AK Parti Sözcüsü Çelik'ten İsveç açıklaması! "Türkiye, İsveç'in NATO üyeliğine 'Evet' demedi"

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk canlı yayınında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Çelik, "Türkiye, İsveç'in NATO üyeliğine 'Evet' demedi, NATO üyeliği sürecinin başlamasına 'Evet' dedi. " ifadelerini kullandı.

Son dakika haberi: AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk canlı yayınında soruları yanıtladı. 

Ömer Çelik'in açıklamalarından satır başları:

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı orada bloklaşmanın olduğunu gösteriyor. Bu bloklaşmanın daha büyük hazırlığını gözettiği de söyleniyor. Tüm bu tablo bize ne gösteriyor, dünya daha belirsiz bir döneme girmiştir. Burada herkes elindeki imkanları seferber etmiştir.

Türkiye burada niçin pozitif olarak ayrıştı, barıştan yana bir irade koyarak savaşın büyümesini engelledi. Avrupa Birliği ülkeleri oturuyorlar ve bu savaşı tartışıyorlar ama Türkiye olmadan. Türkiye, Avrupa Birliği ülkesi olmasa da aday bir ülke. Sayın Cumhurbaşkanımız olmadan bu toplantılardan sonuç çıkmaz. 

Ukrayna konusunu konuşurken Türkiye masada olmadan ne konuşacaklar? 

AZOV TABURUNUN DÖNÜŞÜ

Bu anlaşmayı delen bir tutum içerisinde olmadığını Türkiye'nin açıklandı. Savaş çıkmadan evvel her gün bazı ülkelerin gazetelerinde "Rusya Ukrayna'ya giriyor" diyerekten Rusya'yı davet eden bir yaklaşım gösterildi. 

Putin bu dönemde yurtdışına çıkarsa Türkiye'ye gelecektir diye düşünüyorum. 

Dünya düzeninin dikişleri sökülürken hemen hemen her konunun merkezinde Türkiye var. Bütün bunlar içerisinde şunu iyi değerlendirmek gerekiyor, tamamen güvenli bir şekilde bu yolculuğu sürdürdük. Bundan sonra barış iradesinin daha çok ortaya çıkması için, Sayın Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü diplomasiye AB'nin daha çok destek vermesi gerekirdi. Bu NATO Zirvesi'nde bu destek görüldü.

TÜRKİYE'NİN DIŞ POLİTİKASI

Bu değerlendirmeleri okudum, tabi yorumları yapanlara bir şey söyleyemem. Bu analizler Cumhurbaşkanımızı hiç tanımamak demektir. Biz de tüm konumlar eşittir. Kabine'ye bakaraktan Türkiye Batı'ya yaklaşıyor, Türkiye Doğu'ya yaklaşıyor demek çok indirgeci bir yaklaşımdır. Cumhurbaşkanımız Kabine toplantılarını ne kadar düzenli yapıyorsa, parti toplantılarını da düzenli yapar. 

Burada bu enerji duruyor, biz nihayetinde hükümetimize karşı yapılan propagandalarla Türkiye Batı karşıtı gibi gösteriliyor. Daha Suriye'de iç savaş başlamamış, o zaman ne yaptık? Cumhurbaşkanımız Esed'e reform önerileri ile gitti. Batı ne dedi? Türkiye'nin yaptığı eksen kaymasıdır. Sonra ne oldu? ABD'de oraya John Kerry'i gönderdi. 

Fasılların açılması lazım, faslın açılması bir ülkenin üyeliğinin başlaması değildir ki. Sen fasıl dahi açmaz isen 'Ben bu konuyu konuşmak istemiyorum' demektir. Demek ki, ilişkileri indirgediğin noktada tutmak istiyorsun. Merkel döneminden sonra Türkiye liderler zirvesine çağrılmamaya başladı. Bugün AB'nin Cumhurbaşkanımızın katılacağı zirveye ekmek ve su kadar ihtiyacı vardır.

