"Adaylar HDP'li seçmene de hitap edecek!"

AK Parti Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Mardin eski Milletvekili Orhan Miroğlu, Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu. Miroğlu, yerel seçimlerde aday belirleme sürecini anlatırken, "AK Parti şehirli Kürt seçmenden istediği kadar oy alamıyor" dedi. Suriye'nin kuzeyinde Türkiye sınırında artan gerginlik hakkında konuşan Orhan Miroğlu, "PYD’nin Suriye ütopyasının Türkiye’deki Kürtler üzerinde etkisi yok" ifadelerini kullandı.

31 Mart için hazırlıklar yoğunlaşırken AK Parti Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Mardin eski Milletvekili Orhan Miroğlu Kürtlerin seçmenin beklentilerini analiz eden bir rapor hazırlayıp MKYK toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sundu.

AK Parti bu yerel seçimde Kürt seçmene yönelik nasıl bir strateji geliştirecek? Suriye’deki gelişmeler Türkiye’deki Kürtleri nasıl etkiliyor? Özellikle orta sınıf şehirli Kürt seçmen neden AK Parti’den daha çok HDP’ye oy vermeyi tercih ediyor? Kayyum politikası bu seçimde AK Parti oylarına nasıl tesir edecek? İşte Kübra Par'ın Orhan Miroğlu röportajından öne çıkanlar:

"BÖLGEDEKİ ADAYLARIMIZDA YÜZDE YÜZ AK PARTİ’LİLİK ARAMADIK"

31 Mart’ta yerel seçimlere gidiyoruz. AK Parti Kürt seçmenlerin ağırlıklı olduğu bölgelerde bölgede nasıl bir strateji izleyecek? Siz Cumhurbaşkanı’na sunduğunuz raporda neler önerdiniz?

Cumhurbaşkanımız önemli bir tespitte bulunup, “Halkla aramızdaki terör duvarı çöktü” dedi. Bu duvar çökünce, duvarın bir tarafında kalan Kürtler ile diğer tarafında kalan Kürtler bir yüzleşme yaşıyorlar. Doğu ve Güneydoğu’da gittiğim bütün şehirlerde bunu görüyorum.

"Adaylar HDP'li seçmene de hitap edecek!"

Duvarın iki tarafındaki Kürtlerden kastınız ne?

Duvarın bir tarafında; Türkiye’ye kaderini bağlamış, buradaki siyasi partilerle hep işbirliği içinde olmuş, sonrasında AK Parti’yi kendi partisi bilmiş, temel talebi bölgede çatışmanın sona ermesi, refahın yükselmesi olan ve yeni bir Anayasa sürecine dahil olmak gibi bir fikirle hareket eden ve PKK’nin kontrol edemediği kesim. Duvarın öbür tarafındaki kesim ise PKK’nin hem siyasi bakımdan hem psikolojik bakımdan hem de yerel yönetimler üzerinden kontrol ettiği bir kesimdi. Bu süreç içerisinde, 1999’dan kayyım dönemine kadar geçen 18 yılda HDP-PKK çizgisi bir bölgeyi seçim kazanarak yönetti. Bu da aynı halk kesimi içerisinde farklı iki psikolojinin yaşanmasına yol açtı. PKK’nın siyasi bakımdan yönlendirdiği kesim, duvar yıkıldıktan sonra yeni bir muhasebenin içine girdi. Ama bu muhasebe birdenbire seçimlerde AK Parti’nin oy patlaması olarak sonuç vermeyecek. Bu kadar tecrübeden geçen duvarın öbür tarafındakiler mutlaka yerel yönetim seçimlerinde bir muhasebe yapacaktır. AK Parti’nin bölgedeki adaylarını seçerken HDP’li seçmenin bu hissiyatını, onu bir hikâyeye bağlı kılan sebeplerin giderek zayıflamış olmasını siyasete tahvil etmek, bu anlamda normalleşmeyi sağlamak, iç barışı inşa etmek gibi bir vazifesi var. Bunun için, adaylarımızda yüzde yüz AK Parti’lilik aramadık. Mesela Mardin Artuklu belediye başkan adayımız, Doğru Yol Partisi’nden iki dönem belediye başkanlığı yapmış bir arkadaşımız.

Neden böyle bir tercih yaptınız?

