ABD belgelerine göre Mustafa Kemal'i Samsun'a kim gönderdi, kim yakalamak istedi?

Yakın dönem tarihimiz fazlası ile pusludur. Dolayısıyla da hemen her konusu tartışma konusudur. Birilerinin ak dediği herhangi bir konuya diğerleri kara demekte, şahsiyetler noktasında hainler ve kahramanlar eksik edilmemektedir. Bu durum, arşiv belgeleri, özgün ve bitaraf kaynaklar ortaya konulmadıkça, öyle görülmektedir ki daha yıllarca ve belki de asırlarca devam edecektir.

Yakın dönem tarihimizin en çok tartışılan ve farklı beyanlar ile ortaya konan konularının başında ise Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmesi/gönderilmesi konusunun hakikatidir.

Konu döneme ait ABD belgelerinde de ele alınmış, konuya dair basında çıkan yazı ve haberler ile Refet Bele’nin beyanlarına yer verilmiştir. Mustafa Kemal ile Samsun’a gidenler arasında olması ve hadiselere bizatihi muhatap bulunması bakımından Refet Paşanın beyanları önemlidir. Refet Bele hem Samsun’a gidiş öncesi yaşanan gelişmeler, hem de gidiş sonrası Mustafa Kemal’in geri çağırılmasına dair önemli bilgiler vermiştir. Geri çağrılma ile alakalı telgraf metnin de yine Bele’nin beyanları arasında yer almış olması çok daha önemlidir.

ABD belgelerinde Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderilmesine dair yer alan bilgiler şöyledir:

Gelibolu muharebelerinde Albay olarak görev yapmış olan Mustafa Kemal atılgan ve bağımsız davranışları ile General Liman von Sanders’in dikkatini çekmişti. Ancak aynı Mustafa Kemal başkaları tarafından işlenecek olan hataların sorumlusu olmamak adına Suriye’de Filistin cephesi sefer görevini kabul etmemişti.

Mütarekeden sonra İstanbul’a dönen Mustafa Kemal şehri müttefiklerin işgalinde buldu. Durumu ya kabullenecek ya da karşı duracaktı. Niyetini hiçbir surette gizlemeden Sadrazam İzzet Paşayı kendisine de kabinede Harbiye Nazırı olarak yer vermeye ikna etmeye çalıştı. Ama başaramadı. Bunun üzerine düşüncelerini gerçekleştirmek için mecliste kendisine destek bulmaya yöneldi ve henüz kurulmuş olan Tevfik Paşa kabinesini bertaraf etmek için bir grubu siyaseten yönlendirmeye çalıştı. Ancak meclis yeni kabineye güvenoyu verdi. Bu durum üzerine İstanbul’dan ayrılarak, denizden ve düşmandan uzaklara, Anadolu içlerine çekilmenin gerekli olduğuna kanaat getirdi. Fakat İngiliz şüpheciliği had safhada olduğundan, bunu yapmak kolay bir şey değildi. Belki garip ama onun Anadolu’ya geçmesine yardımcı olan sadrazam koltuğunda oturan mürteci Damat Ferit Paşa oldu. Hayır, bu mümkün değil, denebilirse de bu durum bilakis gerçeğin ta kendisidir. Ordu üzerindeki tesiri ve kişisel etkileri inkâr edilemeyecek olan Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunması Damat Ferit açısından hiç de hoş bir durum değildi.

Yeni Sadrazam, Mustafa Kemal'i politikasının olası bir rakibi olarak gördü ve onu olaylar arenasından uzaklaştırmak üzere ona, Anadolu'nun mütareke şartlarına göre yapılacak olan askerden arındırılmış bir bölümünde Başmüfettişlik pozisyonunu teklif etti.

Mustafa Kemal, memnuniyetini güçlükle gizleyebildi, ancak Sadrazam ile şartları ve koşulları ciddi bir surette tartıştı. Bir gün şüphesiz ki şart koşulan hükümlerin doğasını öğreneceğiz. Ancak söz konusu edilen şartlardan birisini zaten biliyoruz: Mustafa Kemal'in ataması, görevi devralana kadar hiç kimse tarafından bilinmeyecekti. Damad Ferid böyle bir şartı kabul etti.

İkili arasında gerçekleşen görüşme, önde gelen İttihatçıların (İttihat ve Terakki adamlarının) tutuklanıp Seraskerlik Cezaevi'ne kapatıldığı bir zamanda oldu.