AB'NİN 15 TEMMUZ GECESİ VERDİĞİ YANIT

Türkiye'nin iradesinde bir değişiklik yok. Bu ivme AB'nin bu konudaki kararsızlığıyla ilgili düşen ya da çıkan ivme. 15 Temmuz darbe gecesi AB Bakanıydım. Slovakya'nın dışişleri bakanını aradım. AB liderleri bir zirvedeler. Biz bu bilgilendirmeleri yaptık onlara. İlk açıklama dramatik ve üzücüydü. O zamanki yüksek temsilcisi 'Taraflara itidal tavsiye ediyoruz' dedi. AB darbe girişiminden 1 ya da 2 ay sonra darbeyi tartışalacağı zirveyi yapacak. Hükümetimiz adına ben gitmiştim. Baktım ki benimle konuşmak istiyorlar. Şöyle bir yaklaşım var, beni yumuşatmaya çalışıyorlar, içeride ters konuşmayayım diye. Dedim ki 'Bizi öldürmeye çalışan katille bizi aynı kefeye koyuyorsunuz, darbe yapmaya çalışan terörist grupla bizi aynı tefeye koymaya çalışıyorsunuz'.

Sonra bize 'yanlış yaptık, geç kaldık' gibisinden konuştular. Türkiye'yi eleştiriyorlardı. Darbe girişimi sonrası yargı kararlarını eleştiriyorlardı. Yargı kararlarını beğenmiyorsanız, iyi niyetiniz varsa, Türkiye'de yargı alanında yaptığınız işbirliğini geliştirmeniz lazım. İlk kestikleri fon yargı alanındaki işbirliği fonu oldu. Bir demokrasi zora düştüğü zaman, diğer demokrasilerden 'demokrasimi korumak için tedbir alıyorum, diğer demokrasiler bana yardım etmesi gerekir' dediğiniz zaman ortada yoklar. Türkiye DEAŞ'ın saldırısına uğradığınızda Avrupa'daki binalara Türk bayrağı yansıtıyorsunuz ama PKK saldırısına uğrayınca yansıtmıyorsunuz. Bunun anlamı ne demek? PKK'yı terör örgütü görmemek demek.

İSVEÇ'İN NATO ÜYELİĞİ SÜRECİ

Türkiye, İsveç'in NATO üyeliğine evet demedi, NATO üyeliğinin önünü açmaya evet dedi. Cumhurbaşkanımız eski üçlü muhtıranın 4. maddesine atıf yapan bir metin çıktı. Türkiye'ye dönük olarak savunma sanayi yaptırımları tamamen kalkacak. Bu zirvede ilk defa NATO Genel Sekreteri, terörle mücadelede özel koordinatör atayacak. Türkiye diyor ki, 'bana karşı taahhütlerin içerisine girdin, ben de bu iyi niyete karşı önünü açıyorum, ama bu süreç sonuçlanmış değil'. Yüce Meclis imza attığı metindeki terörle mücadele ile ilgili olarak, AB süreciyle ilgili olarak İsveç mükellefiyetini yerine getirmiş mi getirmemiş mi? Meclis bunu takdir edecek. Bu zirvede terörle mücadele konusunda yüksek bir taahhüt çıktı. Türkiye'nin AB süreciyle ilgili çok güçlü bir taahhüt ortaya çıktı. Güvenlik ihtiyaçların karşılanması konusunda açık ya da gizli ambargosunun kaldırılması şeklinde taahhüt ortaya çıktı.

"BİDEN 'ELİMDEN GELEN ÇABAYI GÖSTERECEĞİM' DEDİ"

Biden'ın verdiği mesaj güçlü. Ama biliyorsunuz ona kongre karar veriyor. Biden 'Ben kişisel olarak böyle düşünüyorum, bunun kongreden geçmesi için elimden gelen çabayı sarf edeceğim' dedi. Cumhurbaşkanımızın terörle mücadeledeki tavrı çok net. Bu süreç içerisinde, Meclis'e gelinceye kadar süreç içerisinde tüm parti grubumuzla birlikte şuna bakacağız. Devletin ilgili birimleri 'Evet İsveç mükellefiyeti yerine getirmiştir' diye bir arzda bulunup, sayın Cumhurbaşkanımız 'Bizim açımızdan tatminkârdır' derse biz 'evet' deriz. Bu sayın Cumhurbaşkanımızın ortayla koyduğu irade ile tescillenecek. Kendi devletimizin kurumları ve Cumhurbaşkanımızın tutumu bizim açımızdan belirleyici olacak. Bizim bunun önünü açmamız onay verilmesi anlamında otomatik bir irade anlamına gelmiyor. Bunu demek istiyor sayın Cumhurbaşkanımız. 

