40 yıllık CHP'li Ceyhan Mumcu çok net!
SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur yine çok konuşulacak bir röportaja imza attı. Hülya Okur, sol cenahın bilge kişiliklerinden Avukat Ceyhan Mumcu ile kardeşi Uğur Mumcu'ya yapılan suikastten, FETÖ'nün arkasındaki güçlere; '43 yıl düzelmesini bekledim' dediği CHP'nin yönetim tarzından, yerel seçimlere yönelik Kılıçdaroğlu'nun tutum ve tercihlerine; darbelerden, 15 Temmuz girişimine kadar toplumun hafızasında izler bırakan konuları konuştu.
Türk solunun önemli isimlerinden, 40 yıllık CHP'li Ceyhan Mumcu, bir süre önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kontrollü darbe" söylemine sert çıkarak "Uğur Mumcu yaşasaydı, 'Kontrollü darbe' filan gibi darbecilere mazeret arayan yorumlar yapmazdı" açıklamasında bulundu.
Mevcut CHP yönetiminin izlediği politikalara sert eleştiriler getiren Mumcu, Türk solunun ve CHP'nin içinde bulunduğu siyaset üretme krizini ve güncel gelişmeler hakkında görüşlerini SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur'a değerlendirdi.
İşte Hülya Okur ile avukat, siyasetçi Ceyhan Mumcu'nun tarihe not düşülmesi gereken tespitlerin yer aldığı söyleşisinin 1'inci kısmı...
“UĞUR MUMCU ÖLÜMSÜZLÜĞÜN TARİFİDİR”
1940 Kırşehir doğumlu aslında biraz mahcup bir genç. Mum ticareti ve çiftçilikle uğraşan bir aile. Siyasal bilgiler mi hukuk mu diye tereddüt içindeyken “hukuk okursan kitaplarımı sana veririm” diyen bir dedenin teşviki, 2002’de sona eren 42 yıllık CHP üyeliği. Ama her halde sizi en iyi anlatan tanımlardan biri: Sizi belki de özürlü diye düşünmekten, aşırı himayeci, ağabeyiniz gibi davranan Uğur Mumcu’nun kardeşi. Bu tanımlardan hangisi tek başına sizi anlatıyor?
Önce siyasal bilgilere gittim. Anne ve baba tarafım çok eğitimlidir fakat siyasal bilimler okuyan yoktur. Tabii Uğur Mumcu’nun ağabeyi olmak büyük bir onurdur. Kardeşim hala anılan bir yazardır, her gün çıkan yazılarda ondan muhakkak söz edilir, ölümsüzlüğün tarifi varsa Uğur Mumcu için söylenebilir. Türkiye, Uğur Mumcu gazeteciliğini çok sevdi, çok sahiplendi. Kardeşim kim olursa olsun, ben de ayrı bir kişiyimdir. Ben kendi yollarımı seçtim. Dedemin bana vermek istediği kitapları almadığıma çok üzülüyorum çünkü bugün bulamazsınız. O kitaplar, Abdülhamid’in padişah olduğu dönemde İstanbul Hukuk Fakültesinde okutulan kitaplardı. Dedem hattattı, hatlarını vermek istedi, ne eski yazılarıyla ne hatlarıyla hiç ilgilenmedim, Sabancı bir hattına 3 trilyon vermişti övünüyordu, bende bir tanesi bile yok.
“ESKİ YAZIYI ÖĞRENİRSEN VERİRİM, DEDİ”
Neden sahiplenmediniz?
Ben hattı öğrenip ne yapacaktım. Eski yazıyı öğrenirsen veririm dedi. Kısa dönemde yaşama uygun gelmiyordu ama uzun dönem için söyledikleri çok doğruymuş. Şimdiki aklım olsa eski yazıyı da öğrenirdim. Abdülhamid döneminde 1880’lerde 1908’e yakın hukuk nasıl öğretiliyordu o kitaplarda vardı.
“MEHMET AKİF İLE DEDEM NEDEN ABDÜLHAMİT’E MUHALİFTİ ÇÖZMEK İSTİYORUM”
“ABDÜLHAMİD DE İSLAMCIYDI, AKİF DE… NEDEN TERS DÜŞTÜLER?”
