ABD'nin yükseliş, duraklama ve gerileme dönemi...

Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, dünya üzerindeki ABD hegemonyasının artık sonlandığını yazdı

Arap Baharı ve Suriye İç Savaşı ile bölgede yaşanan gelişmeler sonrasında tek kutuplu dünya düzeni de sorgulanır hale geldi.

ABD'nin gittiği her bölgeye kan ve gözyaşı taşıması Washington yönetimine yönelik öfkeyi de her geçen gün artıyor.

Yaşanan süreçte Türkiye'nin konumuna bir parantez açan Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, artık "psikolojik eşiğin" aşıldığını belirtti.

Karagül, "Artık “ABD bu işe ne der”, “Avrupa Birliği ne der”, “NATO bize ne der” söyleminin Türkiye kamuoyunda hiçbir karşılığı kalmamıştır." diye yazdı.

İşte o köşe yazısı;

- ABD “hasta adam” olmuştur. Türkiye artık durdurulamaz.. Çünkü biz Selçuklu’dan beri “Büyük Oyun”u çalışıyoruz

Türkiye’yi kaybeden coğrafyayı kaybedecektir.

Bu, bin yıldır hiç değişmeyen bir gerçektir. Bundan sonra bu tez, bu söylem, bu gerçeklik çok daha güçlü, çok daha belirgin hale gelecektir. Ve o söz şöyle değişecektir: Bu coğrafyada hiçbir ülke Türkiye’siz, Türkiye’yi karşısına alarak bir tasarrufta bulunamaz. Harita çizemez, devlet yıkıp devlet kuramaz, savaş veya barış yapamaz, düzen kuramaz..

Türkiye dünyanın en hızlı yükselen gücüdür, dünyanın en şaşırtıcı sıçramasını yapmaktadır. Sadece ekonomik yükseliş değildir bu; Türkiye yüzyıllara dayanan siyasi genetiğini yeniden keşfetmiş ve devreye sokmuştur ve bu tarih değiştirici bir güçtür.

O psikolojik eşik aşıldı. Artık hazmedeceksiniz!

İmparatorluk geçmişi olan, dünyanın merkez ülkelerinin tamamı, bu değişimin ne anlama geldiğini, neleri değiştireceğini, ne tür “yeni durumlar” oluşturacağını çok iyi kavramaktadır. Kavga işte bu yüzen çok büyüktür.

İddia ne kadar büyükse kavga da, hesaplaşma da o kadar büyük olacaktır. Ülkemize saldırılar, bizim verdiğimiz tacizden değil, dünyanın, özellikle de Batı dünyasının bu yeni durumu hazmedememesinden kaynaklanmaktadır. Ülkemizi çevreleme, dar bir alana sıkıştırma, terör ya da başka araçlarla zorlama çabaları hep bu yüzdendir.

Ama artık o psikolojik eşik aşılmıştır. 20. Yüzyılın vesayet psikolojisi kırılmıştır. Türkiye’yi bir “cephe ülkesi” ya da “yedekte tutulacak ülke” değerlendirmelerinin tamamı iflas etmiştir. Çünkü bu ülke, kendini cephe olarak görenlerin, yedekte tutmaya çalışanların birçoğundan daha güçlü, en önemlisi de çok daha etkili bir ülke haline gelmiştir.

“ABD ne der” diyenlerin tamamı ‘işsiz’ kalmıştır..

Artık “ABD bu işe ne der”, “Avrupa Birliği ne der”, “NATO bize ne der” söyleminin Türkiye kamuoyunda hiçbir karşılığı kalmamıştır. Kitleleri bu şekilde korkutma, sindirme, hükümeti ve devleti böyle tehdit etme, hizaya sokma yöntemleri anlamsızlaşmıştır.

Bu söylemi pazarlayanların tamamı “işsiz” kalmıştır. ABD adına “terörle mücadele”, AB adına “demokrasi ve özgürlük” palavraları servis edenlerin de itibarsızlaştığı ortadadır. Çünkü onlar bu ülkeye yabancılaşmışlardır, Türkiye’nin yükselişini kaçırmışlardır.

1950’lerden bu yana, bütün coğrafyada beraber hareket ettiğimiz bu üç çevrenin üçü de, bugünkü tasarruf ve eylemleriyle Türkiye için tehdit oluşturmaya başlamıştır.

Türkiye’yi kaybetti, kendini ‘tecrit’ etti

ABD’nin bölgemizdeki tasarrufları Türkiye’yi küçültmeye, bölmeye dönüktür. Bölgedeki bütün terör örgütleriyle ortaklık yapıp Türkiye’yi hedef alması, dünya için de yepyeni bir durumdur.

