Adile Naşit'in az bilinen yönleri!

Şen kahkahalarıyla Yaşilçam filmlerine damgasını vuran usta oyuncu Adile Naşit'i sevmeyen yoktur. 7'den 70'e herkesin sevgilisi, evimizin tatlı ablası, annesi Adile Naşit, samimi bakışlarıyla, o sıcacık gülümsemesiyle aklımıza kazındı. Usta oyuncunun bugün 30. ölüm yıldönümü. Aramızın ayrılışının yıldönümünde Adile Naşit'i tekrar hep birlikte analım. Adile Naşit kimdir? Gerçek adı nedir? Bilinmeyen yönleri nelerdir? detaylar haberimizde...

Samimi gülüşleri, sıcacık bakışları, bazen de hüzünlü gözleriyle kalbimize işleyen o usta isim... Adile Naşit'in oynadığı bir karakterde hepimiz kendimizden bir şeyler bulmuşuzdur. Bir nesil onun anlattığı o güzel masallarla uyumuş, bir nesil onu anne sıcaklığıyla kucaklamıştır. Aramızın ayrılışının yıldönümünde Adile Naşit'i tekrar hep birlikte analım. Adile Naşit kimdir? Gerçek adı nedir? Bilinmeyen yönleri nelerdir? detaylar haberimizde...

''Hababam Sınıfı''nda okul zili ile merdivenlerden koşarak inen Hafize Anamız, ''Neşeli Günler'’in inatçı turşucusu Saadet Hanım, Adile Teyzemiz, canımız, bir dönemin çocuklarını ‘’Uykudan Önce’’ masallarıyla büyütmüş kadın, Adile Naşit.

Biricik oğlunun yokluğunun pansumanı olarak kendini çocuk sevgisine adadığından mıdır bilmem, sadece ekranda gördüğümüz bu kısa boylu, tonton kadını hepimiz anne bildik muhtemelen. O bizim Hafize Anamız oldu. O ağlarken gülüşüyle acılarımıza perde oldu. Belki de işte sadece bu yüzden çok sevdik biz Hafize Anamız’ı. Çünkü o her çocuğu kuzucuğu olarak sevdi ve sevgisini hissettirdi.

maxresdefault_1

ADİLE NAŞİT KİMDİR?

Türk sinemasının değerli sanatçılarından biri olan Adile Naşit, 17 Haziran 1930 yılında İstanbulda doğmuştur. Sinema ve tiyatro oyunculuğu yapan sanatçı, ekran karşısında hep Adile anne lakabı ile boy göstermiştir.

Usta oyunculuğunun yanı sıra mütevazi kişiliği ve özel hayatı ile gönülleri fed etmiştir. Sinema dünyasının güldüren ismi Naşit Özcanın kızı olan oyuncu, gülen yüzü ile hafızalarda kazındı. Babasının ölümü ile okul hayatını sonlandıran ve oyunculuk hayatına adım atan usta isim, ilk deneyimini, İstanbul Çocuk Tiyatrosunda gözler önüne serdi. Sanatçının Annesi Amelya Hanım da başarılı tiyatro oyuncularındandı. Halide Pişkinin tiyatro grubu ile Her şeyden Biraz oyununda yer alarak, tanınmaya başlamış ve profesyonelleşmiştir. 1948 yılında Aziz Basmacı ve Vahi Özle birlikte grup kurarak turnelere başlamış ve ün kazanmıştır.

adile_2648

Ekranların gülen yüzü, hayatının dönüm noktasını 1948 yılında Lüküs Hayat filmi ile yaşamıştır. İlk defa sinema filminde yer almayan başlayan sanatçı, kendisine has kahkahası ve tiplemesi ile Türk halkının beğenisini kazanmıştır. Hababam Sınıfı adlı filmde Hafize Ana adlı rolü ile büyük ilgi görmüş ve unutulmaz isimlerden biri olmuştur. Birçok filmde anne rolü ile başarılı projelere imzasını atmıştır. Oyunculuğu kadar yaşamı ile de örnek bir birey olan sanatçı, saygın ve sosyal yönü ile gönüllere taht kurdu.