Mustafa Kemal, olup bitenleri anlattığı arkadaşı Albay Fethi Beyi görmek için Sadrazam ve bakanlarının saflığıyla alay ederek, bu hapishaneye gitti. Fethi Bey'e Anadolu'ya gidince durumun kesinlikle değişeceğini söyleyerek ayrıldı.

Mustafa Kemal ertesi gün Samsun'a doğru yola çıkacaktı. Fethi Bey, vapurun İstanbul-Samsun seferini yapmak için ihtiyaç duyduğu üç gün boyunca kuşkusuz kaygılı dakikalar geçirdi. Şüphesiz ki İngilizler de Mustafa Kemal'e verilen görevi öğrenince son derece rahatsız oldular.

Kısa süre sonra Damat Ferit'i aldatmayı başardılar ve vapuru yakalamak ve müfettişi geri getirmek için bir muhrip gönderildi. Ama artık çok geçti. Arkadan gönderilen Destroyer Samsun'a vardığında Mustafa Kemal ve arkadaşlarını taşıyan vapur, yolcuları ve yükleri indirdikten sonra Samsun’dan çoktan ayrılmıştı.

Destroyer Samsun'a birkaç saat önce gelseydi Türk direnişi kırılır, Rumlar Anadolu'ya yerleşir ve Akdeniz’in çehresi değişirdi. Damad Ferid, çeşitli bahanelerle Mustafa Kemal'in İstanbul'a dönmesini sağlamaya çalıştı. Ama nafile!

Bunun üzerine kendisini ikna için tehditlere başvurdu. General ise istifasını gönderdi ve ondan sonra da bir ordu subayı yerine milliyetçilerin şefi olarak hareket etti.

O sıralarda Samsun'da bir İngiliz alayı vardı, Merzifon’da ise bir müfreze birliği mevcuttu.

Kendisi ile hemfikir olan diğer komutan arkadaşları gibi Mustafa Kemal'in ilk kaygısı İngilizlerin Samsun'u terk etmesini sağlamaktı. Nihayet bu durum, Refet Paşa aracılığıyla, blöf yapılarak, gerçekleştirilmiştir.

İngilizler Samsun’da kalsaydı ve Pontus Rumlarını seferber etmeye devam etseydi, Fransızlar Çukurova (Kilikya)'da ısrar etseydi, Yunanlılar İonia'ya girseydi, Türk isyancılar mengeneye yakalanacaktı. Kader aksini istedi ve İngilizler geri çekildi. Mustafa Kemal daha içlere doğru ilerledi ve “tedavi olmak üzere” hiçbir olağan etkisi bulunmayan muayyen kaplıcalara sahip o karanlık kasabaya, Havza'ya yerleşti.

Merzifon’daki küçük İngiliz müfrezesini az çok dostane bir şekilde yerinden etmek zor bir iş değildi. Öyle de oldu. Mustafa Kemal de daha rahat nefes almaya başladı.

Ankara'dan gelen Ali Fuad Paşa, Rauf Bey ve diğer Milliyetçiler Havza'da Mustafa Kemal’e katıldılar ve Mustafa Kemal ile istişare ederek daha sonra Sivas ve Erzurum'da yapılacak harekâtın esaslarını belirlediler.

8 Temmuz 1919'da Damad Ferid Kabinesi’nde Bayındırlık Nazırı olan Ferid Bey, o sırada Samsun'da bulunan ve Mustafa Kemal'in milli bir hareket düzenlemesine yardım etmekle meşgul olan General Refet Paşaya bir telgraf göndererek İngilizlerin Anadolu'ya girişine karşı çıkmamasını tavsiye etti.

General Refet Paşa, 1919'da Ferid Bey tarafından kendisine gönderilen ve o sırada Mustafa Kemal Paşa ile herhangi bir işbirliğini reddetmeyi tavsiye ettiği bir telgraf olduğunu kabul etmiştir. Hatta söz konusu telgrafın farklı metinlerinin Tanin, Vatan ve diğer gazeteler tarafından yayınlandığını belirtmiş, ancak tek doğru olan metnin Vatan'ın verdiğidir, diye de ilave etmiştir.

ABD belgelerinde bir özet giriş suretinde verilen bu bilgilerden sonra yaşanan hadiselere ve siyasi gelişmeler Refet Bele’nin anlatımı ile şu suretle devam edilmiştir:

Mütareke başlangıcında kendimi İstanbul'da jandarma komutanı konumunda buldum. İşgalcilerin niyetlerini ve Babıali hükümetinin bizi maruz bıraktığı sonuçları anlamaktan geri kalmadım. Kamu düzenini bozan son olay bütün ülkeyi işgal etmeye yetecek bir bahane olarak yorumlanabilirdi.

