ADAY DAYATMA MESELESİ…
Millet İttifakı, bir yılı aşkın süredir altı siyasi parti olarak toplanıyor, kamuoyuna birlikte hareket edeceklerine ve ortak aday çıkaracaklarına dair açıklamalar yapıyorlar.
Ancak iş adayları isimlendirme noktasına gelince iş farklılaşıyor, bu sefer de “Şimdi açıklayalım da yıpratsınlar mı?”, “Seçim tarihi açıklandığı gün açıklarız” vb. kamuoyunu teskin yoluna gidiyorlardı.
Bu da bir yere kadar. İnsanlar bekliyor ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına kim/kimler çıkacak?
Bu arada onlarca da iletişim hatası yaptılar. Altı parti, birlikte konsey kurmaktan, yetkisiz bir cumhurbaşkanı seçmekten, seçilen cumhurbaşkanını kendilerinin yöneteceğinden, her bir liderin eşit yetkili cumhurbaşkanı yardımcısı olacağından, her partiye ayrıca birer de bakanlık garanti edileceğine kadar birçok hususu kamuoyu ile paylaştılar. Şu ana kadar bir tek hususu paylaşamadılar: Aday kim?
Kendi bilecekleri bir şey. İstiyorlarsa açıklamasınlar, istiyorlarsa son günü beklesinler, dert değil. Ancak, bir yandan demokratik standartları geliştirmek iddiasında olmak akabinde millete çıkaracakları adayı tanımak için yeterince süre tanımamak nasıl bir demokrasi anlayışıdır bunun üzerinde düşünmek gerek.
İsmi geçen herkese yönelik büyük bir yıpratma kampanyası yürütüldü. Pek çok insan sadece adı geçtiği için partisinin kara listesinde yer aldı. Ortada bir tek Kılıçdaroğlu kaldı.
Hatırlanırsa bu sütunlarda hep “dayatma”dan bahsettik, masa ortaklarını mecbur bırakma stratejisine değindik. Önce “Olur mu öyle şey”, diyenler ve hatta biz böyle konuşuyoruz diye kızıp, bozulanlar da bakıyoruz ki artık aynı noktaya gelmiş. “Kılıçdaroğlu masaya kendisini dayatıyor!” demeye başladılar.
Evet, masayı kuran, devam ettiren Sayın Kılıçdaroğlu, bu güne kadar beş diğer paydaşının her isteğine, hatta kaprise varan, şımarıklık boyutuna gelen açıklamalarına ne için katlanıyordu, sanıyorsunuz?
Aday olmak istediği içindir ki, oy oranları bilinmeyen partilere masa etrafında eşit muamele anlayışı içine girdi.
Şimdi bu eşitliğin bedelini tahsil etmek amacında ve kendisine destek istiyor.
O kadar masa etrafında olacak, her istediğiniz tavizi alacak ama masayı kuranı atlayarak bir aday çıkarmak isteyeceksiniz, bunu CHP ve genel başkanı neden kabul etsin ki?
Kılıçdaroğlu’nun iradesi ile CHP’den belediye başkanı olmuş kişilerin Cumhurbaşkanlığı adaylığını gündeme getirmek ve gündemde tutmak doğru mu? Siyasi etikle, genel ahlak ile bağdaşır mı? Üstelik, Kılıçdaroğlu ne zaman adaylık yolunda atağa kalksa bunu yapmak o masada oturmakla bağdaşır mı?
Evet, dayatma da fena bir şeydir. İYİ Parti, önce nezaketle, sonra biraz daha yüksek sesle, akabinde açıkça karşı çıkmasına rağmen aday açıklamayı son dakikalara kadar erteleyip Kılıçdaroğlu’nun adaylığına hepsini mecbur ve mahkûm etmek de ahlaki değildir.
Ancak aradan geçen bunca süre içinde oluru olmazı görmeyecek kadar kör olmak, bir masa etrafında oturup konuşup şu ana kadar bir aday için zorlamalar yapmamak adı geçen aday adaylarına yönelik de bir haksızlık sayılmaz mı?
Şimdi bir başka İYİ Partili yetkili çıkmış, dayatmaları kabul etmeyeceklerini söylüyor.
Üstelik bunu bir hafta önce dile getirdiği için istifa etmek durumunda kalan Sayın Paçacı örneği varken yapıyor.
Bu çıkışı haklı bulmuyor muyum? Buluyorum.
Çünkü Kılıçdaroğlu gerçekten çok arzulu bir şekilde adaylık peşinde.
Ancak bu tartışmalar da artık çok geç kalınmış tartışmalar…
Daha önce yapsalardı bu dertten kurtulsalardı diyeceğim de, imkânı yok.
Görünen şu, aday Kılıçdaroğlu olacaksa bu durum İYİ Parti’nin ciddi oy kaybına yol açacaktır.
İYİ Parti’nin genişleme, büyüme zemini olan ve CHP’ye oy veren ulusalcı tabanın gelmesine mani olacak, yeniden CHP’de toplanmalarını sağlayacaktır.
Kılıçdaroğlu da partisinin oyunun eksilmemesi için adaylığa mecburdur. Masadaki diğer küçük partiler de İYİ Parti büyürse kepenk indirmek durumunda kalacakları için küçük İYİ Partiyi tercih edecekler ve dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun yanında olacaklardır…