Çünkü toplumun talepleri bu tercihi yapmamızın doğru olduğunu söylüyordu. Mardin yüzde 20-25 civarında Arap seçmen, yüzde 75 civarında da Kürt seçmenin yaşadığı bir yer. Dolayısıyla biz başından beri böyle kıymetli bir ilçemizde bir melez adayımızın olmasını istiyorduk. Yani bir yanıyla Kürtlere seslenebilecek bir yanıyla da Arap seçmenizi memnun edecek bir aday arayışındaydık. Orta sınıflara da seslenebilecek adaylarımızın olmasını istedik. Van’daki adayımız Necdet Takva tam da böyle bir adayımız. 10-15 yıl Van’ın ekonomik hayatında rol oynamış, Ticaret Odası başkanlığı yapmış, hatta zaman zaman da HDP’nin periferisinde olmuş bir arkadaşımız. Ama hiçbir zaman da HDP’li olmamış. Belki geçmiş seçimlerde böyle bir tercihi de olmuş olabilir, ancak hiçbir şekilde onun profilindeki adayların önünü kesmek gibi bir tavır içerisinde olmadık. Zaten Cumhurbaşkanımız da “Adaylarımızla ilgili güvenlik soruşturması yapıyoruz” diyerek bunu ifade etti. Ama şimdi 10-11 ilde HDP’nin yüzde 50’den fazla oy aldığı bir yerden bahsediyoruz. Burada insanların şu ya da bu biçimde HDP ile ilişki kurmamış olması mümkün değil.

"Adaylar HDP'li seçmene de hitap edecek!" - Resim : 2

"HDP TABANININ OYUNA TALİBİZ"

Özetle, PKK ve Kandil ile direkt ilişkisi olmayan ama HDP tabanının da sempatiyle bakacağı adaylara yöneldiğinizi söyleyebilir miyiz?

Tabii ki. Çünkü biz onların oyuna talibiz. Hakkari’de “HDP’nin 2 milyon oyuna talibiz” dedim. Referandumda Kandil ‘Hayır’ cephesine oy verilmesini istedi. CHP’den milletvekili arkadaşlarımız da gidip bölgede ‘Hayır’ kampanyalarını yürüttüler ama buna rağmen bölgede 1 milyon 70 binin üzerinde, yine metropolde 1 milyona yakın HDP oyunu aldık. Bu oy Kandil’e rağmen, HDP’nin itirazına rağmen alındı. Bu yüzden bu seçimde de o 2 milyon oyu istiyoruz.

"CHP-HDP İTTİFAKI MEŞRU AMA SORUNLU"

Bu sözünüze itirazlar oldu. “CHP çıkıp dese ki ‘HDP’lilerin oyuna talibiz’, ‘Vay! CHP terörle işbirliği yapıyor’ denir. Ama AK Parti’den biri çıkıp ‘HDP tabanının oyuna talibiz’ dediğinde hiçbir şey olmuyor” diyenler var. Bu eleştiriye ne diyorsunuz?

Benim buna itirazım var. HDP’nin oyuna da, CHP’nin oyuna da, AK Parti’nin oyuna da isteyen istediği ölçülerde talip olabilir. HDP ile işbirliği yaparak, partilerin üst düzeyinde bir araya gelerek bir strateji çerçevesinde böyle bir talebimiz olmuyor. Bu da meşru bir şeydir, ancak biz HDP’ye böyle bir teklif yapmıyoruz. HDP’yi yönetenlere, “Gelin sizinle Cumhur İttifakı’nda bir arada olalım” demiyoruz.

HDP’den CHP’ye yönelik mesajlarda bu var; “Millet İttifakı’nın bir partisi olmak istiyoruz” diyorlar. Deneyimli bir politikacıları geçenlerde bunu söyledi: “Biz CHP’ye sürekli elimizi uzatıyoruz ama CHP elimizi tutmuyor” dedi. Yani burada partiler arasındaki resmi görüşmeler ve bu resmi görüşmelerin sonucunda ilan edilecek bir ittifaktan bahsediliyor. Biz böyle bir şey yapmıyoruz; biz, Türkiye’nin siyasi şartlarında HDP’ye oy vermiş seçmenlerimizin demokrasi, refahtan yararlanma , metropolde entegrasyon gibi talepleri konusunda adres olduğumuzu söylüyoruz. “Bize oy vermeniz için eş başkanlarınızın karar vermesi gerekmiyor, bu anlayışımızla sizin de oyunuza talibiz” diyoruz. Bu ikisi farklı şey. HDP ile ittifak ayrı bir şey.

