Afrin Harekatı'yla ilgili çok kritik uyarı!
Güvenlik Politikaları Uzmanı ve SuperHaber Yazarı Mete Yarar, Ankara’nın terör koridoruna karşı 24 Ağustos 2016 - 29 Mart 2017 tarihleri arasında attığı Fırat Kalkanı Harekâtı’yla Zeytin Dalı Harekâtı’nı karşılaştırdı. İki operasyon arasındaki farklılıklar ve tecrübe aktarımına mercek tutan Yarar, sorularla terör örgütünün kullandığı silahların menşeini, nereden temin ettiğini ve ABD’nin dağıttığı bu modern silahları neden geri alamayacağını örneklerle değerlendirdi.
Türkiye, ABD’nin terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG’nin başını çektiği 30 bin kişilik bir ‘sınır muhafız gücü’ kuracağını duyurmasının ardından Zeytin Dalı Harekâtı’nı devreye soktu. 20 Ocak’ta başlayan operasyonda 22 gün geride kaldı. Harekâtın ilk günlerinde farklı cepheler açan Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO unsurları, kırsalda büyük ilerleme kaydetti. Bin 62 teröristin etkisiz hale getirildiği operasyonda 40’tan fazla nokta temizlendi.
Güvenlik Politikaları Uzmanı ve SuperHaber Yazarı Mete Yarar, Ankara’nın terör koridoruna karşı 24 Ağustos 2016 - 29 Mart 2017 tarihleri arasında attığı Fırat Kalkanı Harekâtı’yla Zeytin Dalı Harekâtı’nı Karar gazetesi için karşılaştırdı. İki operasyon arasındaki farklılıklar ve tecrübe aktarımına mercek tutan Yarar, sorularla terör örgütünün kullandığı silahların menşeini, nereden temin ettiğini ve ABD’nin dağıttığı bu modern silahları neden geri alamayacağını örneklerle değerlendirdi.
* PYD/PKK terör örgütlerinde kullanılan silah ve ekipmanlar kimler tarafından verildi?
Örgüt ilk silah ve teçhizatları PKK dan daha sonraki dönemde Irak ve Suriye’de yağmalanan ordu depolarından elde etmişti. Asıl modern silaha Irak içinde Koalisyonun DAEŞ’la mücadele kapsamında dağıttığı silahlardan elde etti. Çünkü örtülü bir şekilde Irak içinde PKK özel askeri şirketler içinde yer edinmişlerdi. Burda bu avantajı kullanarak bazı ekipmanları ele geçirdiler. Büyük yardım ise Ayn El-Arab ya da Kobani sonrasında başladı. Bu tarihten itibaren DAEŞ’la mücadele kapsamında bölgeye hava ve karayolu sevkiyatlar yapıldı. Bu sevkiyatların bir kısmı açık olarak ABD menşeli silahlardan oluştu ama asıl büyük kısmı Rus menşeli silahları örtülü olarak bölgeye sevk edildi. Bununla ilgili olarak bağımsız iki araştırma kurumu rapor yayınladı. Balkan araştırma grubu BIRN ve OCCRP’nin yayınladığı raporda Pentagon’un Almanya’daki askeri üssü kullanarak Suriye’deki PYD’li terörislere tonlarca silah gönderdiği ve bu silahlara ilişkin tutanaklarda da ‘sahtecilik’ yaptığı belirtildi.
Sovyet yapımı silahların ise çoğunlukla Bosna Hersek, Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Sırbistan, Gürcistan gibi ülkelerden alındığına dikkat çekildi. Raporda ayrıca silah alımı ve aktarımıyla ilgili belgelerde silahların nereye gideceği ve nerede kullanılacağına dair yanlış ve net olmayan ifadelerin bulunduğu, bunun da uluslararası anlaşmalara aykırı olduğu vurgulandı.
Afrin operasyonu başlamadan önce bazı istihbarat kuruluşlarının Körfez ülkelerinin mali desteği bölgeye yeni silah sevkiyatları da yaptığı belirtilmektedir. Belli dönemlerde Suriye hükümetinin PYD’ye silah verdiği bilinmektedir. Bölgeye gönderilen toplam silah ve ekipmanların büyüklüğü birkaç milyar doları geçti. Bu rakamın anlaşılması için bir rakam vermek gerekirse en önemli partneri İsrail’e yapılan yardımın tutarı 3.8 milyar dolardır.
* Verilen silahların toplanması mümkün mü?
Açıkçası ABD’nin bu konudaki sabıka kaydına baktığınız da bu işin onlar tarafından yapılması mümkün değildir. 2003’te Irak’ta kaybolan silahlar ilgili olarak senato tarafından bir araştırma yapılmış ve cezai bir işlem uygulanmamıştı. “ABD’de yayınlanan rapora göre, ordu 2004-2005 döneminde Irak güvenlik güçlerine verdiği 190 bin silahın nereye gittiğini bilmiyor. Kayıp envanter, ‘110 bin Kalaşnikof, 80 bin tabanca, 135 bin kurşun geçirmez yelek, 11 bin miğfer’den oluşuyor. Bu silahların izine ilerleyen dönemde Türkiye’de rastlandı. Bu rapor da Türkiye’nin ABD’yi uyarması sonrasında hazırlanmıştı. Şu anda PYD’ye aktarılan silah güzergâhı o dönemde aynı şekilde izlenmişti. Silahlar NATO’nun Yugoslavya iç savaşı sonrasında toplanan silahlardı. Hiç bir kayıt tutulmadan silahlar teslim edilmişti. Bu da toplanmanın amaçlanmadığının en büyük göstergesidir. Tek çare Türkiye’nin kendisi için potansiyel tehlike gördüğü güdümlü tanksavar silahları ve MANPADS’ları kendi gücü ile toplamasıdır. Geçmişte bunun örnekleri defalarca yapılmıştı.