Özel hayatını seyircilerinden uzak bir şekilde yürüten ünlü usta, 1950 yılında kendisi gibi tiyatro oyuncusu olan Ziya Keskiner ile evlenmiştir. Eşi ile birlikte tiyatro grubu kurarak, uzun yıllar çalışmalarda bulunmuştur. Ahmet adında çocuğu olan sanatçı, Münir Özkul ile oynadığı roller ile anıldı. Başarıları ile ün kazanan aktris, 1976 yılında İşte Hayat adlı filmde gösterdiği üstün performans ile En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görüldü. Müzikallerde ve komedi filmlerinin aranan ismi, toplumsal projelerde yer aldı.

adile5

Gırgıriye, Ah Dede Vah Dede, Görgüsüzler, Talih Kuşu, Kuzucuklarım, İşte Hayat, Mavi Boncuk gibi birçok yapıtta yer aldı ve ünlü komedyen Kemal Sunal ile birçok filmde başrol oyunculuğu yaptı. Ankara Çankayada yapılan Adile Naşit parkında yapılan büstü ile sevenlerinden en güzel armağanı almış oldu. Uykudan Önce adlı çocuk oyunu ile çocukların Masalcı Annesi olan sanatçı, uzun yıllar bu programda yer aldı. Özel yaşamında da iyi ve temiz kalpli bir kişiliğe sahip olan oyuncu, rollerinde de hep bu tiplemeleri canlandırdı. Neşesi ile yüzlerde tebessüm bırakan ve her filmi ile hayranlık uyandıran oyuncu, sempatik hareketleri ve fiziği ile ilgi odağı oldu.

Bitip tükenmez neşesi ve hayat enerji ile tüm oyunculara örnek olan sanatçı, 11 Aralık 1987 yılında sevenlerine ve sinemaya veda etti. Bağırsak kanserine 52 yaşında yenik düşen usta sanatçı, geride bıraktığı değerli yapıtlar ile anılmaya başladı. Karacaahmet mezarlığına, oğlunun ve eşinin yanına defnedildi.

BİLİNMEYEN YÖNLERİ

Eylül 1980 yılında Ses Dergisi'nde yayınlanan röportajını okuduktan sonra ise madalyonun diğer yüzünü göreceksiniz. Türk sinemasının usta sanatçılarından Adile Naşit ile yapılan ve kendisinin içini döktüğü bu röportajda, daha önce hiçbir yerde rastlamadığımız derecede içten ve duygulu bir anlatıma tanık olacaksınız.

-Adile Hanım yıllardır vazgeçmediğiniz oyunculuk tutkusu nasıl bir tutkudur?

Ben başka hiçbir şey görmedim ki. Tiyatroda doğduk Selim’le ikimiz. Kulislerde, tiyatronun ta içinde büyüdük. Babamızdan gelen bir tutku tiyatroculuk. Ayrıca çok sevdiğim bir iş.

-Hiç canınız sıkılıp da bu sahnelerden kurtulayım, evimin bir köşesinde yün öreyim diye aklınızdan geçmiyor mu?

Hayır, ‘geçmiyor’ diyebilirim. En çok yorulduğum, bunaldığım zamanlarda evimin bir köşesinde oturayım diye kafamdan geçiririm. Ama öylesine çabuk geçer ki bu duygu, hemen sahneyi özleyiveririm.

562787da67b0a92fc8490778

-Peki provalar, geceleri oyun ve bunun ardında evde yapılması gereken yığın iş kalıyor. Bunların altından nasıl kalkabiliyorsunuz?

Genellikle yapılacak işim pek olmuyor. Eskiden yemekleri ben yapardım. Şimdi kocam yapıyor. Mutfağa girmiyorum bile. Bir tek çamaşırları yıkamak kalıyor, onu da ben yapıyorum artık yüzsüzlük olmasın diye. Diğer işler ise, ortaklaşa düşe kalka gidiyor.

-İnsan ilişkilerinden ve aşktan söz etsek. Örneğin kaç kez âşık oldunuz? Aşık olduğunuz zaman neler hissettiniz?

