Abdülhamid şehzadeliği sırasında Yusuf İzzettin ve Murat ile birlikte amcası Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatine katılmış ve bu seyahat vesilesi ile İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika ve Avusturya-Macaristan’da bulunmuştu.1867’de Sultan Abdülaziz İngiltere’yi ziyaret ettiğinde, Galler Prensi ve Cambridge Dükü, Sultan Abdülaziz ve maiyetindekileri daha vapurun bordosunda karşılayıp hoş geldiniz etmişti.
Hıristiyanlık tarihinde ilk kez bir Türk hükümdarı İngiltere kıyılarına, kendi tebaasından biri olarak değil, diğer Avrupa milletlerinden biri olarak ayak basmıştı.
Sultan Abdülaziz’in Londra’ya ilk kez ziyaretiyle birlikte, İngiltere kraliyet tarihinde ay ve yıldızlı simgeleri ile Türk bayrağı Buckingham Sarayı duvarlarında İngiliz bayrağı ile yan yana dalgalanmıştı. İngiltere Kraliyetinin misafir ettiği isim, iki kıtanın ve iki denizin efendisi, iki kutsal mekânın hizmetçisi ve Müslümanların Halifesi olan Sultan Abdülaziz idi. İngiltere kralı ve halkı kendisini mümkün olan en büyük törenlerle karşılamış ve ağırlamıştı.
Belediye Başkanı, Avrupa tarihinde ilk kez tarihi duvarları içindeki Guildhall’da Sultan Abdülaziz’e hoş geldiniz etmişti.
Sultan Abdülaziz, Hıristiyan dinleyicilerine bir konuşma yapmış ve ev sahiplerine teşekkür ettikten sonra şu ifadelere yer vermişti:
Burayı ve Avrupa’nın diğer bölgelerini ziyaret etmekte iki amacım bulunmaktadır:
İlki, bu medeniyet merkezlerinde, kendi ülkemde yaptığımız işi tamamlamak için hala yapılması gerekenleri görmek; diğeri ise sadece komşu Müslüman ülkeler arasında münasebet kurmak arzusunda olmadığımı göstermek.
Seyahatin gerçekleştiği tarihlerde henüz bir şehzade konumunda bulunan Abdülhamid, İngiliz kayıtlarına göre son derece utangaç, mütevazı ve suskun bir görünüm sergilemişti. Hatta o kadar utangaçtı ki, amcası Buckingham Sarayı’nın bahçelerinde göründüğünde kendini ağaçların altına saklardı.
Abdülhamid, 1867 yılında gerçekleşen bu seyahat neticesinde Avrupa kültürünü, medeniyetini, toplum ve insanını yakından görme ve mümkün olduğu kadarıyla da tanımaya çalışmıştı. Abdülhamid bu seyahat sırasında henüz 25 yaşında bir gençti. Onun yaşı gibi duyguları da gençti. O, biraz da sahip olduğu o günkü duygularla etrafını gözlemlemiş ve pek tabii ki genç, güzel ve alımlı İngiliz kızlarına sempati ve hayranlıkla bakmıştı. Gördüğü ve tanıdığı İngiliz kızları kendisini hakikaten de oldukça kalıcı bir surette etkilemiş, gönlünde ve hafızasında silinmez izler bırakmıştı.
Sultan Abdülaziz’in İngiltere’yi ziyaret ettiği tarihlerde Prens Daniel yeni veliaht olmuştu. Daniel tarafından Abdülaziz ve beraberindekiler için güzel bir ziyafet verilmişti.
Sultan Abdülhamid yıllar sonra o ziyafetten bahsederken kendi durumu ve konumuna dair şöyle demekteydi:
- Benim de koluma kralın kızlarından bir prenses girdi. Prenses gayet dilber. Elini kolumun üzerine koydu. Cildi gayet ince. Allah bilir damarları ve içindeki kanın hareketini görüyordum. Ben de o vakit gencim… Hatta biraderler bana yan gözle nasıl? diyorlar... Şaka ediyorlardı.
Sultan Abdülhamid bu seyahati sırasında İngiliz kadınlarına karşı derin bir takdir duygusu içerisinde kalmış gözükmektedir. Kendi ifadeleri ile:
- Dünyada İngiliz kadını kadar güzel, kibar ve bilhassa vakarlı kadın yoktur. İnsan ecnebi kadını alacak mı, mutlaka İngiliz kadını almalıdır.
- İngiliz kadınları izdivaç ettikleri eşlerine karşı pek çok fedakârdır.
İngiliz kızları ve hanımlarını Abdülhamid samimi surette takdir etmiş olsa da onlardan biri ile evlenmeyi asla düşünmemiştir. O tarihlerde genç ve bekâr olmasına rağmen böyle bir arayış içerisine girmemiş ve temayül dahi göstermemiştir. Oysaki böyle bir fırsat onun önüne serilmiş ve kendisine alenen teklif dahi edilmişti.