Washington Türkiye’yi sınırlama sevdasıyla kendini tecrit etmiş, marjinalleştirmiş, sadece Türkiye için değil, dünya için de yıkıcı bir tehdit haline gelmiştir. Bütün itibarını, güvenilirliğini kaybetmiştir. ABD, dünyanın geleceği için, insanlığın ortak iyiliği için katkı yapacak ülke olmaktan hızla çıkmaktadır.

Bu yüzden sadece Türkiye için değil, sadece kendisiyle yarışan Çin ya da Rusya için de değil, Avrupa ülkelerinden dünyanın tamamına kadar “tehlikeli” bir ülke haline gelmiştir. Birçokları açıkça söyleyemese de ABD’den uzaklaşmanın yollarını aramaktadır.

21. yüzyılın en büyük yalanı: “ABD’nin her şeye gücü yeter”

“ABD’nin her şeye gücü yeter” sözü bir belki yirminci yüzyılın ikinci yarısında doğruydu ama bugün ve 21. Yüzyıla dönük hesapların tamamında en büyük yalandır. Bu söze yatırım yapan kaybeder, edecektir. Soğuk savaş bittiğinde dünya ABD’nin arkasına sıralanmıştı. Onun öncülüğünde bir dünya düzeni kurulacaktı. Kendileri buna “Amerikan Yüzyılı” bile dediler.

Ama daha iki binli yıllara gelmeden bunun mümkün olmadığı ortaya çıktı. ABD’nin, dünyaya liderlik edecek ahlâkî olgunluğa, ekonomik güce ve askeri güce tek başına sahip olmadığı görüldü. Ve o proje çöktü.

Bu birinci devreydi ve kapandı. Dünyada yeni güçler, yeni ekonomik ve siyasi başkentler oluştu. Ve hepsi ABD’nin liderlik rolünü reddetti. İkinci aşamaya geçildi. Ekonomik ve siyasi iktidar alanı paylaşılacaktı. Merkez güçler buna hazırdı. Beraber, gücün paylaşımına göre bir düzen öne sürüldü. Ancak ABD’nin hırsı, kibri ve aç gözlülüğü bu seçeneği de ortadan kaldırdı.

Gerileme dönemi: içerideki nüfuz güçleri de kurtaramaz

İkinci dönem de böylece kapandı. Bu aşamadan sonra dünya ABD’yi yalnız bırakmaya başladı. Üçüncü dönem, ABD’nin gerileme, kendi iç kavgalarına gömülme, dünyadaki etkisini daraltma, içe kapanma dönemi başladı.

ABD’nin dünya lideri olacağı dönemde Türkiye ona tam destek verdi. Tam bir bağımlılık söz konusuydu. İkinci dönemde bölgemizdeki tasarrufları bizi rahatsız etmeye başladı ama “içerideki” FETÖ ve diğerleri gibi ABD nüfuz güçleri Türkiye’nin bağımsız hareket etmesini, kendi yolunu çizmesini engelledi.

Üçüncü dönemde hem ABD’nin tehdit boyutu arttı, hem de içerideki nüfuz güçleri zayıfladı. İşte Türkiye bu dönemde güçlü bir yükseliş dönemine girdi. Türkiye ile beraber ABD’den kopuşlar dünya genelinde bir siyasi dalgaya dönüştü. Kudüs meselesinde yanında birkaç küçük ülke dışında kimsenin kalmaması işte bunun göstergesidir.

Savunma alanında tam bir seferberlik ilan edilmeli!

Bu aşamadan sonra sadece “ABD ne der” sözü değil, ABD’nin bütün telkin ve ortaklık teklifleri de birer yalandır, palavradır. Bu aşamadan sonra NATO’nun ne yapacağı Türkiye için en büyük sorgulamalardan biri olacaktır. Ülkemize yönelen hiçbir tehdide açık tavır almayan, gizli gizli o tehditlere destek olan NATO ittifakı Türkiye için bir tehdit haline gelmiştir.

Bu bağımlılık sorgulanmalı hatta bağımlılıktan kurtulmanın yolları aranmalıdır. Savunma alternatifleri devreye sokulmalı, yeni arayışlara girilmeli, savunma teknolojileri alanında tam bir seferberlik ilan edilmelidir.

Böyle bir seferberlik, Türkiye’nin tam bağımsızlığını pekiştirecek ama en önemlisi de yükselişini önlenemez hale getirecektir. Tehdit kavramlarımız 15 Temmuz’da kökten değişmiştir. Artık ABD de, NATO da bizim için ittifak halkaları değildir.

Büyük devrim: Bin yıllık siyasi genetik keşfedildi

Türkiye için büyük devrim, bin yıllık siyasi genetiğini keşfetmesidir. Bu bin yıl içinde, bugün Ortadoğu denilen bölgede hiçbir güç, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni karşısına alan hiçbir ülke, bir varlık, bir gelecek inşa edememiştir.