Galiba ilk kez kocama, gerçekten âşık oldum. Senelerdir beraberlik yürüdüğüne göre, aşk sonradan sevgiye ve dostluk haline dönüştü. Kocam benden yirmi yaş büyüktür ve hep beni kollamış korumuştur bugüne dek. Aşık olmak duygusuna gelince, kötü bir şey aşk. Hüsranı, gözyaşı bol bir iş. Duyguların tümü pır-pır ediyor ya insanın içinde, ya sonrası ne oluyor? Hüsrana uğramayı sevmiyorum.

-‘Ağlamak güzeldir’ derler. Sık sık ağlar mısınız? Ya da ağlamayı sever misiniz?

Bayılırım. Öylesine çabuk boşalır ki gözümden yaşlar, ben bile şaşırıyorum. Galiba yaşantımın içinde tüm olayları bütün yoğunluğuyla yaşadığım için böyle. Bir olay bir başkasını anımsatıyor ve bir zincir halinde yürüyüp gidiyor kafamın içinde olaylar. Örneğin filmlerde hiç zorluk çekmem ağlama konusunda. Kafamın bir köşesine sıkışmış, atamadığım, söyleyemediğim olayları anımsar ağlayıveririm.

5627884a67b0a92fc8490784

-Demek ki sıkıntılarınızı pek dışarıya vurmuyorsunuz ve bundan ötürü de zaman zaman mutsuz olduğunuz söylenebilir mi?

Mutsuzluğun yanı sıra, sağlığım korkunç derecede bozuluyor. Tansiyonum düşüyor ve hasta bir kadın oluyorum. Mutsuzluk ayrı. Her insanın çok canının sıkıldığı bunaldığı zamanlar vardır. İşte öylesine bir şey oluyor.

-Kadınlık sizce nedir?

Çok önemi benim için. Hanımlığı, sevecenliği olmalı kadının. Evini sevmeli. işi varsa işini sevmeli ve ilişkilerini güzel tutmalı kocasıyla, dostlarıyla. İşte bütün bunları bilebilen bir kadın, bence kadınsı ve hanımlığı yapabilen bir kadın oluyor.

Anneanne Küçük Virjin Hanım, dayı Niko, anne Amelya hanım ve Selim Naşit. Çok klişe bir laf vardır, her ev bir dünya diye. Ama Naşit ailesini anlatmaya başlarken bunu söylemek şart. Onların evi her renkten bir dünya. İçinde Adile Naşit var bir kere.

5627877367b0a92fc849076c

-Çok güzel bir kadın olmak ister miydiniz?

İsterdim. Hiçbir zaman kendimden memnun olmamışımdır. Giydiklerimin bana yakışmadığını düşünürüm. Makyaj yaparım, örneğin bir filmin galasına gitmek için, “Aman ne olmuşsun böyle” desinler, gözlerim dolar koşar banyoya yıkarım suratımı.

-Biraz komplekslerinizi anlatmış oluyorsunuz böylece?

Elbette. Giydiklerimi hiç yakıştırmam kendime dedim. Her zamankinden biraz daha şık giyinsem “Aman ne güzel olmuşsunuz Adile abla…” desinler mahvolurum. ‘İşte bana acıyorlar, onun için iltifat ediyorlar.’ diye. Son zamanlarda denize giremez oldum. dehşetli utanıyorum. Bu son yolculukta ya bir, ya da iki defa denize girdim. Hiç kimsenin ısrarı beni kandıramadı. etrafımda benim yaşımdaki kadınlar örtüler içinde oturup beni seyrettikçe, iyice kötü oluyorum, Hepten vazgeçiyorum. Aşağılık kompleksi bunlar tabii ki.

-Korkak mısınız?

Müthiş. Birisi pat desin ölebilirim. Hemen tansiyonum düşer. Yataklara serilirim. Çok korkak büyüdüm. Küçükken bir gök gürültüsünde hepimiz öleceğimize inanırdık. Ailecek yatağın üzerine çıkar son dualarımızı yapardık sabahlara kadar. Sonra babamız bizi çok korkuturdu. Odada yaramazlık yapmayalım diye anahtar deliğinden duman üflerdi odanın içine. Ben ve Selim, oturduğumuz yerde korkudan çişimizi yapardık. Hep böyle ruhlar, ölüler, gök gürültülerinin bizi öldürecekleri korkusuyla büyüdük.