Sonra merak edip baktınız mı, mesela Abdülhamid döneminde hukuk sistemi bugüne göre nasılmış, daha mı adilmiş mesela?
Dedem İslamcıydı. Muamelat bölümü yani İslam hukukunun pratik uygulamalarıyla ilgili bölümüdür, Feraiz isimli kitabını Yargıtay rehber olarak kullanmıştır. 1926’dan evvelki miras hukukunu çok iyi anlatır. 1930’da ceza hukuku modifiye edildiğinde dedeme Adalet Bakanlığı görevi veriyor. Medreseyi bitirince İstanbul Hukuk'u da bitiriyor. Orada Mehmet Akif ile tanışmış, Akif, Abdülhamid ile muhalifmiş ve bu nedenle takip edilirmiş, bir kaç hukuk öğrencisi ile Fatih’te sohbet ettiği kahveye gidermiş, hafiyeciler Abdülhamid’e jurnal etmişler, dedemle gözaltına alınmış, 90 gün tutuklu kalmış, İstanbul’dan sürülmüş. Benim merak ettiğim; Abdülhamid İslamcıydı, İslam birliği istiyor, Mehmet Akif de öyle, Mehmet Akif ile dedemler Abdülhamid’e neden muhaliftiler bunu ben çözmek istiyorum. Neden oldu da İslamcı Akif, Abdülhamid ile ters düştü ve benim dedem gibi Abdülhamid’in açtığı bir üniversitede öğrenci olan bir kimse ne oldu da Abdülhamid’ten rahatsız oldu? Bunların sorgulanması gerekir. Birileri Abdülhamid’e ya çok kızıyor, ya da çok övüyor, bir sürü de meçhul iş ortada kalıyor.
“DEDEMİN ÜZERİMİZDE ÇOK ETKİSİ OLMUŞTUR”
Bahsettiğiniz dedenizin ismi İbrahim Ethem Bey. Döneminde Yargıtay’ın bile laf geçiremediği "İbrahim Ethem, tekzipten korkmayan Uğur Mumcu’ya benziyor" diyorsunuz. Medreseyi bitirse de laikliği tercih eden, şeriat hukukuna değil, çağdaş hukuka göre yargıçlık yapan dedeniz mi laikliğe bakış açınızı belirledi?
Zannetmiyorum. Dedem Yargıtay bozmasına en çok direnen hakim. Dedemin tavrına bir itirazım yok. İslam’dan da soğumuş bir adam değildi. Sürekli tefsir kitapları okurdu, bir yere geldiği zaman cami imamları esas duruşa girerdi ama modern hukuku da bilirdi. Feraiz’de miras hukukunda kaynakları dini kitaplar yani Kur’an ve hadis. Diğer kitabında ise Türk Ceza Kanunu uygulaması, laik hukuk, ikisini bağdaştıran bir yapısı vardı. Ben babamın babasını görmedim ama onu gördüm, 66’da vefat etti, dünya olaylarını takip ederdi, onun üstümüzde etkisi olmuştur, özellikle İslam ülkelerini takip ederdi, dedem aynı zamanda eylem adamı, Abdülhamid döneminde sürülüyor, İstanbul’a geliyor, avukatlık yapıyor, Kurtuluş Savaşı'na giriyor, Kuva-i Milliye faaliyetlerine katılıyor, Ankara’ya geliyor, Atatürk Sivas Savcılığına tayin ediyor. Kuva-i Milliye’de beraber silah kaçırdıkları Hafız Ahmet diye bir adam var, onu da gördüm. Malatya’da güvenlik yokken dedemi ağır ceza reisliğine tayin ediyorlar ki o tarihte İnönü de Malatya milletvekili. Annem babamla orada evleniyor. Babam orada kadastro müdürü. Emeklilik dilekçesi verdiğinde evimize Adalet Bakanı Halil Özyürek geldi, emekli olmaması için 2 saat dil döktü, “Seni Yargıtay’a seçeceğiz” dedi ama dedem kararlıydı.