* MİT personeli sahada aktif olarak bulunuyor mu?
MİT’in dış operasyon dairesi operasyon yapma yetkisi aldığı günden bu yana gelişmeye devam ediyor. Başlangıç olarak ÖKK’den gönüllülük esasına göre yatay geçişle eleman temin etti, ardından ÖKK bünyesinde kendi elemanlarına eğitim aldırarak kadrosunu genişletmeye başladı. ‘15 Temmuz öncesinde MİT başkanı Hakan Fidan neden Özel Kuvvetler’e gitti’ diye soranların cevabı da burada yatıyor. O gün ilk kez eğitilen MİT mensuplarının mezuniyet töreni yapılmıştı. İstihbarat teşkilatı kendi bünyesindeki personel ile operasyonların her safhasında aktif olarak yer alıyor.
* Operasyonun hızı ve şekli nedir?
TSK sınırı farklı noktalardan geçerek önce ‘Köprübaşı’ diyeceğimiz noktaları ele geçirdi. Bu noktalarda gerekli yığınak yaptıktan sonrada ezici ateş üstünlüğü ile mahkumdan zirvelere doğru tırmanmaya başladı. Bölge hem ağaçlık, hem volkanik kayalık hem de dağlık bir alan olduğu için önce tankların da gidebileceği alanlardan ilerlendi. Ardından bölge keşifleri ile gerçek tablo ortaya çıkarıldı. Beklendiği gibi örgüt, beton tünellerle kendisini toprağın derinliklerine gizlemişti. Tünellerin büyüklüğün kilometrelerce olduğu ortaya çıkarıldı. Örgüt bu sayede İHA’lara takılmadan yer değişikliği yapabiliyordu. TSK bu nedenle daha geniş bir alanda temizlik yapmak zorunda kaldı. Harita üzerinde küçük bir sarı nokta olarak görülen Zeytin Dalı Harekatı bölgesi aslında İstanbul kadar büyük bir alandır. Alanın yüzeyinin, tünellerinin bir de meskun mahallerin temizliğini düşündüğümüzde alanın büyüklüğü üç misline çıkıyor. Bölgede hazırlanmış EYP ve mayınların temizliği de unutulmaması gereken bir faktördür.
Bu nedenle operasyon hızı dünya örneklerine baktığınızda kat ve kat fazla. Birlikler bölgede önce alanı temizliyor, sonra birlik tahsis ediyor, tekrar yapılanıp ilerleyerek başka bir noktayı ele geçiriyor. Bu nedenle bazıları için harekât kesik kesik ilerleniyor gibi gelse de bu harekatın özelliğinden kaynaklanıyor. Geri bölgenin emniyeti bu hayati önem arzediyor.
* ÖSO, Türkiye’de yapılan tartışmalara nasıl bakıyor?
Bölgede konuştuğum ÖSO komutanları bu konuda inanılmaz olgun cevaplar verdiler. Açıkçası ben daha tepkisel cevaplar vereceklerini beklerken onlar ‘bizim yolumuz hak yolu biz inandığımız işi yapıyoruz’ dedi. Türkiye’ye inandıklarını ve bu güne kadar hiç yanılmadıklarını söylediler. Fırat Kalkanı Harekâtı ile ÖSO içinde yer alan Türkiye’ye yakın grupların özgüvenleri çok artmış durumda. Buna ilave olarak sayıları, silah ve ekipmanları ayrıca eğitim durumları oldukça yükselmiş. Konuşurken gözlerinin içine baktığınızda en ufak bir karamsarlık görmek mümkün değil. Çoğu geçmişte ailesi ile birlikte yaşarken katliamların başlaması ile önce evlerini terketmek zorunda kalmış ve bir buçuk sene sonra silahlı direnişe başlamış kişiler. Bir cepheden öbür cepheye dönüşümlü olarak gidiyorlar. Bir idealleri var. Birgün terketmek zorunda kaldıkları işlerine ve yuvalarına dönmek. O onları motive eden en önemli güç. İntikam için değil vatanları için mücadele ettiklerini ifade ediyorlar.
İDLİB OPERASYONU ERTELENEMEZ
* Bir sonraki hedef neresi olacak?
Herkesin beklediğinin aksine bir sonraki hedef İdlib olacak. Bundaki en önemli neden insani endişeler. Türkiye Zeytin Dalı Harekâtı ile bölgeye tekrar geri dönüşü amaçlarken İdlib bölgesinden büyük yeni göç dalgasını kaldıramaz. Bölgede farklı yerleşim yerlerinden gelen yaklaşık 4 milyon insan kalıyor. Bu insanların Esad ve İran destekli milislerin bölgeyi ele geçirirse Türkiye’ye sığınmaktan başka bir çareleri kalmaz. Türkiye İdlib’i bu amaçla ertelenemez bir operasyon olarak görüyor.