ABD, Türkiye'nin zayıf düşmesini mi bekliyor? İşte yanıtı...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump geçtiğimiz gün önemli bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede, Trump'ın Erdoğan'a, "Bundan sonra YPG’ye silah verilmeyeceğini ilettiği" açıklandı.
Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet ise bu sözün sorunu çözmeye yetmeyeceğini bugün detaylı şekilde köşesinde paylaştı.
"ABD bu silahları verirken, YPG bu silahların nasıl kullanılacağını öğrenirken, uygun bir vakit ya da fırsat bulunduğunda Türkiye topraklarında kullanmak istiyor." diye yazan Acet, Türkiye'nin zayıf düşeceği anın beklendiğini belirtti.
İşte o köşe yazısı;
- ABD o silahları nerede kullandıracak?
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya ve İranlı mevkidaşları ile yaptığı Soçi zirvesinden dönerken, daha dönüş yolunda, ABD Başkanı Trump ile bir telefon görüşmesi yapacağını açıklamıştı.
Bir gün sonra gerçekleşen o telefon görüşmesinin bir ‘Soçi bağlamının’ olacağı o an belli olmuştu zaten.
Erdoğan-Trump görüşmesinin manşeti ise, aynı gün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklamasıyla günyüzüne çıkmış oldu.
Trump Erdoğan’a, “Bundan böyle YPG’ye artık silah yardımı yapılmayacağı, bu konuda ilgili kişi ve kurumların talimatlandırıldığı” sözünü vermişti.
Soçi’deki resimden rahatsız olan Washington’un nasıl bir adımla mukabele edeceğini de bu şekilde öğrenmiş olduk.
O SİLAHLAR YPG’YE HANGİ AMAÇLA VERİLDİ?
Trump’ın bu vaadinin Ankara açısından ‘rahatlatıcı etkisini’ ihmal etmemekle birlikte, mevcut durumun geleceğe dönük muhtemel risk ve tehlikeleri konusunda her daim uyanık olmak gerektiğini vurgulamamız gerekiyor.
Zira ABD Başkanı’nın bu vaadini bir nedamet belirtisinden daha çok, YGP’nin silahlanması konusunda belirlenen hedeflere ulaşıldığı biçiminde yorumlamak daha doğru olacaktır.
Yani silahlandırma süreci tamamlandığı için, bunu Türkiye’ye karşı başka bir ambalaj ile sunuyorlar.
Zaten 4 bin tır dolusu silahın DEAŞ’a karşı kullanılmak üzere YPG’ye verilmediğini, daha yenilerde Rakka’da ortaya çıkan skandal görüntüler yeterince ispat etmişti.
Maksadın o olmadığı bugün daha bir anlaşılır hale gelmiş görünüyor.
Peki, o halde bu kadar silahın veriliş nedeni ne?
İleriye dönük ne hedefleniyor, bu yığınakla ne yapılmak isteniyor?
FIRAT’IN DOĞUSU’NA DİKKAT!
Şöyle ilerleyelim:
Türkiye, Fırat Kalkanı ve İdlib harekatı ile güney sınırımızın bütünüyle bir PKK devletiyle çevrelenmesi projesine esaslı hançer darbeleri indirdi.
Bu sayede Ortadoğu coğrafyasına doğru uzanan ‘soluk borusunu’ açık tutma imkanını elinde tutabildi.
Ancak Cumhurbaşkanının yüksek hassasiyetinden de anlıyoruz ki, meselemiz bundan ibaret değil.
ABD sözünü ettiğimiz tırlar dolusu silahları, Suriye’nin kuzeydoğusunda, Fırat’ın doğu kısmında varlık gösteren YPG’ye hibe etti.
Haliyle, işin bu kısmı hiçbir zaman ihmale gelebilecek bir şey değil.
TÜRKİYE’NİN İSTİKRARSIZ HALE GELMESİNİ Mİ BEKLİYORLAR?