-Batıl inançlarınız çok olmalı?

Hemen hepsine inanırım. Biraz hafifletmeğe çalışıyorum bütün bunları ama, öylesine az yararı oldu ki bu çabamın. Kocam bile alıştı artık bütün bunlara. Birisi ölsün, gece hemen yataklarımız birleşir, bu iş bir ay kadar sürer. Olay biter, bir yenisi oluncaya kadar yine yaşamımız normale döner.

-Sizi en fazla kızdıracak, yerinizden hoplatacak olay ne olabilir?

Öylesine çok ki. Yukarıda da söylediğim gibi, kızgınlığımı açık açık belli etmiyorum. Ama, kırılıyorum. Örneğin, tiyatroda akşama kadar elleri donarak yerleri süpüren çocuğa “Haydi git de bana bir paket sigara al” deyiverenlere sinirlenmemek olası değil. Yüreğimin içinden bir şey cızlayıveriyor o zaman. Belki ağlıyorum, görmemezliğe geliyorum falan…

-Kıskanç mısınız?

Bilmiyorum. Ama iş konusunda kesinlikle kıskanç değilim. Arkadaşlarımın en iyi işi yapmaları beni sevindiriyor. Dostlarımı kıskanıyor olabilirim. Çok sevdiğim bütün sırlarımı, dertlerimi anlattığım bir dostum benim dışımda başka bir dost bulup, benden yavaş yavaş ayrılırsa işte o zaman sezdirmeden kaçmayı seçiyorum. Kırgın oluyorum. Eğer kıskançlık buna deniyorsa böylesini yaşıyorum ben içimde.

562786b567b0a92fc8490755

-Yaşamımız içinde yaşadığınız en büyük acı oğlunuzu kaybetmeniz oldu sanırım?

Evet, daha büyüğünü yaşamadım. Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç tane dosttuk. Güzel bir arkadaştık. Ölümüne hazırlamıştık biraz kendimizi. Açık kalp ameliyatıydı geçirdiği. Ve yaşayamadı. Ondan sonraki beş sene benim için inanılmaz acılarla dolu. Elbette Ziya Bey için de. İşte sonra kuş, köpek, bebek böyle oyuncaklara tutkun olduk. Balıklar yaşadı, köpek kör oldu, çiçekler büyüdü böyle gidiyor yaşamın geri kalan kısmı.

-İşiniz, sıkıntılarınızı bir ölçüde olsa hafifletmiş olmalı.

Evet. Sahne korkunç bir oyalanma oldu benim için. Ama, korkularım, ürkekliklerim gün geçtikçe daha da bir arttı.

-Özlemlerinizin, keyiflerinizin eski tadı kaldı mı?

Özlemler değişti. Yaşamadaki amaçlar bir başka türlü oldu galiba. Yine de sevinecek, mutlu olacak şeyler bulabiliyor insan her türlü acıya rağmen.

-Ölmekten korkuyor musunuz?

En büyük korkum. Aklıma getirdiğim an her tarafım titriyor.

-Bir erkek sizce nasıl olmalı?

Ha önemli işte bu. İnsanı saracak, güvenilecek birisi olması gerekiyor erkeğin. Sorumlulukları paylaşacak, dostluğu iyi tanıyan birisi diye tarif edebiliyorum. (Kaynak: ucuncuadam.wordpress.com, Dergiden deşifre eden: Asiye Hande Nur Başar)

Adile Naşit'in az bilinen yönleri! ile ilgili etiketler adile naşit bilinmeyen yönleri
GÜNÜN VİDEOSU

Sebepsiz yere genç kadına tekme atıp küfürler savurdu! Esnaf meydan dayağı attı! Yer: İzmir

İzmir’de bir kişi, alışveriş yapmak için çarşıda dolaşan genç kıza önce tekme attı ardından küfürler ederek hakarette bulundu. Olay sonrası şüpheli, esnaf tarafından meydan dayağı yedi. İşte o anlar...