“BABAM İSLAM’I ÇOK TELKİN ETMİŞTİR”
Sünni bir aile olduğunuzdan bahsetmiştiniz. Sünni olduğunuz halde Alevilerin ne kadar uygar olduğunu anlattığından da. Kuran’ın yarısını ezbere bilen babanızdan sonra din eğitiminiz, algınız, İslam’a olan mesafeniz nasıl belirlendi?
Babam dindar bir adamdı. Kuran’ı iyi ezberlemişti. Camide hafız ayet atlarsa düzeltirdi. Babam İslam’ı çok telkin etmiştir. Uğur pek oralı olmuyordu. İslam ile bilgilerin çoğunu babamdan aldım. Hafız Saadettin Kaynak diye bir bestekar var.
“İSLAMI YAŞAYAN BİR HAVAYA GİRMEDİM”
Evet, babanız İslam’ı öğrenmeniz ve sevmeniz için ondan yararlanmanızı istiyor.
Evet. Nedeni şu: Hafız Saadetin Kaynak, Ankara’ya gelmiş, Atatürk’e çıkmış, Atatürk'ün tuttuğu imamlardan biri görev istemiş, o da demiş ki; ben kadastro mektebi açtım, harita mühendisi yetiştireceğim. Atatürk’ün en büyük sitemi savaşırken Alman atlası kullanılması, “Biz nasıl subaylarız, kendi ülkemizin haritasını bile çizmiyoruz, elalemin atlasını kullanıyoruz” der. Nutuk’ta, “Vahdetin’i vedaya gittim, masasında Kiepert Atlası vardı” der. O bir sitem. Üniversite açmak istiyor, bürokratik işlemler uzuyor, Atatürk’ü yatıştırmak için “kadastro mektebi ahalisini açacağız” diyorlar. Atatürk bir süre bununla oyalanıyor. O sırada Saadettin Kaynak da geliyor, babamla beraber okuyor, Türkiye’de bütün kadastro eğitimlerini babam sağlıyor. İstanbul’da tapularının geçerliliğini soran herkes Saadettin Kaynak’ı buluyordu, o da babama getiriyordu, babam da onu yemeğe çağırıyordu. Tanışmamız böyle oldu. İslam'ı yaşayan bir havaya girmedim. Bir çok konuları bilirim, merak ettiğime de bakarım, ama İslam’a uygun bir yaşayışım yoktur ama bilgim vardır.
“MALTEPE CAMİSİ AİLE CAMİMİZ GİBİDİR”
Babanızın ramazanlarda okuttuğu mukabeleleri severmişsiniz. Uğur Mumcu ise sıkılırmış. Mevlit okutmama ve ağlamama hususundaki vasiyetine de uymuyorsunuz. Babanızın istediği ölçüde çocuklar olabildiniz mi? Siz veya Uğur Mumcu babanıza layık evlatlar oldunuz mu?
Bir müddet mukabele okuttum. Babamın ölümünden sonra 4,5 sene. Her mukabelede de mevlit okutur, hatim düzenlerdim, bunu da Maltepe Camisi'nde yaptırırdım çünkü babamın babaannesi Maltepe camisinin arsasını bağışlamış ve vasiyet etmiş. Amcam da bu vasiyete uygun bir dernek kurdu ve o camiyi yaptırdı. Onun için o cami, bizim aile camimiz gibidir. Benim de katkılarım oldu, belediyedeki ruhsat işini ben çıkarttım. Babama layık evlat olduğumuzu söyleyebiliriz. Babam siyasal bilgiler fakültesine gitmemi hiç istemedi. Sınav sonuçlanınca radyoda tebligat yerine geçecek şekilde baba-anne isimleri okunurdu, çok hoşuna gitti, Mülkiye'yi bitirinceye kadar benimle kafa buluyordu. Mekteb-i Şahane için: “Oğlum orası padişahlara, devlete dalkavuk, memur yetiştirir, senin orada ne işin var. Hukuka git. Sehpadan adam kurtar, yargıda konuş, içtihat yarat.” derdi. Ben ikisini de gerçekleştirdiğim için babamın istediği oldu. Gördü de. Hukuku bitirdim öyle vefat etti.