HDP ile CHP’nin partiler düzeyinde ilişki kurması meşru mudur?

Tabii ki meşrudur.

Peki, neden o zaman AK Parti sürekli CHP’yi, “Terörle işbirliği yapıyor” diye suçluyor?

Meşrudur ama sorunludur. Meşru olan her şey sorunsuz anlamına gelmiyor. Sorunludur, çünkü çok iyi biliyoruz ki HDP, bugün kendisine ait bir parti değil. PKK’den özgürleşmiş, PKK’ye rağmen karar alabilen, PKK’ye rağmen seçimlerde tavır koyabilen bir parti olmaktan uzak. Bizim meselemiz HDP’yi yönetenler meselesi değildir. HDP’ye oy veren yurttaşlarımızın dünyasında yeni fikirler olsun, bir değişim benimsensin istiyoruz. Ama bu meşruiyet meselesi kendi içinde, HDP ile PKK arasındaki kadim ilişkiden dolayı ciddi sorunlar barındırıyor. Dolayısıyla, HDP’lilere kalsa hemen yarın CHP ile ittifak yapılacak. Ama CHP tabanı, HDP’nin sırtında taşıdığı PKK yükü nedeniyle bunu taşımaya hazır değil. Bugün diyelim ki bu iş tatlı sonla bitti ve PKK Türkiye’yi terk etti; HDP bağımsız bir Kürt partisi olarak yoluna devam etti. O zaman CHP ile merkezi düzeyde birtakım görüşmeler de yapabilirler.

PKK’nın Türkiye’den çekilme ihtimali var mı?

Kısa sürede böyle bir ihtimal mümkün görünmüyor, çünkü bu örgüt kendi kararlarını kendi alabilen bir örgüt olmaktan çıktı. Başkalarının yönettiği bir örgüt durumunda; İranlıların, Amerikalıların, Rusların fikirleri bu örgütte önemlidir. Dolayısıyla, CHP ve HDP arasındaki ilişkide, HDP Anayasa’nın güvencesi altında kurulmuş bir parti olduğu için ve bugün Meclis’te de grupla temsil edildiği için tabii ki meşruiyet sorunu görmüyoruz. Ama bunun siyasi sorunlar barındırdığını söylüyoruz ve o siyasi sorunların temel sebebi de HDP’nin PKK’den bağımsız bir politikasının olmamasıdır.

"KAYYUMLARDAN BÜYÜK BİR MEMNUNİYET OLDUĞUNU HERKES BİLİYOR AMA BU HDP’Lİ SEÇMENİN TERCİHİNİ YÜZDE YÜZ DEĞİŞTİRECEK BİR FAKTÖR DEĞİL"

HDP’nin 100’e yakın belediyesi vardı, bunun 96’ya yakını kayyumla yönetiliyor. Bunların 2’sinde kayyumlar aday gösterildi. Kayyum politikasının bu seçimde AK Parti’ye nasıl bir getirisi götürüsü olur sizce?

Kayyum politikası bir kere devlet adına ilan edilmiş bir politika, yani AK Parti’nin siyasi çıkarları bölgede egemen olsun diye ilan edilmiş bir politika değil. İşin çığırından çıktığı, artık belediyelerin bütün mali imkânlarının örgüte aktığı bir süreçten bahsediyoruz. 1000’in üstünde asker ve polisin şehit edildiği, 9 ilçenin işgal edildiği bir dönem. Kayyum atamaları böyle bir sürecin sonunda başladı. Bu meseleye AK Parti’ye getirisi-götürüsü açısından değil, devletin bekası açısından bakıyorum. Ama tabii ki siyasi sonuçları da oldu. Terörle mücadelede güvenlik politikaları sonuç verince burada da müthiş bir siyasi rahatlama sağladı.

HDP seçmeninde kalp kırıklığı yarattı mı?

Kalp kırıklığına dair bir şey gözlemlemedim ama öyle bir durum ortaya çıkmış olabilir. “Bunlar seçilmiş insanlardı” diyenler de mutlaka vardır ama genel olarak, AK Parti’ye oy vermiş ya da vermemiş olsun, hizmet politikalarından büyük bir memnuniyet olduğunu herkes biliyor. Tabii bunlar HDP’li seçmenin tercihini yüzde yüz değiştirecek bir faktör değil.

