Roosevelt’ten Trump’a, Abdülhamid’den Erdoğan’a Türk - ABD ilişkileri
Metin Hülagü: Aslında bugün Trump - Erdoğan iktidarının icraatları dünkü Roosvelt - II. Abdülhamid yönetiminin uygulamalarının bir asır sonraki tezahüründen başka bir şey değildir.
Malum, Amerika’nın İngiliz egemenliğinden Fransızların yardımı ile kurtularak tarih sahnesine bağımsız bir devlet olarak çıkması 1783’te söz konusu oldu.
Amerika’nın Osmanlı Devleti’ne ilk resmi ziyareti ise 9 Kasım 1800’de George Washington firkateyninin İstanbul’a gelmesi ile gerçekleşti.
Osmanlı - Amerika devletlerinin birbirlerine yakınlaşmalarına ise Fransız, İngiliz ve Rus savaş gemilerinin 1827’de Navarin’de Osmanlı Donanmasını yok etmeleri vesile oldu.
Yaşanan Navarin faciasından sonra İngiliz ve Fransızlara güvenilemeyeceğine kanaat getiren Sultan II. Mahmud 1830’da Amerika ile bir ticaret antlaşması imzalanmasını uygun buldu.
Bu antlaşma ile Amerikan tüccarları ile ticaret gemileri en çok kayırılan devlet olurken Osmanlı coğrafyasında yaşayan Amerikalılar ise yabancılara tanınan imtiyazlardan yararlanma hakkına sahip oldu.
Sonraki zamanlarda Türk - Amerikan ilişkileri daha ziyade ticari ve eğitim ağırlıklı olarak gelişti. Özellikle 1820’lerden sonra Anadolu’da birçok şehirde Amerikan Misyoner Okulları açıldı.
Türk - Amerikan ilişkileri yaklaşık 1900’ün başına kadar büyük ölçüde sükûn içerisinde gerçekleşti ve normal bir seyir izledi. Çok fazla dikkat çekici bir yanı yahut çok belirgin bir hususiyeti olmadı.
Ancak Sultan II. Abdülhamid döneminin sonlarında, Cumhuriyetçi Parti’den Theodore Roosevelt’in 26. ABD Başkanı olarak 1901-1909 yılları arasında başa geçmesi Türk-Amerikan ilişkileri bakımından hem dalgalı ve hem de oldukça sancılı bir devrin yaşanmasına neden oldu.
Trump - Erdoğan iktidarı döneminin Türk - Amerikan ilişkileri bugün artık herkesçe ve ziyadesiyle malumdur.
İkili ilişkiler maalesef, ciddi siyasi, askeri, ticari ve ekonomik zorluklar ve anlaşmazlıklara maruzdur. ABD’nin tehditkâr tavırları, kural tanımaz yaklaşımları ve hatta bir takım manipülasyonları her geçen gün yeni bir şekliyle kendisini göstermektedir. Bunları burada tek tek saymaya ise gerek yoktur.
Aslında bugün Trump - Erdoğan iktidarının icraatları dünkü Roosvelt - II. Abdülhamid yönetiminin uygulamalarının bir asır sonraki tezahüründen başka bir şey değildir.
Roosvelt - II. Abdülhamid idarelerinin 1900-1908 yılları arasında kriz şeklinde cereyan eden ilişkileri, ana başlıklar halinde ele almak gerekirse, öncelikle Sultan Abdülhamid’in Roosvelt’i Başkan olmasından ötürü kutlamasıyla ve iyi olarak başlamıştı. Bu kutlamayı sonraki günlerde çeşitli vesilelerle gönderilen karşılıklı telgrafları takip etmişti.
Ancak güzel bir şekilde başlayan ikili ilişkiler, bugün Brunson meselesinde olduğu gibi, Harput Misyoner Okulunun yakılması ve Amerika’nın tazminat istemesi dolayısıyla ciddi bir krize dönüşmüştü.
Yaşanan siyasi kriz ticari ilişkilere de yansımış ve ek vergiler getirilmesine ve gümrük meselesi gibi yeni meselelerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermişti. Beyrut’ta 1903’te Amerikan viskonsülünün öldürülmesi ile işler daha da sarpa sarmış ve kötüye gitmişti.
Yaklaşık on yıl süren bu dönemde Türk - Amerika ilişkileri içinden çıkılmaz bir hale almışken Türk - Rus ilişkileri ise belki de tarihinin en uyumlu ve en dostane dönemlerinden birisine sahne olmuştu.