Mesela Finlandiya'nın attığı adımlar tatminkâr bulundu ve onay verildi. Biz NATO'nun genişlemesinden yanayız. Genişlemesine karşı çıkılırsa NATO bir ideolojik örgüte dönüşür. Şimdi Meclis mesaisini tamamlıyor. Yeni döneme kalacaktır. Ekim Kasım ayında.

"MUHALEFETİN NE YAPACAĞINI KESTİREMİYORUM"

Nihayetinde her birimiz tek tek İsveç'in attığı adımların yargısal, istihbarı, askeri atacağı adımlarını değerlendirecek mekanizmaya sahip değildir. Cumhur İttifakı açısından bilgi ve değerlendirme süreci hükümetimizin ve onun başı olarak sayın Cumhurbaşkanımızın değerlendireceği çerçevesinde şekillenecektir. Muhalefetin ne yapacağını çok kestiremiyorum doğrusu. Suriye tezkeresine bile 'evet' diyen oldu, 'hayır' diyen oldu. CHP adına Kemal Kılıçdaroğlu'nun dış politikadan sorumlu eski genel başkan yardımcısı bir yazı yazdı. 'Türkiye çok büyük yanlış yapıyor' dedi. İsveç'le olan ikili ilişkileri ile NATO ile ilişkileri birbirine karıştırılıyormuş Türkiye. Biz neye bakacağız? İsveç'in girip girmemesine baktığımızda İsveç'in Türkiye'ye dönük tutumuna bakacağız. NATO açısından baktığımızda ne diyeceğiz? "İsveç'in 37 bin çok büyük bir askeri gücü var" mı diyeceğiz? İsveç'in en büyük avantajı NATO'nun oraya yerleşmesiyle birlikte Baltık ülkelerinin savunmasını daha da kolaylaştıracağı yönünde savunma yapılıyor. Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatleri açısından bakarız biz meseleye.

"UÇAĞIN YANAŞTIĞI YERİN DEĞİŞTİĞİNİ GÖRDÜK"

Maalesef Cumhurbaşkanımıza karşı, Cumhurbaşkanımızın tutumunu ve siyaset yapma biçimini anlayamama, aşırı çifte standart her olayda önümüze geliyor. Ukrayna savaşından önce Avrupa basınına bakın, diktatör vs. diyordu. Savaş çıkınca 'Büyük lider' deniyor. Kendisinin işine yarıyor mu, yaramıyor mu? Hiçbir yerde anlatmadığım bir şeyi anlatayım. Cumhurbaşkanımız yasaklı olduğunda, partimiz seçimden zaferle çıkmış. Türkiye'nin içinde yasağı savunanlar var. Vesayet Türkiye'nin üstüne çökmüş. Berlusconi'nin davetiyle birlikte, dışarıda bu yasağın ne kadar absürt olduğu konuşuluyordu. Ondan sonra bu değişikliği bürokrasinin içinde gördüm. Birçok ülkeye gittik. Baktık ki, normalde VIP'e gitmeyi engellemeye çalışılırken uçağın yanaştırıldığı yer bile değiştiğini gördük Türkiye'de. Türkiye'de milletin verdiği imkanları ele geçiren bürokratların Türkiye'ye sömürge muamelesinden başka bir şey değildi o yasaklar. Türkiye'deki vesayet tamamen dış kaynaklıdır.