AK Parti’nin belediyelerine kayyum atadığı Ahmet Türk ve Sırrı Sakık gibi kimi sembolik isimler yeniden aday. Ahmet Türk serbest bırakılmıştı, Sırrı Sakık hiç tutuklanmadı.

HDP’de adaylar belirlenirken hangi kriterlere bakıldığı bilmiyorum ama o kriterlerin HDP tabanı göz önüne alınarak oluşturulduğundan da emin değilim. “Biz belediyeleri yeniden kazanacağız ve götürüp mazbatamızı valilere teslim edeceğiz. Avrupa’dan heyet de çağıracağız” şeklinde argümanlar da duyuyoruz. Bugün Avrupa’dan yükselen HDP lehine söylenmiş sözlerin Türkiye’de büyük sarsıntıya yol açtığını zannediyorlar. Öyle bir durum yok, Türkiye artık kendi gerçekliğine dönmüş bir ülke. Eğer bu arkadaşlarımız seçimleri kazanırlarsa bir muhasebe yapıp yola öyle devam etmeleri gerekiyor. Kimse yeni bir çatışma vaadiyle gelmemeli. Oysa bu tutum, açıkça yeni bir çatışmaya hazırlanma gibi anlaşılabilir. O zaman seçimlere girmenize gerek yok.

Şöyle bir dilemmayla karşı karşıya mısınız: bir yanda seçmenin demokratik iradesinin sandığa yansıması, öteki yanda Kandil’in yönlendirilmesiyle seçilmiş siyasetçilere yönelik tutuklama söylemleri?

Hayır, yaşanmıyor, çünkü bu tutuklamanın gerçek sebebinin hükümetten ya da devletten kaynaklanmadığından bölge halkının yüzde 90’ı emindir. Örneğin Iğdır Belediye Başkanı bir doktor arkadaşımız Murat Bey, HDP’den seçildi ve Iğdır’da hiçbir problem yaşanmadı. Iğdır şu anda HDP’nin şehir statüsünde olup da yönetilen tek belediyesi. Demek ki olabiliyor. Öyleyse bunun bütün şehirlerde uygulanması daha iyi bir tercih olurdu ama HDP’liler bu tercihi yapmadı. Hendekler kazılırken belediye başkanlarından itiraz edenler de oldu. Bunlar kendi partileriyle sorun yaşadılar, içlerinden istifa edenler de oldu. Dolayısıyla, HDP’li seçmen bu meseleye biraz bu siyasi hafıza üzerinden bakacak. Biz de siyaset olarak diyoruz ki AK Parti de geliştireceği politikalarla buna katkı sunabilir.

AK PARTİ ŞEHİRLİ ORTA SINIF KÜRT SEÇMENDEN NEDEN İSTEDİĞİ KADAR OY ALAMIYOR?

Sosyolojik bir perspektiften baktığınız zaman bölgede özellikle şehirlere göç eden orta sınıfın HDP’ye oy vermesini nasıl açıklıyorsunuz?

Bunun iki sebebi var: En önemli sebebi HDP’nin yerel yönetimlerde iktidar olması. Diyarbakır’da yaşıyorsanız, müteahhit de olsanız, ticaretle de uğraşsanız mutlaka yerel yönetimlerle bir ilişkiniz vardır. Burada il genel meclislerinin bir rolü kalmadı. Valilikler, deyim yerindeyse sembolik kurumlara dönüştü. HDP bölgede ekonomik meseleleri, sosyal ve kültürel projelerin hepsini örgütleyebilen bir partiye dönüştü. İkincisi, orta sınıf derken eğer Kürt orta sınıfından bahsediyorsak, bunların kimlik talepleri her zaman önde oldu. Süreç içerisinde bu kimlik taleplerinin iki adresi söz konusu oldu. 1999’da HDP 35-36 belediyede iktidar oldu, 4 yıl sonra AK Parti seçime girince farklı bir seçeneğin olduğu görüldü. Çünkü o dönemde de AK Parti yine parti programında çoğulculuğa, demokrasinin gelişmesine, yeni Anayasa vaadine ilişkin birçok söylemi dile getiriyordu ve birdenbire bölgenin ikinci partisine dönüştü.

HDP’nin 11 metropol şehirde aldığı oylar, Güneydoğu’da yer alan toplam 20 ilde aldığı oylardan fazla. HDP 2011’de 400 bin oyla 3 vekil çıkarıyorken, Kobani olayları sonrasında 11 milletvekili, en son seçimde de 12 milletvekili çıkarıyor. Şehirli Kürtler neden AK Parti’den çok HDP’ye oy vermeyi tercih ediyor?