Bundan sonra da böyle olacaktır. İster ABD olsun, ister AB ülkeleri olsun, isterse Rusya ya da bölge ülkeleri olsun, Türkiye’ye rağmen hareket eden, Türkiye’yi devre dışı bırakmaya çalışan, Türkiye’yi Anadolu’ya hapsedip oyun kurmaya çalışan her ülke kaybedecektir.

ABD bunun ilk kaybedenidir. Türkiye’yi kaybettikten sonra bölgede de kayıpları başlamıştır. Belki rastlantıdır ama Türkiye’yi kaybetmesine paralel biçimde dünyada da yalnızlaşmakta, gerilemektedir. Washington’daki sistem içi kavgalara bakarsak, bu kayıplar devam edecektir.

ABD bayrağı PKK flaması oldu: Bu utanç onlara yeter

Bu aşamada, hele ki Afrin operasyonu devam ederken ABD’nin Suriye’de hiçbir konuda söz hakkı yoktur, olmayacaktır. Kimdir, neden o topraklardadır ve hangi meşruiyetle Suriye üzerinden Türkiye ya da başka ülkelere söz söylemektedir?

Temel prensip oradaki varlığını inkârdır. Bunun dışında hiçbir söz ve yaklaşım anlam içermemektedir. Sadece bir terör örgütü dışında ABD’nin orada olmasını kabul eden kimse yoktur. Terör üzerinden meşruiyet iddiasını kimseye anlatamaz, kendi halkına bile.

Çünkü ABD en başka kendi halkını aldatmaktadır. CENTCOM özerk bir yapı gibi, ABD devleti içinde bir başka devlet gibi hareket ederek Amerikan çıkarlarını yok etmektedir. Bu da ABD’yi dünyanın gözü önünde “beş paralık ülke” duruma düşürmektedir. Amerikan bayrağının PKK flamasına dönüşmesi en büyük utançtır, bir ülkenin kendini aşağılamasıdır.

Washington yönetimi bir an önce Pentagon’daki bu kliğe müdahale etmelidir. Yoksa kaybedecek olan kendisidir. Bugünün dünyasında bütün ülkelerin ABD’yi adeta cüzzamlı görmesi bu yüzdendir.

CENTCOM, İsrail ordusudur. ABD “hasta adam” olmuştur

CENTCOM terör eksenine kaymıştır, bir tür haydutluğa başlamıştır. Bu klik, bu askeri yapı Washington’dan değil de Tel Aviv’den yönetilmektedir. CENTCOM bir İsrail ordusu olarak hareket etmekte, İsrail çıkarlarına göre operasyonlar yapmaktadır. ABD’deki iktidar parçalanmışlığının en vahim örneği budur. ABD devlet yapısına çok ağır zararlar verecek bu durum, sistem içi kavgayı devasa boyutlara taşıyacaktır. Artık dünyanın bir “Hasta ABD” sorunu vardır…

Hal böyle iken hala ABD ile iş tutup Türkiye’ye yön vermeye çalışanlar, onun bölge perspektiflerini pazarlayanlar, PKK üzerinden bu bölgede hiçbir yere varılamayacağını anlamalılar. O koridor çökecek, ABD Suriye’nin kuzeyinden, Fırat’ın doğusu da dahil olmak üzere, çekilecek, bunu bilmeliler.

Biz Selçuklu’dan beri bu ‘oyun’u çalışıyoruz.

Artık çok farklı bir Türkiye vardır ve tarihin akışı yön değiştirmiştir. İçeride ve dışarıda, Türkiye’yi sınırlamaya çalışanların tamamı bu hesaplaşmayı kaybedecektir. Öyleyse herkesin bu büyük yürüyüşe omuz vermesi, güç vermesi tek yoldur.

Tarih yapıcıların safında olmak varken, kaybedenler safında yer almak hiç de akıllıca değildir. Biz bu yolun en ön sırasında yürümeye devam edeceğiz. Çünkü biz bu coğrafyada bin yıldır hep en ön safta yürümeyi bildik. Başka nasıl ayakta kaldık, nasıl küresel güç haritalarını değiştirdik sanıyorsunuz.

Eğer mesele harita ise, Türkiye masanın tam ortasındadır. Öyle PKK, PYD ile bozulabilecek bir senaryo değildir bu. Büyük Oyun’dur ve biz Selçuklu’dan beri bunu çalışıyoruz.

ABD'nin yükseliş, duraklama ve gerileme dönemi... ile ilgili etiketler ABD Washington Ankara İbrahim Karagül
GÜNÜN VİDEOSU

Peş peşe 'Dikkat edin' çağrısı! İstanbul'da hem kara hem hava trafiği felç oldu!

İstanbul'da peş peşe verilen uyarılar sonrası lodos, sağanak ve fırtına başladı. Hava birdenbire kararırken AFAD, MGM ve AKOM'dan peş peşe 'dikkat edin' çağrısı geldi. Fatih'te sağanak yağış başladı, Bayrampaşa'da rögar taştı.