"ABD İLE İLİŞKİLERİN İVMESİNİN YÜKSELDİĞİ ZEMİN VAR"

Türkiye'nin F-16 talepleri açısından daha güçlü bir aşamaya geldiği görülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da yeni bir sayfa açabilecek duruma geldiğimizi ifade eden cümleler kurdu. Dün gece Biden de bir tweet attı. Yoğun mesajlaşma trafiği devam ediyor. ABD açısından da Bush, Obama, Trump döneminden beri bir sürü başkanla çalıştı sayın Cumhurbaşkanımız. Beyaz Saray'daki havayı da biliyoruz, buralarda yapılan görüşmenin havayı da biliyoruz. Türkiye'nin potansiyelini, büyüklüğünü takdir eden ama onun ötesine geçme konusunda bir şey sunamayan anlayış. İlk kez Biden döneminde bunun biraz daha aralandığı dönemi görüyoruz. Biden Başkan Yardımcısı iken sayın Cumhurbaşkanımız bir rahatsızlık sonucu evde dinleniyordu, o zaman sayın Cumhurbaşkanımızı ziyaret etmişti, hatta ben karşılamıştım. Sayın Cumhurbaşkanımızla eski bir hukuku var. Senato üzerinde sayın Biden'ın bir ağırlığı var. PYD/YPG'ye verilen destek meselesinde başka bir denklem kurulabilirse çok daha ivmeli bir sürece girilmiş olur. Şu anda bu zemini görüyoruz. Diplomasi anlaşamadığınız işleri kaba kuvvetle değil konuşarak çözmek için var nihayetinde. Türkiye'nin masanın kurulmasına verdiği önem bir kez daha görüldü.

"EN TECRÜBELİ DİPLOMATLAR TÜRKİYE'DE BULUNUYOR"

Dedeağaç'a gelip üs kurarsan Türkiye bunun tedbirini alacak tabii ki. Depremde Yunanistan'dan ekip geldi, burada çalıştı. Bize yardım eden Yunan vatandaşlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz. Onların sıkıntısı olunca biz koşuyoruz. Cumhurbaşkanımız 'Bunu masada halledelim' diyor. Miçotakis ABD Kongresi'nde 'Türkiye'ye silah vermeyin' diyor. Bunlar masada konuşup çözülecek meseleler. Yunan diplomasisi 'Türkiye-Yunanistan arasındaki konuları Türkiye-AB sorunu haline getirdik' diye övünüyor. O zaman karmakarışık bir denklem ortaya çıkar. Türk diplomasisine, diplomatlarımıza yeter ki 'çözüm üretin' deyin. Dünyanın en tecrübeli diplomatlarımız var. Biden daha önce 'Türkiye'de muhalefeti desteklemeyiz' dedi ve biz tepki gösterdik. Muhalefetten güçlü bir tepki gelmişse takdir edilecek, saygı gösterilecek bir şeydir. Biden Türkiye'nin seçimle gerçekleştireceği bir tabloya nasıl muhalefetle iş tutacak? ABD'nin meşhur müdahaleleri, darbeleri akla geldi. Orada esas meselenin şu olduğu ortaya çıktı; Erdoğan'ı düşürelim diye bir tablo ortaya koyuyordu. Cumhurbaşkanı 5 yıl burada bakalım sen kalacak mısın? diye bir ortaya çıktı.

TAHIL KORİDORU ANLAŞMASI

İlk atılacak stratejik adım Gümrük Birliği'nin güncellenmesi ve vize serbestisi. Bu anlaşma içerisinde birtakım unsurlar vardı. Geri Kabul Anlaşması içerisinde. Fasıllar gündemi, liderler gündeminin canlandırılması. Anlaşmanın 4 maddesine uymayan onlar. Gümrük Birliği'nde 'kazan-kazan' ortaya çıkacaktır. Müzakere yapılacak yine. Nihayetinde vize serbestisiyle birlikte iş adamlarının Avrupa ile entegrasyonu Avrupa'nın çıkarınadır. Vize serbestisiyle daha da hızlanacağını düşünüyorum. Türkiye Rusya ilişkilerinin ritminde bir olumsuzluk ortaya çıkacağını düşünmüyorum. Tahıl anlaşması hafif bir türbülansa girdi ama sonra tekrar yoluna girdi. Cumhurbaşkanımızın hassasiyetinin Putin tarafından da paylaşıldığını görüyoruz. Fakir ülkelerdeki açlık durumunun derinleşmemesi yönünde bir irade var. Her halükarda kriz beklemiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızla sayın Putin arasında bu konuda bir temas olacaktır zannediyorum.