Bunun da çeşitli sebepleri var. Bugün Kürt seçmen söz konusu olduğunda biz İstanbul’da HDP’den biraz daha fazla oy alıyoruz. Yüzde 8-10 civarında bizim payımıza düşüyor, yüzde 7-8 civarında HDP’ye, yüzde 4-5’i de CHP’ye gidiyor. Burada çok çeşitli faktörler; kimlik talepleri, bu kimlik taleplerinin adresi olma konumu, ama bu konumun da süreç içerisinde giderek sarsılıyor olması devreye giriyor.

"SURİYE’DE KUZEY IRAK’TAKİ GİBİ BİR ÖZERK BÖLGE İHTİMALİ YOK"

ABD bölgeden çekildikten sonra, Suriye’nin kuzeyinde nasıl bir tablo çıkacağını öngörüyorsunuz?

Mesele sadece ABD’nin çekilmesi değil. Tahrir el-Şam örgütü gibi yapılara baktığınız zaman, yüzlerce silahlı grubun bir cephede bir araya geldiğini görüyorsunuz. Özgür Suriye Ordusu için de aynı şey geçerli. Bir kere müthiş bir silahlanma var. Anayasa sürecinden bahsediliyor ama bu süreçten önce Suriye’de rejimle şu ya da bu biçimde çatışmaya girmiş kesimlerin silahsızlandırılması lazım, ki Türkiye bu konuda bir misyon üstlendi ve o misyon devam ediyor. Esad, Suriye Ordusu’nun dışında bir askeri yapı istemeyecektir. Burada Kuzey Irak’taki gibi bir durum olmayacak. Kürtlerin o bölgede, PYD’nin liderliğinde özerk bir alan elde edebileceği kanaatinde değilim. Diyelim ki oradaki aktörler biraz daha vicdanlı davrandı, “Burada da böyle bir halk var ve bu halkın çıkarları var” dediler ve bir biçimde o halkın PYD dışındaki temsilcileriyle de diyaloğa geçtiler; bu bile meselenin çözümü anlamına gelmez. Şiddet ve savaş ortamından kurtulmamış bir Suriye’de ne yeni bir anayasa inşa edilebilir ne de bu yeni anayasanın imkânlarından faydalanacak halklarla sağlıklı ilişki kurulabilir. Herkesin elinde silah olan bir yerde bir anayasa süreci yapamazsınız.

Peki, ABD’nin “Türkiye sınırında güvenli bölge” önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Çözüm sürecinde HDP’nin anladığı farklıydı, AK Parti adına bu çalışmayı yürüten arkadaşlarımızın anladığı daha farklıydı; Kandil’in aklındaki bambaşkaydı ve Amerikalılar da zaten hiç anlayamadılar. Durum biraz buna benziyor. Türkiye, hem buradaki sivil insanları güvende tutma hem de kendi sınırlarını her türlü terörist yapıya karşı koruma gayesinde. Bu fikir Türkiye açısından iyi ve doğru bir fikir. Ama bu fikre Ruslar, İranlılar ne kadar katılıyor? Tamamen Türkiye’nin inisiyatifinde oluşacak bir güvenli bölge stratejisinin diğer aktörler tarafından çok da iyi algılandığını söyleyemeyiz. Güvenli bölge dediğiniz zaman Rusların aklına Esad’ın kontrol edeceği bir bölge geliyor. Son görüşmede de öyle bir fikir ortaya çıkmış gibi görünüyor. Amerikalılar açısından ise PYD’nin korunacağı bir bölge fikri var. Yani bu, çok sorusu olan bir fikir ve bu soruların önemli bir kısmı da hâlâ cevaplanabilmiş değil. Kuzey Irak’ta durum farklıydı, güvenli bölge Amerika’nın öncülüğünde kuruldu.

GÜNÜN VİDEOSU

Tarihi görüntüler! Bakan Fidan ve Suriye Lideri Ahmed El Şara Şam'ı seyrederek kahve içti

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye lideri Ahmed El Şara ile Şam'da Kasiyun Dağı'nda buluşarak şehir manzarasını seyretti. Bu tarihi an, iki ülke arasındaki diplomatik yakınlaşma ve bölgesel istikrar için yeni bir dönemi işaret etti.