Allahu ekber!
….
Türk eriyiz silsilemiz kahraman
Müslümanız Hakk'a tapan Müslüman
Putları Allah tanıyanlar, aman
Mescidimin boynuna çan asmasın
Amin! Desin hep birden yiğitler
Allahu ekber! gökten şehitler
Amin! Amin! Allahu ekber!
…
Yukarıdaki mısralar Mehmet Akif Ersoy’un “Ordunun Duası” şiirine aittir.
Şiir, nakaratları ile birlikte toplamda 8 beyitten oluşmaktadır.
Deprem vesilesi ile gündem konusu kılınmış olan “Allahu ekber!” nidası bazı çevreleri fazlaca rahatsız etmiş olsa da “Allahu ekber!” her Müslümanın doğumundan ölümüne kadar hemhal olduğu kutsi bir cümledir.
Müslüman bir ailede doğan çocuğun dünyada kulağına okunan ve dolayısıyla da zihnine nakşedilen ilk cümle “Allahu ekber!”dir.
Allah’ın kendilerine lütfetmiş olduğu çocuklarının ismini Müslüman anne babalar çocuklarının kulağına Ezan-ı Muhammedi’yi okuduktan sonra verir.
“Allahu ekber!” günde beş vakit okunan o lahuti nidanın, Ezan-ı Muhammedi’nin ilk cümlesidir.
“Allahu ekber!” günde beş vakit kılınan namazın her bir rekatını süslemektedir.
Ölen her Müslüman arka arkaya alınan “Allahu ekber!” tekbirleri ile kılınan cenaze namazı sonrası ahirete yolcu edilmektedir.
Birçok ibadetin en temel unsuru “Allahu ekber!” iledir.
Müslümanın gönlü ve zihninde tek bir varlık, tek bir kuvvet saltanat kurmuştur; ki bu varlık kendisini yoktan var edip yaşatan, her şeyin maliki, hüküm gününün sahibi olan Allah’ın ta kendisidir.
Bu nedenledir ki inanan gönüller ömrünü “i’la-yı kelimetullah” için harcar. Allah’ın yüce adını önce hayatına sonra da yaşadığı aleme hâkim kılmak için mücadele eder. Ecdadının üç kıtada hüküm sürmüş olması, denizleri deryaları aşarak Anadolu’yu, Balkanları, Asya’yı, Afrika’yı İslamlaştırmış bulunması hep bu maksat ve lafızla olmuştur. Viyana önlerine kadar, şan olsun diye değil, bütünüyle bu maksatla gidilmiştir. “Allahu ekber!” şeklindeki lahuti nida her yerde işitilsin ve bilinsin istenilmiştir. Bu uğurda can vermekten çekinilmemiştir. Anadolu ve fethedilen her bir yer, her bir karış toprak, altında binlerce kefensiz yatan, sıkınca topraktan fışkıracak olan şehitler sayesinde elde edilmiştir.
Arif Nihat Asya’nın “Dua” adlı o enfes şiirindeki yakarışı Müslümanların hangi felsefe ile yaşadıklarını ve şehitler vermiş olduklarını ifade etmesi bakımından son derece önemlidir:
Biz, kısık sesleriz... minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler...göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç ver... cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
…
Müslümanın gönlü ve zihninde hâkim olan tek varlık ve kudret, kendisini “ekber!” şeklinde nitelendirdiği Allah’tır. Allah, inanan gönüllerde saltanat kurmuş olduğu içindir ki gecenin bir yarısında gerçekleşen deprem neticesi ev kıyafeti ile enkaz altında kalan kadınlar, genç kızlar enkazdan kurtarılıp çıkarılırken önce başlarını örtecek bir örtü istemekte, başını ve bedenini örtmeden bulunduğu yerden dışarı adım atmamakta direnmektedirler. Yaşadığımız son deprem bunun en güzel örnekleri ile doludur.
Bedenleri enkazın altında kalanlar ruhları ile arş-ı a’laya yükselirken enkazdan kurtarılanlar ise “Allah” diyerek, “şahadet” getirerek hayata yeniden tutunmaktadırlar. Mucizevi kurtuluşlara aracılık ve tanıklık eden imanlı gönüller ise şahidi oldukları hadiselerden ötürü “hay” ve “kayyum” olan rablerine karşı besledikleri “hayret” ve “takdir” hislerini “Allahu ekber!” nidaları ile ifade etmektedirler.
“Maşaallah” Allah’ın cemal sıfatının tezahürleri karşısında duyulan hayranlık dolayısıyla; “Allahu ekber!” ise Allah’ın kudreti ve kuvveti ile halk ettiği eserler karşısında acziyet içerisindeki insanoğlunun duyduğu hayret, taaccüp ve takdir hislerinden başka bir şey değildir.
Dolayısıyladır ki “Allahu ekber!” nidası ne bir cemaatin sloganı ne bir örgütün nidası ne de bir başka grup yahut inanç ve felsefenin simgesidir. Bilakis “Allahu ekber!” nidası, doğumundan ölümüne kadar, Müslüman kalplerin en temel akidesi, en temel felsefesidir.