Alabarda: Çok uzun vadeli bir planın devamıdır! SuperHaber- Özel

Savunma Yönetimi Uzmanı Yusuf Alabarda, ABD’nin yeni YPG planını SuperHaber’e değerlendirdi.

ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, terör örgütü YPG'nin Suriye'deki pozisyonu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Mattis, YPG'ye ABD'nin artık ağır silah vermeyeceğini teyit etti ama onları polis gücü olarak destekleyeceklerini ifade etti. Konuyla ilgili olarak SuperHaber’den Arzu Erdoğral’a konuşan Savunma Yönetimi Uzmanı Yusuf Alabarda, “ABD’nin Suriye’deki faaliyetlerini çok uzun vadeli bir planın devamı olarak okumak gerektiğini söyledi. Alabarda, “bunu da Irak ile birlikte düşünmek gerekir” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

Ktmuot4u

1991 yılında Irak’ın kuzeyinden geçen paralel hat ile birlikte nasıl Guam adasına belli miktarda o bölgenin insanı götürülerek daha sonra getirilip Suriye’ye yerleştirildi dolayısıyla olaylara sadece tesadüf eseri ortaya çıkmış olaylar değil uzun zamandan bu yana planı projesi hazırlanmış zamanı geldiğinde sunulmak üzere çıkmış olarak bakılmalıdır. Dolayısıyla James Mattis’in söz konusu olay ile ilgili söylemiş olduğu sözünde tesadüfen ağızından çıkmış bir söz olarak algılanmaması gerektiğine inanıyorum. Buradan şunu söyleyebiliriz; Her ne kadar ABD, Türkiye’nin rahatsızlığından mütevellit YPG’ye PYD’ye verilen silahların bazılarının toplanacağı söylese de biz çok iyi biliyoruz ki DAEŞ Suriye’de bertaraf edilmesine rağmen uzun bir süre daha burada kalacağı yönünde beyanatlar basına düştü. Birincisi uzun bir süre daha burada kalacaksa ABD Irak’ın kuzeyindeki bertaraf etmiş olduğu Barzani yönetiminden sonra da iki ülke arasındaki yapıyı irredentist bir şekilde birbiri ile irtibatlayıp uzunca bir süre Irak ve Suriye’nin kuzey bölgesinde varlığına ve faaliyetlerine devam edeceği sonucunu çıkartabiliriz. İkincisi bundan maksadının ise en önemli petrol bölgelerinin kontrol altına alınması, Suriye’nin tek başına Rusya’nın inisiyatifine bırakılmaması ve en önemlisi de İran başta olmak üzere İran ile birlikte Türkiye’nin kuşatılarak siyasi anlamdaki hareket alanlarının kısıtlanması ile ilgili planlarının olduğunu ve bu planların küre ittifakı diyebileceğimiz Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ekseninde geliştirilen hat ile de birleştirilerek sadece toprak parçası anlamında değil siyasi anlamında da birleştirilerek İsrail’in güvenliği ile ilgili bölgede yeni oluşumlardan sonra eski arkadaki tehdit mekanizmalarını bertaraf ederek İsrail’in güvenliğini daha da emin ellere verebilecek bir takım hamlelerin peşinde olduğunu düşünüyorum ki PYD’ye bu anlamda silahların verilerek bir polis gücü olarak kullanılması bu projelerin silahlı unsuru ABD’nin ortaya koyduğu stratejinin sopası şeklinde okunmalıdır.

