İnişli çıkışlı gitse de Türkiye ve Amerika ilişkileri çok köklü ve önemlidir. Dönemsel olarak iki ülke politikalarının çatıştığı, çeliştiği ve krizlerin ortaya çıktığı vaki olmakla birlikte işin bu boyutta tatsız bir noktaya taşınmasına pek rastlanmamıştır.
Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki ambargo en önemli kırılmalardandır. Sonrasında yine ilişkiler belli bir yoğunluk ve düzen kazanmıştır. İkinci Körfez Harekatı’nda Türkiye’nin 1 Mart Tezkere Oylaması ile yine ilişkiler fenalaşmış, ancak sonrasında belli bir istikrar yakalanmıştır.
1 Mart Tezkeresi nedeniyle Türk – Amerikan ilişkilerini ve Türkiye’nin kendi coğrafyasında gelişmelerin dışında kalmasını beraberinde getiren ve hatta aleyhine pek çok gelişmenin kaydedilmesine yol açan kötü süreci önceki gün Hürriyet Gazetesi’ne bir röportaj veren değerli dostum, emekli büyükelçi ve siyaset adamı Deniz Bölükbaşı çok güzel özetlemiş. Okumayanlara okumalarını öneririm.
Ne yazık ki, bugün Türkiye’nin hem Suriye sınırları boyunca, hem de Irak’ın kuzeyinde ve sınırları boyunca kuşatılmış bir pozisyonda olmasının temellerini o günlerde aramak lazımdır. TBMM kararıdır, kuşkusuz ki kendi parlamentomuzun kararına saygılıyız. Ancak, kararın etkilerinin ileriki zamanlar içinde umulduğu gibi değil, Türkiye’nin aleyhine bir iklime imkan verdiğini de görmemiz gerekmektedir.
FETÖ kalkışmasında da Amerika Birleşik Devletleri yine müttefiklik ilişkilerine yakışmayan bir noktada konuşlanmış, Türkiye’nin yaşadığı derin ve büyük travmayı es geçerek hareket etmeyi tercih etmiştir. ABD hesabına çalışan bazı kimselerin yine doğrudan veya dolaylı bir şekilde adları FETÖ örgütü ile anılmış, bu konuda Türk kamuoyunu tatmin edici bir bilgilendirme imkanı varken yapılmamıştır. Şimdi ise gelinen noktada örtülü bir ambargo anlamı taşıyan, süresi belli olmayan vizelerin askıya alınması kararı çıkmıştır.
Akabinde benzer karar diplomasideki karşılıklılık ilkesi gereği Türkiye tarafından da alınmıştır. Yani bir nevi Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri ilişkileri bitkisel hayata girmiştir. Bu hiç de doğru ve yerinde bir iş değildir. ABD tarafının geçtiğimiz günlerde büyükelçisi üzerinden kamuoyuna yapmış olduğu açıklamadaki ilişkilerin medya üzerinden götürülmesi ve "algı operasyonu yapılıyor" iddiaları önemlidir. Ciddiye alınmalıdır.
Diplomatik ilişkiler, diplomatlar eliyle yürütülmelidir. Çok daha büyük sorunlar bile diplomasinin kendi dehlizlerinde tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla aşılabilirken, bu şekilde en basit meseleleri bile çözmek mümkün olmaz.
Bunun dışında diplomatik meseleleri konuşmak ve yorumlamak her siyasetçinin işi değildir. Bu konularda da dikkatli olunmalıdır.
Türkiye Amerika ile Amerika da Türkiye ile iyi geçinmek zorunda olan müttefiklerdir. İki ülkenin ilişkilerindeki sorunların karşılıklı güven ortamında müzakere ile neticelendirilebileceği açıktır. Bu neviden uzaklaşmalar Türkiye’nin bölgesel ve stratejik menfaatlerine uygun değildir. 1 Mart Tezkeresi ne yazık ki PKK’nın ve Barzani’nin önünü açmıştır. Şimdiki çatışmanın Türkiye’ye faturası bu yapılanmaların fırsatçılıkla elde ettikleri zeminin güçlenmesi olarak karşımıza çıkabilir. Lütfen artık bu işi diplomatlara bırakalım ve onlar işin üstesinden gelsinler. Yıllarını mesleklerine vermiş, birikimleri ve vatan sevgileri kuşku duyulmayacak kadar yüksek hariciyecilerimizi bir kenara iterek dış politika yürümez. Yürümüyor.