2016'yı almanaklasak da mı saklasak almanaklamasak da mı saklasak?
Bu almanaktaki niyetleri; kültür-sanat olayları arasından istediğimizi seçip bir yıllık oluşturalım, içine de istediğimiz siyasi ve sosyal vakaları yerleştirelim diyerek kendilerine bir alan açmak. Bu işlere, böyle ucuz numaralara karnımız tok! Hele ki bu yıllığın içine 'birilerine' daha sempatik görünsün diye 15 Temmuz'u da eklemlemeye çalışırsanız kendinizi hemen ele verirsiniz.
Can Yayınları, bu yıl ikinci kez Can Almanak isimli kitabı yayınladı. Kitap, 'Kültür sanat yıllığı' alt başlığını taşıyor. Kitabın kapağındaki kolajda sanatçılar, yazarlar, şarkıcılar, oyuncular yer alıyor. Arka kapağa baktığımızda konu başlıklarının bazılarını görebiliyoruz:
• Kadın sinemacılar "Artık yeter" dedi.
• Madonna mı, Kürk Mantolu Madonna mı?
• Bob Dylan'a Nobel: "Kıskananlar Çatlasın!"
• Umberto Eco: 20'nci yüzyılın entelektüeline veda gibi satırlar yer alıyor.
En altta ise Can Almanak 2016 kültür-sanatın ve yaşadığımız günlerin hafıza kaydını tutmaya devam ediyor. Buraya geleceğiz ama öncelikle kitabın künyesine bakalım ki karşımızdakiler kim(ler) anlayalım.
Proje: Yekta Kopan.
Yayına Hazırlayanlar: Mehmet İren, Yekta Kopan, Zeynep Miraç, Sibel Oral.
Yayın Kurulu: Ali Granit, Yekta Kopan, Sırma Köksal, Zeynep Miraç, Sibel Oral, Can Öz.
Katkıda Bulunanlar: Melis Alphan, Rutkay Aziz, Barış Bıçakçı, Meltem
Cumbul, Murat Meriç, Pelin Opçin, Yaprak Özdemiroğlu, Etem Öztürk, Fazıl Say, Metin Solmaz, Cem Sorguç, Deniz Türkali.
Fotoğraf Editörü: Muhsin Akgün. Bakalım kültür-sanat yıllığı adı altında neleri bize nasıl kakalamaya çalışmış bu arkadaşlar! Kitaptan hemen birkaç örnek verelim de ne demek istediğim biraz daha net bir şeklide anlaşılsın: 1 Aralık'ta Balyoz Davası'nda Engin Alan'ın kazandığı tazminat, 3 Aralık'ta 100 metre karışık yüzmede Türkiye rekorunun kırılması, 3 Aralık'ta Özgecan Aslan davasıyla ilgili bir haber, 9 Aralık'ta Türkiye'deki üretim dışı kalan arazilerin oranına dair bir veri, 30 Aralık'ta asgari ücretin 1300 TL olması, 9 Ocak'ta Arda Turan'ın Barcelona formasıyla ilk kez lig maçına çıkması, 15 Şubat'ta İran'a uygulanan yaptırımların kalkması, 7 Mart'ta işadamı Reza Zarrab'ın ortağının İran'da idama mahkûm edilmesi vs. vs. vs…
Bu haberlerin kültür-sanat yıllığı alt başlığı taşıyan bir kitapta ne işi var diye sormak sıradan bir okurun en doğal hakkıdır. Bu satırları okuyan siz değerli okurların yukarıdaki alıntıyı bana hatırlatmak da en doğal hakkı. Lakin kazın ayağı öyle değil! Can Yayınları'nca geçen yıl neşredilen yıllıkta da benzer haberler yer almıştı. Geçen yıl bu açıklamayı yapmaya ihtiyaç bile duymamışlardı. Tahminen bu almanaktaki niyetleri; "Kültür-sanat olayları arasından istediğimizi seçip bir yıllık oluşturalım, içine de istediğimiz siyasî ve sosyal vakaları yerleştirelim" diyerek kendilerine bir alan açmak. Bu işlere, böyle ucuz numaralara karnımız tok! Hele ki bu yıllığın içine 'birilerine' daha sempatik görünsün diye 15 Temmuz'u da eklemlemeye çalışırsanız kendinizi hemen ele verirseniz.
Kullandığınız dille vermek istediğiniz mesaj arasındaki bağlantının görünmeyeceğini mi sanıyorsunuz? Hemen örnekler verelim:
"Başkent Ankara son beş ayda üçüncü kez terör saldırısıyla sarsıldı. Kızılay'da bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda 38 kişi hayatını kaybetti, 125 kişi yaralandı. Saldırıyı TAK isimli örgüt üstlendi." TAK isimli örgütün ne olduğuna PKK'yla olan bağlantısına değinmeye ihtiyaç bile duymamak ne kadar kolaycı bir yaklaşım.
