Açılımcılar aklımızla oynuyor
T24 sitesinden Murat Sabuncu, Edirne Cezaevinde yatan Selahattin Demirtaş ile söyleşi yaptı. Millet İttifakı tabanını açılımlara ikna etmek için yapılan çalışmalardan biriydi. Söyleşi için seçilen başlık, “Demirtaş: PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlarını tümden susturmasını, bırakmasını isterim” şekilde. Yani başlıkta anlatılmak istenen, “Demirtaş aslında PKK’nın silahlı eylemlerini tasvip etmiyor” şeklinde. Kendileri “terör eylemleri” diyemediği için, “silahlı eylem” olarak tanımladım.
Söyleşi sayfası açıldığında spot olarak verilen cümle, devam cümlesini aktarmışlar: “Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım.”
Peki neymiş bu engel?
Söyleşinin içinde aktarılıyor. Buna göre PKK’nın eylemleri bırakması için;
-
Operasyonların durması,
-
Öcalan’ın tecridinin kaldırılması
gerekiyormuş.
Bir de kendi ağzından aktaralım bunu:
“Ben mümkünse PKK’nin Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını, bırakmasını isterim. Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım.
İlki, Hükümet askeri operasyon dışında hiçbir seçeneği devreye koymuyor, tartışmıyor, silahta ısrar ediyor. Oysa biz PKK’nin ikna edilmesi gerektiğini savunuyoruz.
Burada da ikinci engel çıkıyor, o da İmralı tecrididir. Çünkü PKK’yi ikna edebilecek kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar.”
Demirtaş devamında da “Bu engellere rağmen PKK silahlarını susturursa bundan mutlu olurum. Ama deneyimlerimiz, bunun kolay olmadığını gösterdi maalesef” diyor.
Son cümleden başlayalım. Evet, katılıyorum. Deneyimlerimiz bunun hiç de öyle kolay olmadığını, yani PKK TERÖR ÖRGÜTÜ ve siyasi ayağının Türkiye’yi parçalama hedefine ulaşmadan durmayacağını biliyoruz. Bunu teröristbaşı Abdullah Öcalan, 21 Mart 2013 tarihli Nevruz’dan sonra 3 Nisan’da İmralı’ya giden BDP (O dönem HDP henüz kurulmamıştı) heyetinin, heyetteki Demirtaş’ın yüzüne söylemişti: “Basına yanlış şeyler yansıdı. Öcalan bağımsızlıktan, federasyondan, özerklikten, bilmem neden vazgeçti dediler. Ben hiçbir şeyden vazgeçmedim. (…) Ben sadece Demokratik Türkiye olmadan bunların hiçbiri olmaz, zamanı da değil, arabayı atın önüne koymayın diyorum. Önce demokratik Türkiye olmalı.”
İşte şifre bu cümlenin içinde yer alıyor: “Önce Demokratik Türkiye olmalı” ifadesinden kastı, Türkiye’nin yasal ve anayasal değişikliklerle direnç mekanizmalarını kırmak, bunu “Demokrasi” söyleminin arkasında yapmak ve en sonunda bu mekanizmalar kırıldıktan sonra özerklik, federasyon, konfederasyon ve en sonunda bağımsızlık. Alın size demokrasi(!). Aynen ABD’nin “insan hakları” gerekçeli emperyalist saldırıları gibi…
Demirtaş da T24 söyleşisinde aynısını söylüyor: “Türkiye’nin bir numaralı sorunu ülkede demokrasi olmaması.”
Şimdi gelelim, yazımızın girişindeki örgütün sözde silah bırakmasının önündeki iki engele
1. Ne diyor Demirtaş, operasyonlar durmadan olmaz. O dönem devlet doğrudan operasyonları durdurmuştu. Örgüt militanı tespit edilse bile Valiler operasyon talimatı vermiyordu. Buna karşı örgüt ne yapıyordu: Demirtaş’ın dediği gibi silah mı bıraktı. Hayır. Daha çok talep, silah, eylem ve militan politikası izledi. Mesela süreç boyunca kırsal bölgelerdeki eylem istatistiğine bakalım.
Sürecin başladığı kabul edilen 1 Ocak 2013 tarihinden terör örgütünün ısrarla vurguladığı Dolmabahçe’deki görüşmenin yapıldığı 28 Şubat 2015 tarihine kadar kırsal alanda terör örgütü tarafından silahlı, taciz, patlayıcı madde kullanma vasıtasıyla gerçekleştirilen saldırı sayısı toplam 261. Yani süreç boyunca kırsal alanda 3 günde bir çeşitli yöntemlerle saldırılar gerçekleşmiş. Bu saldırılarda şehit olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu sayısı 13. Saldırılarda yaralanan TSK mensubu sayısı ise 90.
Yine örgüt tarafından milat kabul edilen Dolmabahçe görüşmesinden sonra saldırılar durmamış. Önceki aktardığımız döneme göre sayısını oranlarsak artmış. 28 Şubat 2015-31 Temmuz 2015 tarihleri arasında terör örgütü tarafından yine yukarıda aktardığımız yöntemlerle tam 154 saldırı gerçekleşmiş. Bu tarihler arasında tam 154 gün bulunduğu varsayılırsa, her güne bir saldırı denk düşmekte. Bu saldırılarda şehit olan TSK mensubu sayısı 9, yaralanan TSK mensubu sayısı ise 39.
Hani operasyonlar durduğunda örgüt silah bırakacaktı? Bırakmamış.
Bu süreçte şehir merkezlerindeki teröristleri örgütlemek için YDG-H denen yapının oluşturulmasını, şehir merkezlerinin patlayıcı ve silahlarla donatılmasını vs. de hatırlarsak, terör örgütünün ve siyasi destekçilerinin taleplerinin demokrasi değil Türkiye’nin parçalanması olduğunu net olarak görebiliriz
2. Öcalan’a tecrit meselesi ise bunu Demirtaş’ın söylemesi komedi. Yaklaşık 2,5 yıl boyunca İmralı Adası’ndaki cezaevinin yolunu su yolu eden, teröristbaşı ile örgütsel sohbetler eden, “Başkanım Başkanım, sizin sağlığınız bizim için önemli” diye Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkilileri karşı göremediğimiz nahiflikte ifadeler kullanan kendisi değilmiş gibi “Öcalan’a tecrit kalkmadan silah bırakılmaz” diyor.
Aklımızla oynuyorlar.
Ama oynatmayacağımızı bilsinler.