“BABAMIN CHP’LİLİĞİ BENİM EMRİ VAKİLERİMLE OLDU”
“UĞUR’UN HER YAZISINI 2, 3 KEZ OKURDUM”
Aslında Demokrat Parti geleneğinden gelen babanızla siyaseten de ters düştünüz galiba?
O tam değil. 1950’de, 1954’te Menderes’i tuttu fakat 1957’de Menderes’ten soğudu. Ama CHP’li olmadı da Hürriyet Parti'li oldu. 1960’tan sonra bizlerin etkisiyle CHP’lileşti. Ben 1960’ta CHP’ye üye oldum. Şundan; üye olanlara İnönü’nün imzalı fotoğrafını hediye ediyorlardı, babam ne der diye çekiniyordum, İnönü’ye, “Bana değil de babama imzalayın” dedim. Onu götürünce kızamadı bana, çerçeveletti, duvara astı. Yani babamın CHP’liliği benim emri vakilerimle oldu. Militan bir CHP’li değildi. Uğur’un yazılarını okurdu. Her yazıda başı belaya girere mi, hapse girer mi diye endişeleri vardı. Onun için Uğur’un her yazısını 2, 3 kere okumuşumdur.
“SİYASETTE İNSAN ONURUNU ZEDELEYEN PAZARLIKLAR VAR”
Atatürk’ü seven bir babaya sahiptiniz. Öyle ki, ablanız Beyhan Hanım'ın doğumu sırasında Atatürk’ü görmeye gitmiş. Uğur Mumcu, CHP’nin devrimci ve 'Yön' gurubunun içerisindeydi, siz daha çok İsmet Paşa hayranıydınız. Aslında sizin de militan bir CHP’liliğiniz olmadı ve çok aktif ve önde de olmadınız. Ayrılış nedeniniz Kemal Derviş’ti ama ondan evvel ön planda olmayışınızın altında CHP’nin oturmayan kurumsal kimliği gibi bir şey mi vardı?
1 Nisan 60’ta CHP’ye üye oldum, 2 kere de yönetim kurulu üyeliği yaptım. O düzeyde kaldı. Avukatlık yapmaya karar verdim. Siyasi hayata karşı bir hırsım olmadı. Milletvekili hedefim ve hırsım olmadı. Çünkü milletvekilinin yapacağı işi yazıyla da eylemle de yapabiliyordum. Mesafeli bir CHP’liydim. Bu Atatürk’ün kurduğu bir partidir, biz de bu partiye, mirasa sahip çıkalım, aidatını verelim, parti bir şey isterse yerine getirelim diye düşünüyordum veya kurultay delegesi, meclis üyesi gibi hırslarım olmadığı için tabanda CHP’li olarak kaldım. Parti genel sekreteri Önder Sav’ın kapısında kuyruğuna gir, onun gözüne girmeye çalış, kimlik ve kişiliğinden farklı olarak onun gibi düşündüğünü anlatmaya çalış, 'senin adamın olacağım' diye onun gönlüne gir gibi… Siyasette insan onurunu zedeleyen pazarlıklar var. Öyle bir kuyruğa girmek istemedim, girenleri de küçümsedim. Bu yalnız CHP’ye özgü zaaf değil.
“CHP’DE BELLEK GİTMİŞ”
“CHP, ANKARA’NIN BAŞKENT OLUŞUNU HATIRLAMAZ BİLE”
“MİLLET BAHÇESİ ATATÜRK ZAMANINDA DA VARDI”
Bu etik boyutu, siyasi boyutu ile baktığımızda CHP’nin Atatürk’ün partisi erkini sürdürdüğünü düşünüyor musunuz, bu parti için bir şey yapılamaz mıydı, bunun sorumluluğunu da mı hissetmediniz?