Müttefiklerin nihai hedefi olan Türk anayurdunu parçalamak açıkça görülüyordu. Bu nedenle, bir yandan neredeyse yok edilen jandarma kolordusunu yeniden inşa etmeye çalışırken, diğer yandan da büyük ve yeni bir direnişin temelini hazırlamanın hiçbir vasıtasını göz ardı etmedim. İstanbul'da üyeleri birbirini az çok tanıyan, ancak aralarında hiçbir teması olmayan çeşitli organizasyonlarla bu şekilde çalıştım.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Anadolu'ya gidip orada direnişin çekirdeğini oluşturmaya karar vermiştik. Bu projenin uygulama şeklini düşünüyorduk. Bu arada Damad Ferid Paşa ve Ferid (Tek) Bey, Gazi Mustafa'ya Ordu müfettişliğinin Anadolu'daki yerini teklif ettiler, ancak bu teklif bizimkinden çok farklı bir niyetle yapıldı.

15 Mayıs 1919 İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildi. Emir almak için Babıali'ye giden Gazi Mustafa Kemal Paşa, acı haberi orada öğrendi. Aynı akşam Damad Ferid beni Harbiye Nezareti'ne davet etti; onun teklifi üzerine Sivas Kolordusunun komutanlığını kabul ettim ve önümüzdeki Pazartesi İstanbul'dan ayrılmaya karar verdim.

O sırada Damad Ferid Kabinesi, durumun giderek daha kritik bir hale geldiği Adana'ya Ferid (Tek) Beyi vali olarak atamayı düşündü.

Ferid (Tek) Bey iki ihtimal arasında tereddüt ediyordu; Adana'ya gitmek veya İstanbul'da kalıp siyaset yapmak.

Adana'ya gitmesinin daha iyi olacağını söyledim; birlikte çalışmalıydık, ben Sivas'ta kolordu komutanı, o da Adana'da Vali olarak…

Ferid Bey bir süre sonra Damad Ferid Kabinesi’nde İçişleri Bakanı oldu…

O sıralarda kimse ne olacağı hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Açık ve mutlak fikre sahip olanların bu fikirlerini uygulayanları da azdı. Son derece farklı surette hipotez ve kavramlar ortaya atılmaktaydı. Ancak hiçbiri ulusal talihsizliği ortadan kaldırmak için yapılması gerekenleri ifade etmemekteydi. Söylentiler o derece bir hal almıştı ki, Amerikan veya Avrupa mandacılığından bahsedebilecek kadar ileri gitmişti. Bu aşırı önerileri dile getirenler, hiçbir şekilde ülkenin talihsizliğini ortaya çıkarmak niyetinde değildiler, ancak başka bir kurtuluş yolu da görememekteydiler.

Tercih ettiğimiz çizgiyi takip etmeye kararlı birkaç kişi olarak bizler ise hırslı ve maceracı bir ruha sahip olarak nitelendirildik.

Gazi Paşa ile birlikte tüm İngiliz kuvvetlerinin bulunduğu Samsun'da karaya çıktık. O sırada durumumuz artık askeri açıdan tehlike arz etmemekteydi. Ben bu durumu düzeltmeye çalışırken, şefimiz Gazi Paşadan her türlü girişimden emin olacağı Anadolu'nun içlerine gitmesini istedim. O da isteğime uydu.

Nihayet bir süre sonra İngilizler ve İstanbul valisi gerçek niyetimiz hakkında net bir fikir edindiler. Sonrasında da Paşa’yı İstanbul'a dönmeye davet ettiler ama o bu daveti kabul etmedi.

Samsun'da karaya çıktıktan yirmi gün kadar sonra Amasya'da karanlık, küçük bir odada buluştuk; Ankara'dan gelen Ali Fuad Paşa, Rauf Bey ve benim hazır bulunduğum toplantıya Mustafa Kemal Paşa başkanlık ediyordu. Kâzım Karabekir Paşa da, şifreli telgraflar vasıtasıyla, taahhüdünü bize iletti.

O gece orada bulunanların fikir ve kararları bir protokol halinde yazıya geçirildi. Ertesi gün herkes kendi işinin başına döndü.

Mustafa Kemal Paşa Erzurum'a giderek kongre toplamaya çalıştı.

Vahideddin'in tahta çıkışının veya doğumunun yıl dönümü olan 4 Temmuz'da Samsun'daki İngiliz garnizonunun Batum'dan iki taburla takviye edildiğini öğrendim. Ayrıca düşmanın planları hakkında da bilgim vardı.

