15 Temmuz'un hatırlattıkları...

Kuşkusuz ki, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi aradan geçen bir yıla rağmen tüm belleklerde tazeliğini korumakta. Ama özellikle Ankara ve İstanbul’da yaşayanlar bakımından 15 Temmuz bir başka şekilde derin izler ve travmalarla hatıralardaki yerini bulmaktadır…

Televizyon yayınları üzerinden, sosyal medyadan darbe girişimini neredeyse anbean Türkiye’nin her tarafından takip edebilen insanlarımız İstanbul’da köprülerin, ana yolların, meydanların işgal girişimini, açılan ateşleri, kanlar içinde yere düşenleri elbette unutamaz.

Ankara’da yaşananlar ise sanki bir film şeridi gibi bütün dehşeti ile toplumun ve bireylerin hafızasında canlılığını koruyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin bombalanması, TBMM’nin bombalanması, Özel Harekat’ın bombalanması ve pek çok vatan evladının oracıkta şehadeti, Genel Kurmay Başkanlığı’nın işgali, komutanların derdest edilmesi, TRT ve CNN Türk baskınları… Film kareleri…

Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın ve Devlet Bahçeli’nin açıklamaları, insanların sel olup sokaklara dökülmesi, mermilere, tanklara, toplara rağmen demokrasi ve özgürlük için göğüslerini siper etmesi…

Tüm yurt sathında salalarla gökyüzünün inletilmesi, insanların dualarının ve ahlarının arşa ulaşması elbette ki unutulamaz…

Milletin parasıyla, ülkenin savunması için alınan silah ve mühimmatların millete karşı kullanılması, namluların bu ülkenin mukaddeslerine yöneltilmesi nasıl unutulabilir ki…

Üzerlerine titrediğimiz, en iyi şartlarda eğitim ve öğretim görmeleri için her imkanı seferber ettiğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mensuplarının içlerinden bir kısmının ihanet şebekesinin içinde oluşunun derin travması akıllardan öyle kolaylıkla çıkabilir mi?

Derin, büyük şebekenin emniyeti, yargıyı, bürokrasinin her kademesini, üniversiteyi, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve elbette ki siyaseti pek çok yerden bir virüs gibi sardığı, ülkeyi uçuruma doğru hızla sürüklerken en son hamlelerinde milletin sinesinde parçalanıp yok olma sürecine girdiği gün 15 Temmuz hiç unutulur mu…

15 Temmuz’un hemen akabinde her platforma değerlendirmelerimi paylaşmış idim, yine diyorum: Darbeye karşı, o gün siyasi liderlerimiz de, parlamentomuz da, medyamız da çok güzel bir sınav vermiştir. Kesinlikle o güne dair değerlendirmelerle bulunurken, siyasetin ve medyanın tutumu da hatırlardan çıkarılmamalıdır.

Şimdi birileri Sayın Kılıçdaroğlu’nu o akşam kaçıp bir belediye başkanının evinden televizyonla olayları takip etmekle itham ediyor, buna dair fotoğraflar yayınlıyor; diğer taraftan darbe gecesi ile ilgili tüm anlatılarda destansı bir duruş sergileyen Partisinin genel merkezine gelerek Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na ulaşıp arkalarında olacaklarını, demokrasiye sahip çıkacaklarını, darbeyi hiçbir şekilde tanımayacaklarını beyan eden, çıkıp topluma açıklama yapın diye yüreklendiren, ama birde kendisi ilk açıklamayı yapan lider olan MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli özenli bir şekilde çerçevenin dışında tutulmaya çalışılıyor. Bu ayıp değil de nedir? Bu hasislik niyedir? Bu meselede siyaset olur mu?

O gece tanklara, toplara kafa atan, şehit olan, gazi olan Türk milliyetçilerine bu reva mı?

Güneş balçıkla sıvanmaz. Devlet Bahçeli, bu kanlı darbe girişiminde önleyici önemli bir görev üstlenmiş, büyük bir liderdir. FETÖ gerçeğini ilk görendir, ilk uyarandır, ilk mücadeleyi verendir, MHP de bu çeteye karşı en büyük bedeli ödeyen siyasi harekettir. Bu çete ile hiçbir işi olmayan, onlara diyet borcu bulunmayan, onlarla küçük veya büyük hiçbir iş tutmayan siyasi müessesedir. Ülkücüler bu pislikten topyekün uzak durmayı başarmış tek kitledir. Bu da elbette ki Lideri Dr. Devlet Bahçeli’nin basireti ile olmuştur. Bunun da tarihe bir kayıt olarak kalmasını isterim…

Sayın Kılıçdaroğlu da o gece için bir siyasi parti lideri olarak yapması gereken açıklamayı yapmıştır, göstermesi gereken tavır konusunda eleştiriliyor olması bu gerçeği ortadan kaldırmaz.

Ancak Sayın Kılıçdaroğlu’nun eleştirilmesi gereken tavrı bence o akşamdan ziyade sonrası ile ilgilidir. Yenikapı Mitingi’ne katılma sürecinden sonrasında zaman zaman kendisini FETÖ ve PDY ile, zaman zaman PKK-HDP ile aynı karede bütünleştirme yanlışları üzerine konuşmak ve Cumhuriyet’i kuran partinin özüne dönmesini istemek ve dilemek daha yerinde olacaktır.

Şehitler, gaziler bu ülkenin evlatlarıdır. Onları elbette hiçbir şekilde tefrik edemeyiz.

15 Temmuz kahramanlarını unutmamak, hafızalarımızda ve gönlümüzde yaşatmak zorundayız. Demokrasiye karşı her türlü olası girişimde bulunacakların bu milletin derinlerden gün yüzüne, oradan arşa çıkan özgürlük iradesini cisimleştiren bu aziz insanları görüp ders almaları için…

Tüm yazılarını göster