"ANA MUHALEFET LİDERİNİN YARGIYA MÜDAHALESİ"

Yargıyla ilgili genel eleştirilerde bulunabilir bir muhalefet partisi lideri. Yargı uygulamaları, standartları vs. diye. AB meselesi isimler üzerinden bir şekilde konumlandırması bana biraz garip geldi. Söylemesi gereken şey, yargıyla ilgili eleştirisi varsa, genel olarak alınan kararlarla ilgili konuşur. Bu dosyalarla tek tek kanaat ortaya koyacak hali yok. Bunlar indirgemeci yaklaşımlar. Bir muhalefet lideri yargıyı eleştirir ama tek tek isimler, yürüyen davalar üzerinden görüş bildirmesi ana muhalefet partisinin yargıya müdahalesi oluyor.

"CHP'DE BİR NAVİGASYON PROBLEMİ VAR"

Değişime reform, demokratikleşme, vizyon anlamı yükleriz. CHP değişim daha önce yasaklıydı. Statükonun partisi. Şimdi denetimli serbestliğe geçti konu. Geçen kimin nasıl konuşacağına dair bir bildiri yayınlamışlar. Ben burada şunu arıyorum. Değişim diyenler içerisinde kim demokratik perspektifini, reform siyasetini koyuyor masaya? Birisi var, 6'lı Masa kurduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanı adayı oldu. Ağır bir yenilgi aldı. Seçimin ilk turunda terör örgütlerinin destek açıklamaları karşısında 'Siz kim oluyorsunuz bize destek veriyorsunuz' yaklaşımına girmedi. İkinci turda Avrupa'daki aşırı partinin sloganları sayın Kılıçdaroğlu'nun sloganı haline gelmiş. Burada bir navigasyon problemi var. Hangi yöne dönecekler? Sayın İmamoğlu değişim talep ediyor. Sayın İmamoğlu 14 Mayıs akşamı çıktı '13. Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu adına konuşuyoruz' dedi. Daha sandıklar sayılıyor, millet iradesi tecelli etmemiş. Bu bir hata değil. Nasıl olur da bir siyasetçi sandık sonucu ortaya çıkmadan sonucu ilan eder.

"BU TALEP DEĞİŞİM DEĞİL BİR PAZARLIK"

Sayın İmamoğlu aşırı cinsiyetçi söylemi, kendi partisi içinde bir il başkanına kullandı. Bu bir değişim talebi değil. İstanbul belediye başkanlığına yeniden aday olmakla ilgili bir pazarlık olduğunu düşünüyorum. Geçmişte değişim dönemlerde siyaset yapmış kişiler birtakım belgeler, raporlar yayınlardı. Bir gayret olurdu. Üçüncü değişim talep eden Avrupa'da faşist siyasi hareketleri takip eden bir belediye başkanı Ankara'ya yürüyor. Bunun nesi değişim? Şu ana kadar bir kişi siyasi perspektif koyduğunu söyleyebilir mi? Bu bir siyasal değişim tartışması değil. Siyasal değişim reform, demokratik talep ve vizyon barındırır. Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki, "Ben büyük değişim gerçekleştirdim. İlk defa AK Partililer seçimi kazanıp kazanamayacaklarına dair tereddüde düştüler" diyor. Seçimi kaybetmiş ama neymiş AK Parti'de tereddüt oluşturmuş. Bu büyük değişimmiş. Gerekirse 16 Masa kurarım diyor. Buradan bir perspektif çıktı mı? Oradan çıkan milletvekilleri CHP'nin Meclis Başkanı adayına dahi oy vermedi. Defalarca seçim kaybetmiş birisi bu kadar 'o koltuktan git' diyorlar. Koltukta kalıp demokrat oluyor. Girdiği her seçimi kazanmış Cumhurbaşkanımıza diktatör diyor. CHP tüm eleştirileri zihniyet üzerinden mi yapıyor aldıkları sonuç üzerinden mi yapıyor? Sayın Cumhurbaşkanımız çok yüksek siyasal katılımlarla elde ediyor?

AK Parti Sözcüsü Çelik'ten İsveç açıklaması! "Türkiye, İsveç'in NATO üyeliğine 'Evet' demedi" ile ilgili etiketler AK Parti Ömer Çelik