Anadolu'yu iki parçaya bölmek ve kurtuluş için örgütlenmeye başlayan milli direnişi ezmek için İngilizler Samsun'dan, Fransızlar ise bulundukları Adana'dan Sivas'ta birleşmek üzere ilerliyorlardı.

Hamid Bey Samsun'da mutasarrıftı ve şimdi Fatih'te Askere Alma Dairesi başkanı olan Albay İsmail Hakkı Bey ise o sırada geçici tümen komutanıydı. Kolordu komutanı sıfatıyla onlara benim adıma İngilizlerle iletişim kurmaları emrini verdim. Samsun'un derhal boşaltılmasını talep eden ve reddetmeleri halinde askeri hükümetin kasabanın güvenliğinin sağlanması için alınmış olunan her türlü önlemi geri çekeceği yönünde bir ültimatom vermeleri için kendilerine emir verdim. İlerlemenin olması veya karaya çıkma girişiminin vuku bulması halinde İngiliz kuvvetlerine karşı silahlı direniş gösterileceğini de ilave ettim.

Hakkaniyetli olmak adına Hamid Beyin emrimi İngilizlere iletmekten çekindiğini belirtmek zorundayım. Komutan İsmail Hakkı Bey ise görevini ifa etti.

İngilizler davetime uymadıklarından İsmail Hakkı Bey, aldığı emirler doğrultusunda, yaveri ve bazı adamlarıyla birlikte Samsun’un birkaç kilometre güneyindeki bir tepede kendisini konumlandırdı. Ben ise yaverim ve emir erimle birlikte Samsun'dan ayrılmıştım.

Durum hakikaten çok zordu. İngilizler kararlıydı. İstanbul hükümeti de müdahale etmiş ve kararlı davranmıştı. Ancak sonunda kazanan bizim inatçılığımız oldu.

İngilizler karaya yeni birlikler çıkarmaktan vaz geçti. Sadece kasabada bulunan birliklerin yerlerini değiştirmekle yetindiler.

15 Mayıs 1335'te (1919) İzmir'de başlayan trajedinin ikinci perdesi Samsun'da oynanmak istendi. Türk halkı bunu ancak başlarına gelen felaketten sonra anladı.

Aldığımız ek bilgiler bize, karaya asker çıkarma hazırlıklarının Sadrazam’ın rızasıyla yapıldığını gösterdi.

ABD belgelerinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıkışlarına dair verilen bilgiler muhakkak ki muayyen bir değere sahiptir ve görmezlikten gelinemezler. Ancak verilen bilgilere arasında;

İngilizler de Mustafa Kemal'e verilen görevi öğrenince son derece rahatsız oldular. Kısa süre sonra Damat Ferit'i aldatmayı başardılar ve vapuru yakalamak ve müfettişi geri getirmek için bir muhrip/destroyer gönderildi. Ama artık çok geçti. Arkadan gönderilen muhrip Samsun'a vardığında Mustafa Kemal ve arkadaşlarını taşıyan vapur, yolcuları ve yükleri indirdikten sonra Samsun’dan çoktan ayrılmıştı. Şayet muhrip Samsun'a birkaç saat önce gelseydi Türk direnişi kırılır, Rumlar Anadolu'ya yerleşir ve Akdeniz’in çehresi değişirdi

denilmişken Refet Paşa ise tanık olup tecrübe ettiği tarihin o günkü akışına dair:

Gazi Paşa ile birlikte tüm İngiliz kuvvetlerinin bulunduğu Samsun'da karaya çıktık. O sırada durumumuz artık askeri açıdan tehlike arz etmemekteydi

diye belirtmekte, muhripten hiç söz etmediği gibi bilakis Samsun’da muayyen bir İngiliz askeri varlığını dile getirmiştir.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun’a ulaşmadan elde etmek isteyen ve bunun için bir muhribi alelacele hareket ettirmiş bulunan ve ayrıca Samsun’da askeri güce sahip olduğu belirtilen İngilizlerin Mustafa Kemal ve arkadaşlarını tertibat alarak Samsun’da neden alıkoymadıkları, bilakis Mustafa Kemal karaya ayak bastıktan ve bir kısım faaliyetler başlattıktan sonra, başlattığı faaliyetlerden rahatsız olarak kendisinin İstanbul’a çağrılmasını ısrarla istemiş olmaları da, doğrusu oldukça enteresandır.

Tüm yazılarını göster