Abdülaziz ve maiyetindekilerin Londra’ya gerçekleştirdikleri seyahat sırasında İngiliz tahtında Kraliçe Elizabeth bulunmaktaydı. Abdülhamid, Elizabeth tarafından kendisine yapılan bir İngiliz kızı ile evlenmesi teklifini yıllar sonrasında şu suretle dile getirmiştir:
Bizim gittiğimiz zaman Kraliçe Elizabeth beni pek sevmişti. Hatta bana akrabalarından güzel bir kız vermek istedi. Ben gençliğimde de böyle şeylere dikkat ederdim, tabii bu teklifi nazikâne reddettim.
O, sohbetinde ayrıca Londra’da yaşadıkları bir başka maceradan da söz etmiş, onu da şu suretle anlatmıştı:
O zaman tuhaf bir macera da geçirdik. Bir gece zengin tüccarlardan bi¬rinin kızı şerefimize piyano ile konser verecek. Gittik. Babası kızı koluna takmış... Girdi. Salonda takdim etti. O esnada biz de genç idik. Büyük biraderim merhum bana genç ve güzel birini gösterdi.
- Türkçe, nasıl? Beğendin mi? dedi. Ben de;
- Eh! Fena değil, dedim...
Meğer babası Türkçe bilirmiş... Bir müddet sonra elini ovuşturarak Rum şivesiyle, yanımıza gelerek, tebes¬süm ederek;
- Ben de Sakızlıyım. Çoktan buraya geldim. Tavat¬tun ettim (buraya yerleştim), dedi.
Biraderle birbirimizin yüzüne baktık. Türkçe anladığından mahcup olduk. Lakin Rum olsun da bize denk olmasın kabil değil!
Abdülhamid o tarihlerde, görünüşü itibariyle sağlam yapılı, soluk tenli, parlak ve delici siyah gözleri, ince ve narin bıyığı olan ve sağa sola şimşek hızıyla bakan bir görünüm içerisindeydi.
Bir başka tanığın tasviri ile Avrupa gezisinde olduğu zamanlarda Abdülhamid zayıf, kiriş gibi dik, parlak koyu gözleri ve çarpıcı bir görünüme sahipti. Bıyıkları ince ve hoştu. Burnu bir parça büyük ve kartal gagası şeklindeydi.
Abdülhamid, İngiliz kızlarını o denli takdir etmesine rağmen acaba ayağına kadar gelen teklifi neden geri çevirmişti?
Öncelikle belirtmek gerekir ki bir İngiliz prensesi ile evlenme konusu sadece Abdülhamid’e münhasır olmamıştır. Farklı kaynaklarda belirtildiğine göre abisi Murat Efendiye de o yönde resmi bir teklifte bulunulmasına ramak kalmıştı.
Sultan Abdülaziz ve beraberindekiler Londra’da bulundukları sırada Prens dö Gal, kız kardeşlerinden birisinin Murat Efendiye verilmesini çok arzu etmiş ve hatta onun bu arzusunu annesi Kraliçe Victoria da uygun görmüştü. Hususi yemekler, özel gezintiler ve samimi yakınlaşmalara muhatap olan Murat Efendinin de böyle bir evliliğe temayül ettiği ifade edilir.
Abdülhamid’in haber vermesi ile gelişmelerin farkına varan Sultan Abdülaziz, zinhar olmaz, tavrı sergilemiş ve nihayet konu resmi bir durum kazanmadan ve daha Londra seyahati bitmeden, oracıkta kapanıvermişti.
Böyle bir hısımlığa Abdülaziz haklı olarak karşı çıkmıştı. Daha şehzade durumunda olan birinin üzerinde güneş batamayan bir imparatorluğa damat olmasının türlü türlü yorumları yapılabilirdi. Abdülaziz, günün birinde taç ve tahtından olduğu gibi, Osmanlı Devleti de İngiliz hükümranlığının pençesine düşebilirdi. Ayrıca önceki yüzyılda Avrupa’da, İngiltere, Fransa ve İspanya gibi devletler arasında bir dizi veraset savaşları hep bu hısımlık nedeniyle yaşanmamış mıydı!
Abdülhamid, muhtemeldir ki, hem Abdülaziz’in böyle bir evliliğe izin vermeyeceğini bildiği için hem de böyle bir evliliğin ileriki zamanlarda iki devlet arasında siyasi sıkıntılar yaşanmasına neden olabileceğini idrak etmiş bulunduğu için kendisine yapılan teklifi daha baştan itibaren kibar bir surette reddetmişti.