Altun eleştirilere tek tek yanıt verdi!
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Türkiye-Rusya arasında imzalanan tarihi mutabakata yapılan eleştirilere tek tek yanıt verdi.
Türkiye ile Rusya arasında, Erdoğan ve Putin liderliğinde tarihi bir mutabakat imzalandı. Hürriyet'in haberine göre; Altun, mutabakatla ilgili eleştirileri cevapladı.
“Kamışlı mutabakata dahil edilmedi. PKK-YPG’lileroraya çekilecekler” eleştirilerini nasıl değerlendirirsiniz?
Kamışlı’nın mutabakata dahil edilmemesinin nedeni, şehrin halihazırda Rus ve rejim askerlerinin kontrolünde olduğu gerçeğidir. Orada bizimle karşı karşıya gelmeyi arzu etmiyorlar. Biz de benzer bir düşünce içerisindeyiz. En başından beri Kamışlı ile ilgili durum böyleydi aslında. PKK-YPG’lilerin Kamışlı’da konuşlanacağı doğru değil çünküoradan da çıkmaya başladılar. Rusya bunun garantörü olacaktır.
“Türkiye, Esad’ı bunca yıl sonra dolaylı da olsa tanımak zorunda kaldı. Esad rejimi meşruiyet elde etti.” yorumları da yapılıyor. Buna karşı ne söylersiniz?
Mutabakattan böyle bir sonuç çıkarmak ne kadar zorlansa da mümkün değil. Söz konusu mutabakat muhtırasında Türkiyeve Rusya’nın ortaklaşa gerçekleştirecekleri bir dizi eylem planı söz konusudur. Ancak maddelerden hiçbirinde Türkiyeile Suriye rejim birliklerinin birlikte hareket edecekleri yönünde bir anlaşma yok. Burada ortak hareket etmediğimiz bazı noktalarda Rusya, yanına rejim birliklerini almak isteyebilir ki bu da onların bileceği bir husustur. Biz kabul etmesek de Rusya ile rejim ilişkileri her zaman devam etmiştir. Yani Rusya ile Suriye rejiminin ilişkileri kesilmiş ve bu mutabakat sonrasında tamir edilmiş diye bir durum söz konusu değil.
Türkiye 30-35 kilometrelik derinlikten bazı bölgelerde vazmı geçti? PKK-YPG, Soçi sonrası anlaşılan sadece 10 kilometrelik alandan mı çekilecek?
PKK-YPG güvenli bölge olarak adlandırdığımız hat boyunca her yerde 30-35 kilometre arasında sınırın gerisine çekilecek. Bu çok net bir sonuç. Tüm sınır boyunca bu durum söz konusu. 10 kilometrelik alanlar sadece Türkiye ile Rusya’nın birlikte devriye alanı olarak nitelendirilen bölgeler. O da her noktada değil biliyorsunuz. Rusya, YPG’nin 30 kilometre derinlikte bir çekilmesini taahhüt etmiştir. Bunun takipçisi bizim olduğumuz kadar Rusya da olacaktır. Dolayısıyla ortak devriye alanları ile PKK-YPG’nin çekilme sahasını birbiriyle karıştırmamak gerekir. Türkiye’nin nihai hedefi Suriye topraklarına girmek değil, PKK-YPG ve diğer terör unsurlarını temizlemektir.
“Suriye’den ABD çıkarıldı ancak bu kez de Rusya geldi. Türkiye iki emperyalist güçten birini seçti” şeklindeki değerlendirmeler için ne dersiniz?
Türkiye’nin kimseyi seçme gibi bir durumu yok. Zira bu iki güç de bizim dahlimiz dışında Suriye’de varlar. Bizim için esas mesele PKK-YPG ve diğer terör örgütlerinin buralardaki varlıklarını sona erdirmektir. Bunları kollayan ABD ile anlaştık ve geriye çekilmelerini sağladık. ABD’nin çekildiği alanları rejimin müttefiki Rusya doldurmaya başladı ve bu kez onlarla da benzer bir anlaşma yaparak PKK-YPG’nin geri çekilmesini sağladık. Türkiye hem Rusya hem de ABD ile önemli ilişkilere sahip bir devlettir. Bu ilişkilerde çıkan pürüzleri de diplomasi ve gerektiğinde askeri operasyonlarla düzeltmeye çalışıyoruz. Mutlak müttefiklik kavramının anlamını yitirdiği günümüzde Türkiye de kendi ve bölge çıkarlarına uygun şekilde ilişkiler geliştirip sonuç alıyor.
“Türkiye ile Rusya’nın bu anlaşması sonrası ABD yaptırımları mutlaka daha güçlü bir şekilde gündeme gelecektir” yorumları da yapıldı. Bunlar için ne söylersiniz?