Sorumluluğunu öyle hissettim. Her seçimde böyledir. CHP’de büyük krizler olduğu zannediliyor. Yerini beğenmez, aday gösterilmeyen başka partilere gider, Sarıgül, 2 kere CHP’ye, 2 kere DSP’ye gitti. Ben olursam o parti iyidir. Milletvekili ise Genel Başkanı över. Değilse muhalefete geçer. Atatürk devrimlerine duyarlılığına da bakıyorum. Bunlarda da aradığımı bulamadım. CHP, Genel Başkanı, 10 Kasım anma töreni yapmazlar. Ankara’nın başkent olmasını hatırlamazlar bile. Bellek gitmiş. Tayyip Erdoğan, ‘millet bahçeleri’ ‘millet kıraathaneleri’ diyor. Bunlar Atatürk zamanında var olan şeylerdi. Ankara’da 47, 48’de yaya gidersen Gençlik Parkı var, süper bir millet bahçesidir, ucuz çay bahçeleri var.
“ATATÜRK, KENDİ PARTİSİ TARAFINDAN SANSÜRE UĞRUYOR”
“ERDOĞAN’IN BAŞARISI SADECE HAFIZAYI GERİ GETİRMESİ DEĞİL”
“ERDOĞAN, HAFIZAYA SAHİP ÇIKIYOR”
Yani Tayyip Erdoğan’ın başarısı bu hafızayı geri getirmesi mi?
Sadece o mu? Çubuk Barajı, Hisar Parkı, Atatürk Orman Çiftliği vardı, Resim Heykel Müzesi'nde Millet Kıraathanesi bile var. Tamam Tayyip Erdoğan bunlara sahip çıkıyor, destekliyor, bu çok gerekli bir şey. Dünkü kuşaklar için de bugünkü insanlar için de gerekli. Üstelik şöyle bir avantajı var, yoğun emek vardır, çok fazla sermaye istemez, istihdam yaratır.
CHP’nin belleği gitmiş: Ya bunlar bizim partinin işleri, bunları Atatürk yapmıştı, diyemiyorlar. “Bu ciddi bir proje değil, biz bunu desteklemiyoruz“ diye kendi projesine sahip bile çıkmıyor, bellek yok çünkü. CHP’li olmayan İşçi Partisi Atatürk’ün eserlerini 30 cilt halinde çıkartmış, Atatürk’ün vasiyetiyle Türk Tarih Kurumu sadece 3 cilt çıkartıyor. Bundan ne anlam çıkıyor biliyor musun, dünyada en çok kendi milleti, kendi partisi tarafından sansüre uğramış adam Mustafa Kemal Atatürk. 30 cildi dolduracak söylemleri var, bu sakıncalı şu sakıncalı diye kırpmışlar 3 cilte indirmişler. Bunların açıklaması da yok. Atatürk, Çankaya Köşkü’nü CHP’ye vasiyet etmiştir, fakat CHP, vasiyetin yerine getirilmesi için bir adım dahi atmamış, 1948’de başvurmuş, zaman aşımından diye reddedilmiş, hazineye kalmış. Yani kendi lehlerine yapılmış vasiyeti bile merak edip okumuş adamlar değil. Dram da buradan geliyor. Atatürk'e sahipsen onu bütünüyle sahiplen ve her şeyini öğren, gençlik kollarında, milletvekillerinde bu kitaplar olmalı. Üstelik hazine yardımı alıyor. Bari İş Bankası'na bunu yaptır.
“CHP DÜZELMEYİ AMERİKA’NIN GÖZÜNE GİRMEK GİBİ ANLIYOR”
“CHP DÜZELSİN DİYE 43 SENE BEKLEDİM”
Peki kurtarılabilir bir yanı var mı, CHP bu noktadan geriye döner mi?
Zannetmiyorum. 43 sene bekledim. Martta başarısız olunca iyi yöneticiler getireceğiz diye toplum oyalanmıştır. Olsaydı 43 sene içinde olurdu. Kendi kendine olmuyor. Benim istifa etme sebebim Kemal Derviş. “Ben soldayım” diyorsun, adam liberal sağda bir adam. O gelince anladım ki, bunlar düzelmeyi şöyle anlıyorlar: Amerika’nın, Avrupa Birliği'nin gözüne girelim. Batının bir parçası olmak, batı kültürü insanlara zarar veriyor.