Türkiye’ye rağmen hareket etmelerini nasıl değerlendirmek lazım? sorusuna ise Alabarda, şu şekilde yanıt verdi:

ABD’nin özellikle Soğuk Savaş sona erdiği günden bu yana Türkiye’yi belirlenen daire içerisinde tutma yönünde bir takım politikalar ürettiğine şahidiz. Kısmen bu politikasını 1990 ile 2000’li yıllar zaman dilimi içerisinde Türkiye siyaseti ve Türkiye’nin uğraşmış olduğu konular tamamen ABD tarafından senaryosu yazılarak Türkiye’ye oynattırıldı. Fakat 2000 yıllardan sonraya gelindiğinde yine kontrol altına alabileceğini düşündüğü Adalet ve Kalkınma Partisi’nin özellikle 2010’lu yıllardan sonraki kendi yörüngesini ve kendi siyasetini kendisinin belirlemesi ile ilgili projelerine ABD büyük oranda karşı çıkan tepkiler vermeye başladı. Bunun hemen akabinde 2013’lü yıllardan itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi ile birlikte kendisine yer bulan bu bağımsız siyaset uygulamaya gayret eden hükümet politikalarını 2013’te gezi ayaklanması arkasından 17/25 Aralık’ta yaşadıklarımız, MİT tırlarının durdurulması ve en nihayetinde 15 Temmuz’a kadar giden süreçte bir tek hedef vardı; Erdoğan üzerinden Türkiye’yi kontrol ve koordine etmek maksadıyla Erdoğan’ı görevden düşürme yönünde aslında Türkiye’nin de siyasetini bağlama anlamındaydı bu. Fakat mızrağın çuvala sığmayacak şekilde arkasında ABD’nin olduğunu gördüğümüz 15 Temmuz darbesi Türk halkı tarafından isyan niteliğindeki bu kalkışma bastırılınca şu anda yeni denklemin içerisine girmeye başladı. Bu denklemde hem finansal anlamda ABD’de görülen dava hem de Türkiye’yi güney sınırları boyunca uzanan bir köşeye sıkıştırma siyaseti devam ediyor. Bu konuyu yine PYD’ye verilen silahlar ile bağlamak istersek Türkiye’nin ABD’nin kendisine ördüğü koridordan arındırma anlamında geliştirdiği strateji ise bölge ülkesi diyebileceğimiz İran ile kısmen Irak ile Rusya ile geliştirmiş olduğu ittifaklar ile bir şekilde çözümlemeye çalışırken yaklaşık 4-5 aydan bu yana da İngiltere ile birlikte kısmen Avrupa’ya da siyasetini dayandırarak Amerika’nın ortaya koymuş olduğu bu hapsedici siyasetin dışına çıkmaya çalışıyor. Bu kapsamda Rusya ile birlikte geliştirmiş olduğu ilişki neticesindedir ki Fırat Kalkanı ile birlikte kendisine 2200 km’lik bir alanı DAEŞ’ten temizleyerek açtı. Hemen sonrasında Astana sürecinin getirmiş olduğu bir kolaylık olması anlamında İdlib’te gözlem noktalarını oluşturarak İdlib’in içerisine kendisine bir manevra sağlayabilecek bir alanı kontrol etmeye başladı. Türkiye, en son MGK’daki alınan kararları okuduğumuzda bölgede Fırat’ın batısında kalan ve en önemli yüzde 50’lik parçasını oluşturan terör koridorunun en önemli tutamak noktası olan Afrin’e yönelik sinyallerini vermiş durumda. Eğer Türkiye Afrin ile ilgili geliştirmiş olduğu stratejisini de hayata geçirerek Afrin’i de mütecaviz PYD unsurlarından temizlerse ABD’nin ortaya koymuş olduğu bu projenin yüzde 50’sinin Türk siyaseti tarafından akamete uğradığı söylenebilir. Bugün ABD’deki çadır tiyatrosu şeklinde cereyan eden mahkemenin de asıl hedeflerinde bir tanesinin Türkiye’nin bağımsız siyasetine son verip Rusya ile yakınlaşmasını İran ile yakınlaşmasını bir an önce sonlandırarak Türkiye’nin izlemiş olduğu bağımsız siyaseti bir şekilde kendisine çizilen alanın dışına çıkmayacak şekilde tekrardan kurgulama yönündeki adımların bir sonucu olduğunu düşünüyorum.

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.