Türkiye’nin ABD ve Rusya ile anlaşma yapması, ilişkilerini geliştirmesi birbirini dışlamak zorunda değil. Çoklu müttefiklik anlayışı içerisinde Türkiye iki taraftan birini seçmek durumunda değildir. Kendi bağımsız politikalarımız var ve bunları uygulamak için sonuna kadar mücadele ediyoruz. ABD ya da herhangi bir güç kendi çıkarlarımız ve ulusal güvenliğimize tehdit olan konularda verdiğimiz bu bağımsızlıkçı mücadeleye karşı bize yaptırım uygulama ya da ilişkileri kötüleştirme tehdidinde bulunacaksa kendileri kaybederler. Zira benzer söylemleri Barış Pınarı Harekatı öncesinde de duyduk. Ancak sonuçta kararlılığımız ve harekete geçmemiz sonucunda bu söylemler yerini olumlu ve destekleyici söylemlere bıraktı.
Peki PKK-YPG’nin çekileceği yerlere rejim mi girecek? Türkiye orada herhangi bir kontrol gücüne sahip olamayacak mı?
Öncelikle hatırlatmak gerekir ki Türkiye şu ana kadar üçaskeri harekat gerçekleştirdi. Bu alanların tamamında Türkiye zaten etkin. Güvenli bölgenin önemli bir kısmında Suriye Milli Ordusu var. Soçi mutabakatı ile buradan Türk askerinin ya da Suriye Milli Ordusu güçlerinin çekilmesi söz konusu değil. Geri kalan bölgelere gelince; PKK-YPG çekildikten sonra bir bölümünde Türk-Rus birlikleri ortak devriye gezecekler, geri kalan bölüm de Rusya’nın kontrolünde PKK-YPG’siz bir alan olacak. O alanın durumu Rusya ile Suriye arasındaki bir konu başlığıdır. Bizim için önemli olan o alanda PKK-YPG’nin olmamasıdır. Kaldı ki Türkiye olarak Suriye’de bir alanı kontrol etme hevesimiz yok. Önemli olan o bölgeyi terör unsurlarından arındırıp istikrarlı bir yapıya kavuşturup Suriyelilerin geri dönüşünün sağlanmasıdır.
“PKK-YPG’liler, rejim askeri üniformasını giyecek” yorumları da yapıldı. Rusya, YPG ile rejimi bir araya getirmek istiyor olabilir mi?
Cumhurbaşkanımız ile Putin arasındaki görüşmede bu husus da gündeme geldi. Putin’e “Bunlar rejim elbisesi giyip arazide kalırsa ne olur” diye soruldu. Putin cevaben, “Müsaade etmeyiz, takip edeceğiz” dedi. Rusya’nın YPG’ye yaklaşımı çok net. Kremlin sözcüsü “Eğer YPG verilen sürede çıkmazsa, Türk ordusu onların üzerinden geçer” açıklamasını yaptı. Dolayısıyla Rusya’nın YPG ile ilgili tavrı korumacı değil, tam tersi bir durum söz konusu.
Rusya ile varılan mutabakatla esasında, Türkiye’nin ABDile geçen hafta vardığı anlaşmayla ilan edilen 5 günlük ateşkes uzatılmış̧ mı oldu?
ABD ile yapılan anlaşma ile Rusya ile yapılan anlaşma birbirini tamamlıyor elbette. Çünkü bütünsel olarak baktığınız zaman ikisi birlikte, sürekli dile getirdiğimiz bir güvenli bölgeyi meydana getiriyor. Ancak ABD ile yapılan anlaşmada süre konusunda bir sorun çıkmadı. Kararlaştırılan süre içerisinde kararlaştırılan bölgeden PKK-YPG ve tüm unsurları çıkarıldı. Bölgeye Suriye Milli Ordusu birlikleri hakim şu anda. ABD tarafından gelen açıklamalar da bunu teyit ediyor zaten. Rusya ile varılan mutabakatta yeni bir süre söz konusu. Burada da daha çok Rusya ile rejimin kontrolünde olan bölgelerden PKK-YPG’nin çekilmesi söz konusu. Dolayısıyla iki mutabakat aynı amaç için yapılmış̧ olsa da farklı aktörlerle gerçekleştiği için farklı süreler söz konusu olmuştur. ABD’ye verilen süre bitmiş ve mutabakat başarıyla şu ana kadar sonuçlanmıştır. Şimdi benzer durumu Rusya ile de gerçekleştireceğiz. Süreye uyulduğu takdirde anlaşma başarılı olacaktır.
