15 Temmuz'daki korsan bildiri gibi...
Önce Yunanistan’ı arka arkaya hem sahada köşeye sıkıştıran ve hem de psikolojisini alt üst eden gelişmeleri sıralayalım:
- 2 Temmuz 2020: Danıştay 10’uncu Dairesi, Yunan ve arkasındaki kuvvetlerin Bizans hayalinin yıkımı anlamına gelecek Ayasofya’nın müze statüsünü içeren kararı iptal etti.
- 10 Temmuz 2020: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Danıştay’ın kararının 10 Temmuz’da açıklanmasının hemen ardından Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek ibadete açılması kararını imzaladı.
- 21 Temmuz 2020: Türkiye, Meis ve Rodos arasındaki sahada Oruç Reis sismik araştırma gemisinin sondaj çalışması yapacağını bildiren Navtex ilan etti. Yunanistan Genelkurmay Başkanı, Rum Kesimi’ne yaptığı ziyareti yarıda kesip Atina’ya dönmek zorunda kaldı. İki ülke savaşın eşiğine geldi. Türkiye, bu hamlesiyle Yunanistan’ın yıllardır gayri meşru yollarla Doğu Akdeniz’deki politikalarına büyük darbe indirdi.
- 23 Temmuz 2020: Arnavutluk Meclisi, Türkiye ile imzalanan mali ve askeri iş birliği anlaşması ve mali yardıma ilişkin uygulama protokolünü onayladı.
- 24 Temmuz 2020: Ayasofya-i Kebir Camii’nde ilk ibadet Cuma namazı kılınarak gerçekleştirildi.
Buraya kadar her şey güzel gitti. Türkiye, Yunanistan’ın her türlü kuru tehdidine pabuç bırakmayacağını hem askeri hem siyasi alanda gösterdi. Sonra mı? Hemen onları da sıralayalım:
- Ayasofya tartışmaları bitmiş ve Muharrem İnce gibi muhalefetin önemli isimleri bile 24 Temmuz’da Ayasofya’da ibadet için yerini almışken Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş çıktı ve yazılı hutbenin dışına çıkarak, kamuoyunda Kurtuluş Savaşımızın lideri ve Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu, Türk milletinin ölümsüz liderlerinden Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik olduğu kabul gören bir “lanetleme” yaptı.
- Ayasofya’nın dışında toplu yürüyüşler yapıldı ve bu yürüyüşler anında sosyal medya üzerinden yayılmaya başlandı.
- Aynı anda muhtemelen içeriye alınmayacağı için bir polisin bir kişiden aldığı sancak ile durduğu fotoğraf sosyal medyaya servis edildi. Aynı şekilde 2016 yılında 15 Temmuz şehidinin cenazesinde, şehide selam veren polislerin görüntüsü “sarıklı, cübbelilere selam veren, esas duruşa geçen polisler” şeklinde piyasaya sürüldü.
- Yetmedi, çok değerli gazetecilerin, basın emekçilerinin, dostların bulunduğu ve 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin bağımsızlık rotasına girme mücadelesinde son derece olumlu katkılar yapan Albayrak Grubuna bağlı Gerçek Hayat dergisi, “Hilafet” kapağı yaptı ve yine bu kapak daha basımı yapılmadan sosyal medyadan servis edildi.
- Genellikle kritik dönemlerde ortaya çıkan ve üzerinde çok sayıda soru işareti olan Hizbut Tahrir, önce İngilizlerin yayın organı Independent Türkçe’de sonra da sosyal medyada hilafet tartışmalarını köpürttü.
- Yine bir meczubun Atatürk’e yönelik “hesap sorulacak”, “kemiklerini sokağa attık” gibi kesinlikle savcıların ilgilenmesi gereken sözleri sosyal medyada yayıldı.
Bizim, yani Türk milletinin ilk saydığım maddelerdeki gelişmeler çerçevesinde kenetlenmemiz gerekirken sonradan saydığım gelişmeler üzerinden neredeyse birbirimize girecektik. Yani birileri (belki biraz ağır olacak ama) aynen FETÖ militanlarının 15 Temmuz’da zorla okuttukları o korsan bildirideki gibi milleti tam ortadan ikiye bölmeyi amaçladı. Bunların yüzünden, Ayasofya-i Kebir Camii’ndeki ilk ibadet gününde yasa girerek bayrakları yarıya indiren Yunan neredeyse elini ovuşturacaktı.
Neyse ki kamuoyu gereken yanıtı verdi ve bu sesler tamamen susmasa da kısıldı. Ancak bu olay bize ders olsun. Demokratik, Laik, Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgede atacağı kritik adımlar sırasında, karşımızdaki kuvvetler de boş durmayacak. Onların içeriye yönelik bu girişimlerine karşı çareyi hep vurguluyoruz: İçimize sızan ayrık otlarını temizleyelim, farklılıklarımızı zenginlik olarak görüp kenetlenelim. Bu millet el ele verip kenetlenirse devlet ayakta durur, büyür, güçlenir.
***
ARNAVUTLUK’LA ANLAŞMA STRATEJİK ÖNEMDE
Maddelerde yazdım. Türkiye ile Arnavutluk arasında imzalanan mali ve askeri iş birliği anlaşması Arnavutluk Meclisi’nde onaylanarak yürürlüğe girdi. Özellikle Yunanistan’ı, bu ülkenin batısından sıkıştırmaya yönelik çok ciddi bir adım. Aslında bizim Arnavutluk ile bundan önce tam 26 tane benzer anlaşmamız var. 5 yıllık yapılan ve 100 milyon tutarında hibe verilmesini öngören bu anlaşmada Arnavutluk askeri ihtiyaçlarını belirleyecek, Milli Savunma Bakanlığı uygun görülenleri tedarik edecek. Bunların içinde silah, malzeme, teçhizat, araç, gereç vs. hepsi var. Anlaşmanın en önemli şartı şu: Arnavutluk bu malzemeyi Türk savunma sanayi şirketlerinden alacak. Bugün hibe töreni yapılacak.
Aktardığımız gibi stratejik boyutu konunun esas boyutu. Bunu da dediğimiz gibi gündemimiz izin verirse sonraki yazılara bırakalım.