Sözün burasında Türkiye’nin ‘beka mücadelesine’ doğrudan etki edebilecek senaryolara, gelecek planlamalarına eğilmek, kaçınılmaz hale geliyor.
Fırat’ın doğusu dediğimiz bölgenin simetrisinde Türkiye’nin güneydoğusu bulunuyor.
Toprak büyüklüğü bakımından da, nüfus yoğunluğu bakımından da, ABD destekli YPG oluşumunun kontrol ettiği yerler dışında gözünü diktiği başka bir yer var mı diye sormak gerekiyor.
Bence var.
Daha açık yazalım.
ABD bu silahları verirken, YPG bu silahların nasıl kullanılacağını öğrenirken, uygun bir vakit ya da fırsat bulunduğunda Türkiye topraklarında kullanmak istiyor.
Ankara’dan yükselen “Bu kadar silah nerede kullanılacak?” haykırışının beslediği kuşkular, bütünüyle bu tehlikeli durumla ilgili.
Peki, bu, nasıl mümkün olabilir?
Soruya, Amerikan aklının yürüdüğü yoldan ilerleyerek yanıt arayalım.
1) Türkiye’nin, önce bir ekonomik, devamında siyasi bir krize sürüklenmesiyle bu mümkün olabilir,
2) Yapılacak ilk seçimlerin sonunda Erdoğan’ın direnişini, oyun bozucu rolünü üstlenemeyecek, sunulan yeni şartlarla mecburen uyumlu hareket edecek bir iktidarın işbaşına gelmesi,
3) Türkiye’nin siyasi, ekonomik krizlerin beslediği toplumsal bir kargaşa ortamına sürüklenmesi,
4) Devletin ‘kamu güvenliğini’ sağlama yeteneğinin zayıflaması.
2015 YAZINI UNUTMAMALI
Sözünü ettiğim ‘Amerikan aklının’ bu şartların bir kısmını gördüğünde PKK’yı harekete geçirdiğini de biliyoruz.
Ne zaman mı?
Haziran 2015’te yapılan seçimlerden bir belirsizlik halinin çıktığını gördüğü an.
2015 yazında PKK’nın devrimci halk savaşı adıyla Güneydoğu’da başlattığı savaşın, “Rojava projesini Türkiye topraklarına taşımaktan” daha başka bir amacı yoktu.
O günlerde, HDP’nin yedek partisi DBP’nin adamlarının ellerine megafonlar alıp, “Biz artık buralarda devleti, devlet kurumlarını tanımıyoruz, kendi kendimizi yönetmek istiyoruz” cümleleriyle duyurular yaptığını hatırlamamız bile yeterli olur.
Yine Amerikan aklını anlamamıza yarayacak, o günlerden kalan bir veri daha var elimizde.
YGP’nin sözde Haseke ve Kobani Kantonlarının birleşmesini engelleyen Tel Abyad’ın YPG’nin eline nasıl bir zamanlama ile teslim edildiği örneği.
7 Haziran akşamı, Türkiye’de herkes “Ne olacak ülkenin hali” diye dertlenirken, Ankara’nın Güney’deki gelişmelere yoğunlaşma mecalinin zayıfladığı bir anda, ABD aklı harekete geçti, Tel Abyad’ı 8 Haziran günü YPG teslim aldı.
Böylece, bugün Suriye haritalarında PYD/YPG’ye ait olduğu gösterilen sarı renkli bölüm içinde kalan eksik kısım tamamlanmış oldu.
Bu örnekleri, ABD PKK ittifakının 4 bin tır dolusu silahı, zayıf anını yakaladığı an, Türkiye topraklarında kullanacağının işaretleri olarak okuyabiliriz.
Tabi onlar bu planları yaparken, bizim armut taşlamakla meşgul olacağımız düşünülmesin.
Yeter ki, tezgahın farkında olalım.
Nihayetinde Amerikan aklının çuvalladığı bir sürü örnek de sıralayabiliriz.
Her şey onların istediği gibi gitseydi, zaten şimdiden bambaşka bir Türkiye tablosu karşımızda olacaktı.