ABD ile yapılan ortak devriyeler hep oyalama taktiği olarak sonuçlandı. Rusya ile de benzer bir plan ortaya çıktı. Yeniden bizi oyalarlar mı?
ABD ile yaşanan süreç uzun bir süreçti. Ancak burada ABD iç dengelerinin etkili olduğu gerçeği de vardı. ABD Başkanı Trump, geçtiğimiz yıl Aralık ayında Suriye’den çekileceklerini ilan etmiş ancak kendi yönetiminin engeline takılmıştı. Elbette ABD’nin oyalama stratejisini göz ardı etmiyorum ki böyle bir gerçek var. Ancak son gerçekleştirdiğimiz askeri harekat sonrasında Rusya ve ABD’nin, Türkiye’nin tutum ve kararlılığına yönelik bakış açılarının değiştiğini siz de görüyorsunuz. ABD ve Rusya ile hızlı bir şekilde mutabakat zeminleri oluştu ve saatlerle ifade edilen bir süreçte sonuç aldık. Ayrıca süreci en başından beri değil, mutabakat metninin başladığı zamandan ele almak daha sağlıklı olacaktır. 120 saat sonra ABD bizi oyalamadı ve taahhütlerini yerine getirdi. Şimdi benzer durumu Rusya içinde göreceğiz. Eğer 120 saat sonra ABD bizden yeniden süre isteseydi bir oyalama söz konusu olabilir diyebilirdiniz.
Diğer taraftan “Türkiye, uzun zamandır ABD ile çatıştığı konuda şimdi de Rusya ile çatışmaya başlayacak” deniliyor. Sizce ABD, PKK-YPG sorununun Rusya ile çözülmesi için hem geri çekildi hem de bu anlaşmaya göz mü yumdu?
Eğer Soçi mutabakatı olmamış olsaydı, ABD’nin çekilmesi sonrası Rusya ile görüşme süreci uzasaydı ve elbette bununla birlikte Rusya, YPG’ye destek veriyor olsaydı benzer bir riskten söz edilebilirdi. Ancak Türkiye ile Rusya bu konuda ihtilafa düşmeden çok hızlı bir şekilde mutabakata vardılar. Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda sonuç alındı. Rusya’nın PKK-YPG’ye karşı çok net ve sert bir tutumu söz konusu. Verilen sözler ve maddeler ortada. ABD ile bu noktaya gelene kadar birçok inişli çıkışlı günler yaşandı. Ancak Rusya ile bu zaman dilimi yaşanmadı. Hızlı bir şekilde YPG konusunda net bir aksiyon almaya başladı Rusya. Dolayısıyla ortada siyasi olarak çatışacak bir durum yok.
Peki güvenli bölgeyi kim yönetecek?
Biz gerek Barış Pınarı, gerek Fırat Kalkanı, gerek Zeytin Dalı harekatlarıyla dört amaca hizmet etmiş olduk. 1) Güney sınırlarımızın terörden temizlenmesi. 2) Mültecilerin gönüllülük esasına göre geri dönüp yerleşebilecekleri bir güvenli bölgenin oluşturulması. 3) Suriye’nin toprak bütünlüğünün temin edilmesi. 4) Suriye krizinin siyasi çözümüne katkı sunulması.
Bölgenin yeniden imarı ve burada yaşama geçilmesi hususunda uluslararası donörler toplantısı yapılmasını destekliyoruz. Bu konuda girişimlerimiz BM nezdinde olacak. Sayın Cumhurbaşkanımız BM 74. Genel Kurulunda da güvenli bölgeye dönüşleri desteklemek için Birleşmiş Milletler öncülüğünde bir Bağışçılar Konferansı düzenlenmesini teklif etti. Cumhurbaşkanımız ayıca uluslararası fonlarla güvenli bölgeye yapılabilecek yerleşim alanlarına ilişkin Türkiye’nin hazırladığı detaylı planı bütün muhataplarına iletti ve onlar da buna olumlu yaklaştı.
Hedefimiz ilk günden beri çok açık. Bu topraklara kalıcı olarak gelmedik, işgalci olacak halimiz yok. Türkiye büyük bir devlettir ve böyle sınır oyunlarına müsaade etmeyeceği gibi tenezzül de etmez. İmkanlar sağlanırsa istiyoruz ki buralarda yapacağımız yerleşim alanlarındaki konutlar, sağlık tesisleri, okullar ile buraların gerçek sahipleri buralara gelip buralara yerleşsin. Hedefimiz bu. Kendi kendilerini yönetecek bir mekanizmaya kavuşmaları için de üzerimize tecrübe noktasında düşen ne olursa bunu da yapmaktan çekinmeyiz. Yeni anayasa ve seçimlerle birlikte Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlandığı an, zaten bu sorular hep anlamsız olacaktır.