"Türkiye genelinde Gülen Cemaati'ne yönelik düzenlenen Himmet Operasyonu'nda aralarında Dumankaya İnşaat'ın yöneticilerinin de olduğu 105 kişi gözaltına alındı." Cemaat öyle mi? Paralel Devlet Yapılanması'na değil, FETÖ'ye değil, darbecilere değil, hainlere değil ama Cemaat'e yönelik düzenlenen bir operasyon öyle mi? Bu satırların yazarı kime neyi pazarlamaya çalışıyor, görüyorsunuz değil mi sayın okur? Bu ülkeye bu acıları çektirenleri nasıl sıradan bir cemaat olarak göstermeye çalıştıklarının farkındasınız değil mi? Bu satırları yazarken bu halkı zerre umursamadıkları ortada, peki buradan sormak istiyorum kimi umursuyorlar?
15 Temmuz darbe girişimine nasıl yer verilmiş bir de ona bakmak lazım ki karşımızdaki resim daha net anlaşılsın: "15 Temmuz'u 16 Temmuz'a bağlayan gece Fethullah Gülen Cemaati irtibatlı subaylar darbe girişiminde bulundu. İstanbul'da Boğaziçi Köprüsü darbeye karışan askerler tarafından ablukaya alındı, jetler havalandı, Atatürk Havalimanı uçuş trafiğine kapatıldı. Ankara'da TBMM Binası, MİT Binası, TÜRKSAT'ın Gölbaşı binası saldırıya uğradı. Darbe girişimi sırasında Marmaris'te bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CNN Türk ekranlarından yaptığı çağrı üzerine sokağa çıkan halk, girişimi engelledi. Üzerine ateş açılan ve tanklarla saldırılan 241 kişi şehit oldu."
Almanak'ta dört sayfa ayrılmış, iki sayfası sadece fotoğraflardan oluşuyor, metni noktasına virgülüne dokunmadan alıntıladım. Şimdi daha detaylı bir okuma yapabiliriz.
Bu satırların yazarları nedense terör ve/veya terörist demekten imtina etmiş. TBMM Binası, MİT binası, TÜRKSAT'ın Gölbaşı binası saldırıya uğradı derken ne çeşit bir saldırı olduğundan bahsetmeye ihtiyaç bile duymamış. Bu milletin verdiği parayla satın alınan F-16 uçakları kendi milletini, kendi meclisini, kendi polis özel kuvvetler binasını bombaladı demek çok mu zordu acaba? Kimden neyi sakladığını düşündü bu satırların yazarı? Darbeci askerler değil ama darbeye karışan askerler tarafından deme ihtiyacını neden hissetti?
Bu yalanların kime ne faydası var? 14 Kasım tarihli not ise hayli enteresan, birlikte okuyalım, anlamaya çalışalım: "Son bir yılda Türkiye'de 70 bin Suriyeli dünyaya geldi. Bu sayı Türk vatandaşlarından yüksek. Göçün başladığı tarihten bu yana Türkiye'de doğan Suriyeli bebek sayısıysa 177 bin."
Bu satırları okuyunca Türkiye'de yılda 70 binden az Türk vatandaşı çocuğun dünyaya geldiği anlamı çıkıyor ama gerçeğin öyle olmadığını anlamak için Türkiye İstatistik Kurumu verilerine bakmaya gerek bile yok. Peki, bu yalan ve yanlış bilgiyi buraya yazmanın kime ne faydası var?
Almanak'ın esas amacı olması gereken kültür-sanat etkinlikleri olaylarında da mühim eksiklikler var. Ara Güler'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın fotoğraflarını çektiği için linç edilmeye çalışılması bu yıllıkta nedense yok. Yine Ara Güler'in hayatını anlatan İstanbul'un Gözü isimli belgeselin yurtdışında birçok festivalde gösterilmesi ve ödüller kazanmasına rağmen İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Film Festivali'ne kabul edilmemesi, Ara Güler'in bu konuyla alakalı "Benim için buruk bir duygunun kaynağı olmuştur" demesi de dikkate değer görülmemiş. Ara Güler'e Beyoğlu Belediyesi tarafından verilen Beyoğlu Nişanı ve Üstün Hizmet Beratı dikkate değer bulunup Almanak'ta yer bulduğuna göre dikkate değer bulmadıkları kısmın ne olduğunu bu satırların okurlarına bırakıyorum.