Ah CHP, ne hallere düştün sen...
Siyasi partiler iktidarda ise iktidarını devam ettirmek, muhalefette ise iktidar olmak ister.
Bu son derece normaldir.
Kimse muhalefet partilerine “Neden iktidar olmak istiyorsunuz, ne haddinize iktidar olmak!” diyemez.
Seçmenler sandıkta diyeceğini der, sonuç ortaya çıkar.
Sandığa kadar iktidarını devam ettirmek isteyenlerin de, iktidara gelmek isteyenlerin de yapması gereken seçmenlerin genelinin tasvibini alabilmektir.
İktidar için ittifaklar da bir yoldur. Birbirine yakın programları olan partiler veya birbiri ile belli uzlaşmalara önceden varabilen ve ilkelerini bir miktar esnetebilen partiler seçime birlikte de girebilirler.
İttifaklar sadece seçimde ipi göğüslemek için yapılır da, seçimin akabinde kriz, kaos tablosu ortaya çıkarsa millet yine hesabını sorar. Çünkü hemen akabinde bir seçime daha gidilir. Dolayısıyla hiç kimsenin normal ittifaklar konusunda da kimseye diyeceği bir sözü olamaz.
Ancak ittifaklar ülkenin birliğini, huzurunu, kardeşliğini tehlike ve tehdit altına alacak bir şekilde ortaya çıkar ise durum değişir.
O zaman bununla ilgili endişeler belirir ve insanlar haklı olarak “Nereye gidiyoruz?” sorusunu sormaya başlarlar.
Ülkemizde belirgin iki ittifak var. AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı ve CHP ve İYİ Parti ekseninde oluşan Millet İttifakı.
Şimdi buna görünüşte bir de üçüncü ittifak eklendi: HDP, TİP ve sol fraksiyonların radikal uçlarının biraraya geldiği Emek ve Özgürlükler İttifakı…
Görünüşte diyorum çünkü Millet İttifakı kendisini uzun bir süreden beri “Altılı masa” olarak ifade ediyor, bilinen iki parti ile birlikte DP, Deva, Gelecek ve Saadet Partileri de masada oturuyor. Ancak masanın altı üstünden kalabalık. Altında işte bu kendisini üçüncü ittifak olarak adlandıran HDP ve sol/sosyalist fraksiyon partileri bulunuyor.
Her ne kadar İYİ Parti böyle bir durum olmadığını iddia etse de, CHP ve HDP ilişkileri bu ittifakı her geçen gün biraz daha gün yüzüne çıkarıyor.
Ancak bu ittifakın meşruiyeti için oluşturulan söylem artık CHP’yi radikalizmin de ötesinde PKK terör örgütüne teslim noktasına gelmiş durumda…
HDP’ye sahip çıkma, yanlarında tutma saikiyle başlayan çabalar, HDP’nin yaslandığı her oluşuma zorunlu sahip çıkmaya dönüştü CHP için…
Öyle ki, en son ve vahim olayı Mersin’de bir polisimizi şehit eden, biri polis dört vatandaşımızı yaralayan terörist saldırının failinin, PKK’lı olduğu bilindiği halde, tutuklu iken “Gazeteci” diye korunduğunu da görmüş olduk.
Önceki gün de CHP Genel Başkanı Konya’da bir ziyarette bulunmuş ve “Şehit ailesi”ne sözüm ona sahip çıkmış idi. Gittiği kişinin çocuğu ile ilgili devlet kayıtları ortada iken. Kendi iradesi ile DAİŞ terör örgütüne katılmış, sonra örgütçe infaz edilmiş, bu konu müdellel hale gelmiş ama CHP gerçeklerden öylesine kopmuş ki, kim şehittir, kim gazidir, kim gazetecidir, kim teröristtir artık fark edemiyorlar bile…
Bu kadar radikal örgüt ve yapı ile irtibat, iltisak ister istemez kafalarını karıştırıyor. Dışarıda oy bırakmama telaşı ile Cumhuriyet’i kuran parti olmakla övünen CHP, Cumhuriyet’i yıkmaya yeminli her odakla iş birliğine girmekten kendini alıkoyamıyor…
O kadar aklı başında, vatanperver, devlet ve millet hizmetinde ömürlerini tüketmiş mensubuna rağmen girmiş olduğu bu çılgın türbülanstan kurtulamıyor…
Yazık ki ne yazık…