“SOLDAYIM DİYORSAN SOLUN GEREĞİNİ YAP”
“Sol halkçıdır, devletçidir. Sağ bireycidir, liberaldir. Bizde solcu geçinenler solcu değil, sağcı geçinenler sağcı değil” dediniz. Sağın sola, solun sağa kayması halkın eğilimi ile mi ilgili? Siyasi partilerin halkın tercihi noktasında hareket etmesi gerekmez mi?
Aynı düşüncede olanlar birleşsin, o demokrasinin gereğidir ama ben soldayım diyorsan solun gereğini yap. 'Şeker fabrikaları vatandır satılmaz' siyaseti Kemal Derviş siyasetiydi. Kemal Derviş eskimiyor, bugün şeker fabrikaları özelleştiriliyor, satılıyorsa Kemal Derviş’in tavsiyesi üzerine. Onu AK Parti yapınca suç, biz yapınca o eskide kaldı. Yarın CHP iktidara gelse Kemal Derviş’i bakan yapılmayacağı garantisi görüyor muyum? Hurşit Güneş buna liberal sol dedi.. Sen de iktisat okumuşsun, liberal sol diye bir kavram var mı, Kemal Derviş’e liberal sol demenin evrakta sahtecilikten farkı yoktur. O zaman soldan vazgeç kardeşim. Sol yanlıştır de.
“CUMHUR İTTİFAKI MEZARA KADARSA MHP, AK PARTİ’YE KATILSIN”
“ADALAR’DA HDP İLE BİR PAZARLIK VAR”
O zaman bugünkü ittifakların hepsi mi yanlış? İttifakların uyumunda bir tezatlık görüyor musunuz? AK Parti ile MHP’nin, CHP ile İYİ Parti, SP ve HDP’nin ittifakında?
Cumhur İttifakı için 'mezara kadar' diyorlar, mezara kadarsa MHP kendisini fesh etsin, AK Parti’ye katılsın. Hem bütün siyasi faaliyetlerde beraber olacaksınız, hem de biz ayrı partiyiz, diyeceksiniz. AK Parti ile ittifakı ve mezara kadarsa ayrı parti olmak yanılgılı fikirdir. Bu taraftan ele alalım. Adalar Belediye Başkanı adayı Erdem Gül için Erol Mütercimler; Adalar’a nasıl gidileceğini sorsan bilmez, dedi. Ankara’da yaşayan bir adamı Çankaya’ya aday yapsa bir şey demiyorum. Bunu götürüp Adalar’a yapıyorsun, daha da ilginci HDP’de ‘Bizim profilimize uygun aday’ diyor. Burada bir terslik yok mu arkadaşlar? Siz tek adamlık kötüdür, liyakat iyidir diyorsunuz, Adalar’da bir belediye başkanınız da var. O zaman bir pazarlık yaptınız. Bunu açıklayın, açıklayın da millet doğrusunu öğrensin.
“ERDEM GÜL, HDP’NİN GÖZÜNE GİRMİŞ”
“ERDEM GÜL, PKK’YA PARA MI TOPLAYACAK?”
HDP ile yaptığı pazarlıktan bahsediyorsunuz.
E tabii. Uğur Mumcu aday olsaydı HDP destekler miydi, dedim. HDP’den bir cevap var mı? Cumhuriyetten Işık Kansu aradı, abi o Ankara temsilcisi değil. Ne zaman, eylül ayında. Benim sorduğum o değil. Belli ki Cumhuriyet Gazetesi'nde HDP’yi destekleyen yayınlar var ki, Erdem bunların gözüne girmiş. Tunç Soyer’i anlıyorum, Sur Belediyesi'ne sahip çıkmış diyorlar, kayyum atanmasına karşı çıkmış gibi gerekçeler konuyor ortaya. Ama Adalar’da ne var? HDP, bunca belediye başkanı içinde bunu destekliyoruz şeklinde açıklama yaptığına göre ya bir pazarlık vardır, ya da tesadüfen iyi aday çıktı, şu sebeple denmesi lazım. HDP bir adayı destekliyorsa gerekçesi ne olabilir? Acaba belediye başkanı olarak Erdem Gül, PKK’ya para mı toplayacak? HDP, Erdem Gül, MİT TIR'ları haberini yaptı, onunla yargılanıyor diye mi istiyor? Bunları Uğur Mumcu yaşasaydı sorardı. Bunun altında ne yatıyor? Gerçeği bilmek ve öğrenmek hakkımız. Tek adam olmasın diyorsunuz, liyakat istiyorsunuz, bunun liyakat neresinde ben çözemedim. Ya benim partime itaat et ya da sesini kes diyorlar. Nedir bu?
