1453 Kültür ve Sanat Dergisi vakası ve Türkiye'de dergicilik anlayışı
Star Gazetesi yazarı Bedir Acar, İBB Kültür A.Ş tarafından çıkartılan 1453 Kültür ve Sanat Dergisi vakası ve Türkiye'de dergicilik anlayışıyla ilgili önemli tespitler yaptı.
Star Gazetesi yazarı Bedir Acar, İBB Kültür A.Ş tarafından çıkartılan 1453 Kültür ve Sanat Dergisi vakası ve Türkiye'de dergicilik anlayışıyla ilgili önemli tespitler yaptı.
İşte, Türkiye'nin bir dergi cenneti olduğu, ancak bunların birbirlerine çok benzediği eleştirisini getiren Acar'ın o yazısı...
Derdin varsa şayet derdin olsun!
‘Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı; dergi bir zekalar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi, daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar…’
Büyük mütefekkir Cemil Meriç, bu sözleriyle, elbette bir derdin, bir meselenin etrafında yayın hayatını sürdüren dergileri kasdediyor. Yoksa sağa sola çatmak, pastadan pay kapmak, üç beş bencil kafadarın marazi hastalıklarını tatmin etmek, reklam yapmak için çıkarılan dergilerden bahsetmiyor.
İsterseniz Cemil Meriç’in bahsetmediği ‘dergicik’lerden biraz konuşalım; hazır İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından çıkarılan 1453 Kültür ve Sanat Dergisi, (Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın deyimiyle) seviyesiz, provakatif, fırsatçı bir yayın sonucu kapatılmışken…
DERGİ CENNETİYİZ
Kestirmeden gidecek olursak, Türkiye bir dergiler cenneti. Otomobil dergisinden, yemek dergisine, edebiyat dergilerinden mizah dergilerine her konuda süreli yayın mevcut.
Sayıya ve çeşide bakıp ‘iyi, güzel’ denilebilir belki, fakat niteliğe sıra geldiğinde, durum o denli parlak değil. Dergilerin çoğu farklılıklarıyla değil de benzerlikleriyle dikkat çekiyor. Örneğin edebiyat cephesinde; Her canı sıkılan dergi çıkarıyor. Ana akım dergilerde istediği gibi “serbest dalış” yapamayanlar ‘Biz de bir dergi çıkaralım’ yarışına giriyor.
Bir zamanlar edebi kimliği, duruşu olan, hem yazarı, hem okurunda ‘aidiyet’ duygusu uyandıran dergiler vardı. Şimdi o alan gittikçe muğlaklaştı. Neyse ki söz konusu aidiyet duygusunu kısmen sürdüren, bir geleneği devam ettiren dergiler, az da olsa, hala var.
25 yıldır kültür hayatının içinde yazıp çiziyorum, gazetelerin kültür sanat sayfalarında editörlük yapıyorum, televizyonlarda sanat programları hazırlayıp sunmuşluğum var. Her gün bir dergi geliyor önüme. Aralarında kapak dosyalarıyla, özgün içerikleriyle dikkat çekenler elbette var. Lakin, çoğu bir önceki sayısından farksız, renksiz, biteviye aynı sularda yüzüp duruyor.
KUŞE KAĞITLI İSRAF
Hele bir de belediyelerin, çeşitli kurum ve kuruluşların çıkardığı dergiler var ki bana kalırsa kuşe kağıt israfından başka bir şey değiller. Oysa kamunun imkanlarıyla çıkarılan bu dergilerde tüyü bitmedik yetimin hakkı var. Her belediye dergi çıkarmak zorunda değil. Hadi çıkardın diyelim… Basmakalıp ifadelerle ‘Yitip giden geleneksel sanatlar’ diyerek ‘temcit pilavı’ tadında okunmayan yazılar yayınlamak zorunda değilsin. Ya bu işi ‘kale’ gibi sağlam yapmalı ya da dostlar alışverişte görsün mantığıyla reklam şirketlerine para akıtmaktan vazgeçmeli... Sonuçta bu dergiler bizim vergilerimizle çıkarılıyor, fakat asla halkın göz ucuyla bile olsa okumak isteyebileceği nitelikte dergiler olamıyor, en fazla üç beş bürokratın masasında tozlanıp gidiyorlar.
Oysa hakkıyla yapılan dergiler, kültürümüzü besleyen can damarlarıdır, mutlaka olmalıdırlar.
BENZERLERİNDEN İYİYDİ
1453 İstanbul dergisine gelince… Birkaç sayısına bakmışlığım var. Kültür, sanat, tarih konularında yayın yapan bir dergiydi. Benzerlerinin arasında iyi bir yerdeydi. Lakin… Okurla buluşana dek kimsenin ruhu bile duymamış olup biteni… Mayıs sayısı piyasaya çıktıktan, ancak medyada haber olduktan sonra hatanın farkına varıldı, ‘kasden’ ve ‘provokatif’ yayınından dolayı da kapatıldı. O halde başa dönelim; derdin varsa dergin olsun elbet. ‘Evet, derdim var’ diyorsanız, o zaman ‘saldım çayıra’ demeyeceksiniz. Eserinize dönüp şöyle bir bakacaksınız. Aksi halde, Cemil Meriç’in kastettiği türden bir ‘kale’ asla olamazsınız!
Ha, ne olursunuz, milletin parasıyla millete hakaret etmek için fırsat kollayan tilkilere ciğer teslim etmiş olursunuz.