AHMET TÜRK VE SIRRI SAKIK 1997’DE MİT’E RAPOR SUNMUŞ
Başlık doğrudan “Kitabın ortasından yazmak” gibi oldu. Ama zaten başlıktaki bilgi bir kitapta yer alıyor.
Meslektaşım Ferhat Ünlü’nün Sahi Kitap’tan çıkan “MİT Efsanesi-İstihbaratın Gayriresmi Tarihi” isimli kitapta çarpıcı bilgiler yer alıyor. Başlıkta aktardığım bilgi de aslında benim dikkatimi çeken önemli bir iddia diyelim. İddia diyorum, çünkü bu konuyla ilgili Ahmet Türk ve Sırrı Sakık’tan bir açıklama yapılmış değil. Ancak Ferhat Ünlü, kitabına koyarak iddianın arkasında durmuş. Ayrıca olayın MİT tarafındaki ismi Cemal Alparslan Ertuğ’dan da olayı doğrulattım. Bu çerçevede bundan sonra “MİT Efsanesi” kitabını referans göstererek detayı aktaralım…
Olayı anlatan kişi, 1985-2010 yılları arasında Milli İstihbarat Teşkilatı’na hizmet etmiş, aktardığım dönemde de MİT İstanbul Bölge Başkanlığı danışmanı olan Cemal Alparslan Ertuğ. Ertuğ, Ferhat Ünlü’ye 2013-2015 (Temmuz) arası dönemde yürütülen Çözüm Süreci’nin ilk denemesinin 1997 yılında yapıldığını anlatmış.
Kitabın 255 ve 256’ncı sayfalarında yer alan bilgiyi aynen aktarıyorum:
“(…) Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından iki yıl önce devlet, daha doğrusu MİT, Çözüm Süreci’nin atası sayılabilecek bir süreci başlatmak için bazı girişimlerde bulunmuş, ancak bu proje sonra rafa kalkmıştır. Bu bilginin kaynağı ise o vakitler MİT İstanbul Bölge Başkanlığı danışmanı olan Cemal Alparslan Ertuğ’dur. (…) Ertuğ, 2009’da Oslo’da terör örgütü PKK’nın yöneticileriyle buluşmasından 12 yıl önce, yani 1997’de MİT yetkililerinin, aralarında Ahmet Türk ve Sırrı Sakık’ın da bulunduğu HADEP’li Kürt siyasetçilerle görüştüğünü bu kitabın yazarına açıklamıştır.
Ertuğ, o dönemde dokuz Kürt siyasetçi ve yazarın, kendisinin tavassutuyla Ekim 1997’de İstanbul Serencebey’deki eski MİT binasına giderek yetkililerle görüştüğünü söylemiştir. Ertuğ, görüşmeler kapsamında Kürt siyasetçilerin MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’na bir Kürt sorunu raporunu sunduğunu da belirtmiştir.”
Aktarılan dönem önemli.
Türkiye, 1991’den sonra (Eşref Bitlis Paşa planı kapsamında) örgüte yönelik mücadelede konsept değişikliği yaşanmış, ardından da örgüte büyük darbeler indirilmişti. Özellikle Irak’ın kuzeyine yönelik operasyonlar başarılı olmuş, örgüt cephe gerisi olarak gördüğü bu bölgede de etkisizleştirilmişti. O dönem yapılan operasyonların başarılı olmasında Eşref Bitlis Paşa’nın geliştirdiği konsept çerçevesinde bölge merkezli geliştirilen ilişkilerin güçlendirilmesi de etkili olmuştu. Türkiye, ABD’nin hedefindeki Saddam Hüseyin yönetimi ve o dönemdeki Barzani güçleriyle anlaşarak sınır ötesi harekatı gerçekleştirmişti. Özellikle yaklaşık 35 bin Mehmetçikle gerçekleştirilen Çelik Harekâtı (20 Mart 1995–4 May 1995) ve yaklaşık 50 bin Mehmetçik ve 4 bin korucu ile gerçekleştirilen Çekiç (12 May 1997–7 Tem 1997) Harekâtında binlerce terörist imha edilmişti. Bu süreçte Amerikan istihbaratı tarafında özel yetiştirilen 3000’in üzerinde CIA peşmergesi ABD’nin Guam Adası’na kaçırılmıştı. Amerikalılar bu dönemi “Vietnam’dan sonra en büyük yenilgi” olarak tanımlamaktaydı.
Teröristbaşı Abdullah Öcalan da, İmralı’da yargılandığı mahkemede bu dönemi kastederek “1993-1994 yıllarında Türkiye’nin gücü beni silip süpürdü” demiştir. (Arslan Tekin, “Son İsyan-Güneydoğu’daki Kirli Savaşın Hikayesi”, Elips Kitap, İkinci Baskı, Temmuz 2005, s. 242)
Yani PKK terör örgütünün askeri olarak yenildiği bir dönemden bahsediyoruz. Örgütün askeri olarak mahvolduğu dönemlerde taktik anlamda sözde “ateşkes” istediğini biliyoruz. Demek ki siyasi ayak da aynı tarihlerde devlete yanaşmaya çalışıp taktik hamle yapıyormuş.
Ancak, ABD’de boş durmuyordu. Sürece 1998’de etkin bir şekilde Türkiye aleyhine müdahale etti. Hem PKK’yı sokulduğu mezardan çıkardı ve siyasi olarak da beslemeye başladı hem de Türkiye ile hareket eden Barzani’yi yeniden kendi kontrolüne alma girişimi yaptı. Eylül 1998’de Barzani ve Talabani Washington’da anlaşmaya varmıştı. Plan şuydu: ABD, Irak’a müdahale edecek, Saddam devrilecek ve Irak’ın kuzeyinde bir kukla devlet kurulacaktı.(Fikret Akfırat, “Kukla Devlet-ABD Kürdistan’ı Nasıl Kurdu?”, Kaynak Yayınları, Birinci Basım, Haziran 2004, s. 98)
Tekrar dönelim Ferhat Ünlü’nün kitabında aktardığı bilgiye…
O dönemler örgüt neredeyse tamamen imha sürecine doğru ilerliyordu. Anlaşılan Türkiye o dönem dünyadaki örneklerinden yola çıkarak oluşan “Düşük Yoğunluklu Çatışmalarda birinci hedef askeri olarak başarılı olmak” kuralını Türkiye başarmış, son darbeyi de indirmek istemiş. Anlaşılan Washington’ın müdahalesiyle, özellikle de Irak işgaliyle süreç yeniden örgüt lehine bir sürece evrilmiş. Örgüt ve destekçileri astığı astık kestiği kestik bir tavır içine girmişti. Çözüm Süreci döneminde yaptıkları açıklamaları hatırlayanlar ne demek istediğimi anlayacaktır.
Ta ki 24 Temmuz 2015 tarihine kadar.
Sonrasında uzunca bir süre “Yeniden Çözüm Süreci’ne dönülsün” dediler. Çünkü Türkiye’nin gücü, teröristbaşının ifadesiyle örgütü silip süpürdü.
Ancak son dönemlerde söylem bazında yeniden bir meydan okuma görülüyor.
İnsan doğal olarak “bu cesareti ‘Türk’ü anayasadan çıkarmayı, özerkliği vs.’ vaat edenlerden ve onların arkasındaki kuvvetten alıyor olmasınlar” diye düşünmeden edemiyor.