Algının, aklı çarmıha gerdiği bir çağ…
Bütün sektörleri etkiledi sosyal medya kaçınılmaz olarak.
Artık hepimiz Instagram vesilesiyle ucundan köşesinden fotoğrafçı zannediyoruz kendimizi…
Gündemi Twitter’dan takip ediyor, Facebook’la sosyalleşiyoruz…
Olan bitenden haberdar olmak için ertesi günün gazetesini beklemiyor.
Çünkü her ne ise yaşanılan, anında ‘trend topic’ haline geliveriyor…
Peki bu süratle gazeteler nasıl yarışacak?
Görsel ve sosyal medyanın ışık hızıyla, gazeteler nasıl başa çıkacak?
Baskı teknikleri konusunda ne kadar yenilik yapılırsa yapılsın, basımı – dağıtımı ve nihayetinde tüketiciye ulaşması ancak belli bir zaman zarfında gerçekleşebiliyor…
Bu da haberlerin eskimesine, yeni unsurların eklenmesine ve elimize geçen gazetedeki bilgilerin, gazetecilik tabiriyle ‘bayatlamasına’ yol açıyor…
İyi de gazeteler nasıl ayakta kalacak?
Matbaadan çıkışından, okurun ulaştığı zamana kadar olan fark nasıl kapanacak?
Şimdilik teknik olarak buna bir çare görünmüyor…
Aklıma gelen yegane cevap, gazetelerin alanının en uzman isimleriyle çalışmaları…
Tarihse bir uzman tarihçi, sporsa alanında otorite kabul edilen bir duayen ya da politikaysa tarafsızlığına güvenilen ve bir adım sonrasını okuyabilen bir ‘bilen’…
Bir şekilde Twitter’ın önüne geçmeyi başaramazlarsa, Instagram’ın gerisinde kalırlarsa, bundan bir on yıl sonra işleri iyice zor gibi görünüyor…
Ama korkarım bizim mahallede tartışılan, üzerinde beyin fırtınası yapılan, rağbet gören konular değil bunlar…
Öyle ya her türlü ahbap çavuş ilişkilerine girip küpünü doldurmak varken, işini hakkıyla yapan arkadaşları tenzih ederim ama kim uğraşır değil mi gazeteciliğin geleceğiyle…
Ya da politik dengeleri iyi koklayıp, öznesi yükleminden utanan, suya sabuna dokunmayan yazılar kaleme alıp kariyer basamaklarını hızla tırmanarak en tepelere çengel atmak dururken, kim kafa patlatır mesleğin önümüzdeki on yıllarda nerelere evrileceğine…
Hafta sonu bir tartışma programında, kimin söylediğini de hatırlamıyorum hakkını helal etsin ama kulağıma şu cümle ilişti…
‘Algının, aklı çarmıha gerdiği bir çağ’
Üstelik içi tamamen boş bir algı bu ve sadece günlük zaferlerle ilgilenilen bir çağ.
Medeniyetin felaketi de işte burada.