Tek adamcılığı CHP mi sergiliyor?
Bir şey demiyorum, içinden çıkılmaz bir şey. Bir adayı belirliyor. Kendi örgütü çıkıyor, ‘Hırsız, rantçı Kerimoğlu’ diye bağırıyor. Maltepe Belediye Başkanı sekreteri istifa ediyor. Bunu söylediğim zaman CHP’li seçmen partimi eleştiriyorsun diyor. Sen de eleştir de, partinin düzelmesine katkıda bulun. Ben il yönetim kurulu üyesi iken İnönü’yü eleştirmiş bir adamdım.
Çağırdı, bize bağırdı ama delegeliğime mani olmadı.
“CHP ÖDÜNÇ İNSAN ARIYOR”
“CHP’Lİ OLSAM MANSUR YAVAŞ’A OY VERMEM”
“MANSUR YAVAŞ BANA HEYECAN VERMİYOR”
Hatta siz SODEP Başkanı olduğu zaman Erdal İnönü’nün başkanlığını, partinin kendi içinden bir lider çıkartamamasını eleştirmiştiniz. Yine aynı pozisyondalar. CHP, Ankara için Mansur Yavaş’ı aday gösterdi, kendi içinden bir aday çıkartamaz mıydı?
Geçmişe bakalım; 1973’te CHP’de parti meclisi üyesi, şehir plancısı Vedat Dalokay, çokta başarılı bir belediye başkanlığı yaptı. Ondan sonra CHP Ankara il başkanı Ali Dinçer çıktı, gençlik kollarından çıktı ki, Ankara’nın başına gelmiş en iyi belediye başkanı Ali Dinçer’dir. 12 Eylül yönetimi görevden attı. Sonra Murat Karayalçın geldi. Seçim ekibine girmemi istedi, reddettim. Reddetme sebebim, Ali Dinçer'i 12 Eylül yönetimi sürgün ile uzaklaştırdı, 12 Eylül yönetiminin meşruiyetini tanımadım ve Ali Dinçer’in yönetime gelmesini istedim. CHP, Ankara’yı yönetecek kendi içinden bir eleman yetiştiremiyor mu? Ödünç bir insan arıyor. Rozetsiz olacak, partili olmayacak. Bunun seçilmesi ile CHP’liler yönünden ne değişecek, CHP lilerin hangi beklentileri gerçekleşecek? Burada da samimiyetsizlik var. Ben CHP’li olsam Mansur Yavaş’a oy vermem, benim partimden birisi olsun, derim. Bana bir heyecan vermiyor. Beypazarı’ndan binaları badanalamış, boyamış, turizmi çekici hale getirmiş, iyi bir şey, girsin bir partiye mücadele etsin. Yarın bu belki AK Parti’ye geçecek, belki projelerim var diyerek oraya geçer, bunun garantisi yok ki. Bundan netice de alınmaz. Bu model de akılcı, mantıklı değil. “Ankara’da Mansur Yavaş kazanırsa, Cumhurbaşkanını düşüreceğiz” düşüncesi de mantıklı değil. Bir, Tayyip Erdoğan’ın önünü sen açtın. Atatürk Orman Çiftliği arazisinin Tutanak Dergisinde var, Melih Gökçek'e yetki veren kanun teklifini meclis gündemine taşıyan, bunun kanunlaşmasını sağlayan Baykal’dır, Ali Topuz’dur.. Saray diye kızıyorsun, sen verdin kardeşim.
RÖPORTAJIN İKİNCİ BÖLÜMÜ YARIN: ERDOĞAN'IN DA, ATATÜRK'ÜN DE DEVRİMLERİ DOĞRU