Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve kısa bir süre sonra da ölmesi/öldürülmesi üzerine Osmanlı tahtına 1876 Mayıs’ında, otuz üçüncü hükümdar olarak Beşinci Murad sanıyla, Abdülmecid’in oğlu ve Abdülhamid’in ağabeyi Murad geçmişti. Ancak Murad’ın saltanatı üç ay gibi kısa bir süre için söz konusu olabilmiş, akıl sağlığının yerinde olmadığı mazereti ile 31 Ağustos'ta, yine kendisini tahta çıkaranlar tarafından, saltanatına son verilmişti. Tahtın bir sonraki sahibi ise Abdülmecid’in diğer oğlu ve Murad’ın kardeşi Abdülhamid olmuştu.
Beşinci Murat’ın tahttan indirilmesi ve yerine kardeşi Abdülhamid’in çıkması yabancı basın tarafından Abdülhamid aleyhinde menfi surette tam bir algı oluşturma vasıtası olarak kullanılmıştır.
Batı’da çıkan birçok neşriyatta bir taraftan Murat’ın tahttan indirilmesinin hakiki nedenleri muhtemelen asla bilinemeyecek şeklinde ifade edilmişken, diğer taraftan da hakikatte Murad'ın Abdülhamid’den çok daha aklı başında ve sağlıklı olduğu propagandasına yer verilmiştir. Böyle bir propaganda ile ifade edilmek istenen meram ise Abdülhamid’in iktidarı gasp yolu ile elde ettiği, kendisinin gasıp, idaresinin ise gayrimeşru olduğu; varılmak istenen hedef ise böyle bir fikrin yaygınlaştırılarak kökleşmesini sağlamak olmuştur.
Batı basınının iddiasına göre Abdülhamid'in saltanatı günlerinde duyduğu en büyük endişelerden birisi Murad’ın hayatta olması olmuştur. Dolayısıyla da önceleri Çırağan Sarayı’nda murakabe altında tutulmuş olan Murad’ın, hapsedildiği bu yerden kaçar veya kaçırılabilir gerekçesi ile bir süre sonra, Abdülhamid'in de ikamet ettiği, duvarlarla çevrili Yıldız Sarayı’na nakledilip Malta Köşkü'ne kapatıldığı sıklıkla dile getirilmiştir.
Batı basının iddia ve ifade biçimiyle; Murad, bütün mahremiyetine, yalnızlaştırılmış ve insanlardan tecrit edilmiş olmasına ve yaşlı ve perişan bir halde bulunmasına rağmen bu sabık padişahın o eski görkemli görüntüsünü hiçbir surette kaybetmediği ve daha da önemlisi ise zihinsel yetilerinin tamamıyla yerli yerinde olduğu gerçek bir halmişçesine yine Batı matbuatı tarafından sıklıkla dillendirilip ifade edilmiştir.
Batı basınında çıkan haberlere göre Murad, cinnet içinde olduğu bahanesiyle, tahtta oturan kardeşi Abdülhamid tarafından 25 yıldan fazla bir süredir, sarayda değil de adeta mezarda yaşar bir halde bırakılmıştır.
The Salt Lake Herald gazetesi 24 Şubat 1901 tarihli sayısında yer verdiği bir haberinde Abdülhamid’in ağabeyi Murad’a olan bakışı ve muamelesini şu surette hikâye etmiştir:
Abdülhamid'in yerini aldığı reformcu padişah Murad, devletin barışı için sürekli ve en ciddi tehdit halindeydi. Abdül onu sonsuza kadar hapsetti. Ya da bazılarının söylediği gibi onu gizlice katletti ve Galata köprüsünden aşağı atarak derin ve koyu bir surette akan Boğaz’ın sularına karışıp gitsin istedi.
Yabancı basın Beşinci Murad’ın sadece tahttan indirilmesi ve murakabe altında tutulmuş olmasını Abdülhamid aleyhinde kullanmakla yetinmemiş, onun vefatını da Abdülhamid’i yıpratmak için bir vesile olarak değerlendirmiştir.
Bu anlamda dönemin basın unsurları sayfalarında yer verdikleri yazılarda;
En acımasız şartlarda kendisine hapis hayatı yaşatılan, asılsız bir hastalık gerekçesi ile tahttan indirilen Murad’ın ölümüne dair yapılan beyanların
yalan olduğunu iddia etmişlerdir.
Batı basınına göre Yıldız Sarayı tarafından Murad'ın şeker hastalığından öldüğü açıklanmış olsa da onun tüberküloz hastası olduğu Yıldız Sarayı’nda yaşayan herkesin malumu olan bir gerçekti.
Batı’da basın organlarının hemen hemen tümünün Murad’ı vesile kılarak Abdülhamid ve idaresini yermelerinin gerisindeki temel maksat; Abdülhamid aleyhine olarak sürdürülmekte olan algı siyasetinin başarıya ulaşmasını sağlama emeliyle ilgili olduğu kadar Osmanlı tahtında Abdülhamid’in yerine ağabeyi Murad’ın görülmek istenmesiyle de yakından alakalı olmuştur.
Hamidiye Dönemi mason teşkilatlarından birine üye bulunan Georgiades tarafından Paris’te 1893 yılında çıkartılan Le Yıldız gazetesinde yer verilen ve Abdülhamid’i oldukça hastalıklı bir karakter olarak tasvir etmiş bulunan ilgili karikatür ve kaleme alınmış olan makaleler söz konusu arayışı gerçekleştirmeye matuf çabaların en başta gelenleri olmuştur. Yine bir kısım mizah dergilerinin kapaklarında suretinin menfi suretteki çizimlerine yer verilmesi de onun kamuoylarında eli kanlı katil biri şeklinde tanıtılmasına yönelik olmuştur.
Dolayısıyla da kanlı, zalim, hodbin ve gayrimeşru bir iktidarın sahibi Abdülhamid algısına mukabil; mazlum, masum ve bigünah bir Murad portresi kamuoylarının hafızasına kalın çizgilerle ve kalıcı bir surette nakşedilmeye çalışılmıştır.
Essen bu çabada, doğrusunu belirtmek gerekirse, maalesef başarılı da olunmuştur. Zira bugün hala, değil Batı’da, Türkiye’de dahi bazı isim ve çevreler Sultan Abdülhamid denince cin çarpmışa dönebilmektedir. Bir sondaj gemisine Abdülhamid Han diye isim verilmesi bazı çevreleri çıldırtabiliyor. Kendi tarihine bu denli yabancılaşmak ve ona karşı husumet içerisinde olabilmek bazıları için maalesef ucuz yollu bir gurur vesilesi.