ABD Türkiye krizini en iyi açıklayan cümle...
Beyaz Gazete yazarı Latif Şimşek, köşesinde ABD ile Türkiye arasında yaşanan vize krizini kaleme aldı.
İşte Latif Şimşek'in o yazısı...
KORKMAYIN ASAYİŞ BERKEMAL!
Lütfen kimse bu yazdıklarımı hamaset olarak algılamasın.
Hiçbir şeyin ya da hiç kimsenin düşmanlığını yapıyor da değilim. Ne ırk ne din milliyetçiliği peşindeyim.Ama gerçekleri gördüğümüzde, anladığımızda, bizim yapmadığımız her türlü milliyetçiliği, her türlü radikal dinciliği, en sert ırkçılığı, Hıristiyan ve Yahudi dünyasının yaptığını görüyoruz. Onlar yapsa da biz yapmayacağız. Onları deşifre ederek, gerçekleri herkesin anlaması için çaba harcayacağız.
Biz İslam coğrafyasında, sürekli dini konuşup, dini tartışırken, din ve mezhep üzerinden birbirimizi boğazlarken, batı, bizi daha kanlı savaşlara sürüklemek için, bize satacağı silahları üretmekle meşguldü. Onlar din savaşlarını, orta çağda bırakıp, sanayi devrimini gerçekleştirmişken, biz şii-sunni-vehhabi-alevi kavgasını daha ileri, daha kanlı boyutlara nasıl götürürüz, onun ahmaklığı peşindeydik.
Lawrens'ler hep aramızdaydı.
Kimi zaman Arabistan'da, kimi zaman Mısır'da, İran'da, Suriye'de, Türkiye'de. Hep içimizdeydi onlar. Üstelik, orijinali gibi ecnebi de değillerdi. Bazen, caminin imamı, okulun öğretmeni, ilçenin yöneticisiydi. Hala da içimizdeler. Lawrens'in bu topraklardaki adı; bazen, Fethullah Gülen, Bazen de Can Dündar'dır. Bazen üniversitede Adil Öksüz, bazen ordumuzun içinde, Tuğgeneral Gökhan Sönmezateş'tir. Bazen ünlü bir iş adamı, bazen anlı şanlı bir politikacıdır Lawrens. Düşündüğünüz zaman, bu listeye daha ne çok ekleme yapabileceğinizi görürsünüz.
Amerika, FETÖ ile bağlantısı gün gibi aşikar olan bir çalışanını tutukladık diye, nerdeyse Türkiye'ye savaş ilan edecek. “FETÖ'yü ver” dediğimizde, bizden ipe sapa gelmez deliller isteyen Amerika, adamı suçüstü yakalandığında, “Hangi gerekçeyle adamımı aldın delilin var mı?” diyeceğine, “Niye yakaladın” havasında hesap sormaya kalkışıyor. Reza Zerrab üzerinden Türkiye'ye ayar vermeye, aba altından sopa göstermeye çalışan Amerika, söz konusu kendi çıkarları olunca, ortalığı cehenneme çevirmekten asla geri durmuyor.
Hırsızı suçüstü yakalarsan saldırır.
Amerika, suçüstü yakalanmış olmanın saldırganlığı içinde.
Kuyruk acılarını da bu hesabın içine katmaya çalışıyor.
Mesela, Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması!
Mesela, köprüleri atma noktasına geldiğimiz İran ile hasar gören köprüyü iki yakasından tamir etmeye başlamamız.
Mesela; Suriye ile aynı masaya oturabilme ihtimalimizin belirmesi. Fırat Kalkanı, Elbab Operasyonu, İdlip girişimleri…
Mesela; S-400'leri almamızı ABD'nin bir kenara yazmadığını mı düşünüyorsunuz?
Mesela PYD/PKK'ya verdikleri silahlar için ikide bir, “Bu nasıl müttefiklik? Bu nasıl stratejik ortaklık?” diye hesap sormamıza, içten içe kinlenmediğini mi sanıyorsunuz?
15 Temmuz'u onlara rağmen, kazasız belasız (Şehitlerimizin ruhu şad olsun) atlatmış olmamızın, Amerika üzerinde yarattığı hayal kırıklığının birilerini ürkütmemiş olması mümkün mü?
Ve yine Musul ve Kerkük için ölümüne direnmemizin, Barzani'yi varlık-yokluk arasına terk etmemizin, bağımsız Kürdistan projelerine takoz olmamızın fincancı katırlarını kara kara düşündürmemesi mümkün mü?
1916'da Syces-Pikot gizli anlaşmasını yaparken, Haçlı dünyasının denklemini bozabilecek hiçbir aktör yoktu. Oysa şimdi, Rusya, Çin, iran, Irak, Türkiye, Suriye, koro halinde, “Toprak bütünlüğü” diyor. Bölgedeki her ülkenin toprak bütünlüğüne karşı, yapılacak her hamle bu ülkelerin ortak direnişiyle karşılaşacak. Amerika, artık köpeksiz köyde değneksiz dolaşamayacağını biliyor. Bu toprakların geleceğine bu toprakların sahipleri karar verdiğinde, kendileri için eriyişin, yok oluşun başlayacağının farkındalar.
Türkiye'nin açtığı yola Suudi Arabistan da giriyor. Onlar da S-400'ler için Rusya ile masaya oturuyor.
Öfkeleri bu yüzden.
Türkiye, haklarını savunma noktasında bir “kabile devleti” olmadığı gibi, gaza gelme, gözü kapalı savaşa girme, çok bilinmeyenli denklemleri çözmeden labirente atlama gibi meselelerde de kabile devleti değildir. Herkes müsterih olsun. Türkiye attığı adımları, bilerek atıyor. Türkiye macera peşinde değil. Güvenliğini ve geleceğini teminat altına alma arayışında. Bunun için atılması gereken adımlar atılacak. Bize düşen, devletimize güvenmek ve destek vermektir.
Askerimizi, polisimizi, korucumuzu, bürokratımızı ve siyasetçimizi yüreklendirmektir.
Endişeye mahal yok.
Asayiş Berkemal…