Abdullah Gül cephesinden ilk yorum...

AK Parti içindeki "küskünler" grubunun iki ayrı parti hazırlığında olduğu uzun süredir Ankara kulislerinde konuşuluyor.

Bu çerçevede eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan öncülüğünde ve 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül desteğinde bir parti kurulması planlandığı, diğer yandan da Ahmet Davutoğlu'nun tek başına ayrı bir parti için kollarını sıvadığı iddia ediliyor.

31 Mart yerel seçimlerinden sonra parti kurma çalışmaları bir müddet askıya alınsa da, eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu bir manifesto yayınlayarak, parti yönetimine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a isyan bayrağı çeken ilk isim oldu.

Peki bu girişim Abdullah Gül cephesinde nasıl yankılandı? Bu konuda ilk ipuçlarını da Gül'ün yakın arkadaşı gazeteci Fehmi Koru verdi.

Ahmet Davutoğlu'nun "tek adam" olarak sahneye çıktığını ve başarılı olma şansının düşük olduğunu yakın tarihteki örneklerle dile getiren Koru, "Ahmet Davutoğlu’na “Geri dur” demektense, o kendi partisini kuradursun, hala geri durmakta olanları öne çıkmaya davet etmek daha akıllıca bir davranış olur." diyerek, Gül ve ekibine davet isteğinde bulundu.

İşte o köşe yazısı;

- Madem yeni parti yazısı isteniyor: Davutoğlu da kursun, kendisini temsil edilmiyor görenleri temsil edeceklerine inanan başkaları da…

Ahmet Davutoğlu’nun yayınladığı bir ‘manifesto’ ile yaptığı çıkışa, AK Parti çevrelerinden ve iktidarın itibar ettiği kalemler ile yorumculardan gelen tepkileri izliyor musunuz?

Çok öfkeliler.

Bir yandan, çıkış partileşmeyle sonuçlanırsa kendisini büyük bir başarısızlığın beklediğini anlatırken, bir yandan da durumunu ‘ihanet’ sözcüğü ile karşılama yarışına giriyorlar…

Oysa durum tam tersidir: Siyasi hayatın içerisinde yer alan insanlar eğer bağlılık duydukları parti ile aralarında görüş farklılıkları belirmiş ve bu artık dayanılamayacak bir hal almışsa, hala orada kalmaya devam etmeleri ‘ihanet’ sözcüğünü kullanmayı gerektirir.

Kendi çizgisine ihanet demektir bu çünkü.

Hepimizin yıllar içerisinde oluşmuş ve kimliğimizi teşkil eden bir çizgimiz vardır ve siyasi eğilimlerimizi, parti aidiyetlerimizi de belirleyen aslında o çizgimizdir.

Çizgimizi temsil eden partiye oy veririz, siyasete içinde yer almayı düşünecek kadar önem veriyorsak, çizgimizi temsil ettiğini düşündüğümüz partide yer alırız.

Günümüzde temsil boşluğu var

Bugünün sorusu şu: Ya kişinin akılcı bir değerlendirme sonucu irtibatlandığı parti çizgi kırılmasına uğramış veya aynı kişi kendisi fikren bir dönüşüme uğradığı için partisi çizgisinin artık kendisini temsil etmekten uzaklaştığını düşünmeye başlamış ise?

Davutoğlu’nun çıkışı onun böyle bir noktada bulunduğunun işaretlerini veriyor.

Manifestosunda AK Parti’den ‘partim’ diye söz etse bile, ona yönelttiği eleştiriler, bir çizgi sapması ile karşı karşıya bulunduğuna inandığını belli eder düzeyde.

Parti içerisinde kalıp kavga vermek iki taraflı tercih edilmiyor ülkemizde; o durumda da partisi veya kendisi değişmiş siyasi kimliklilerin önünde fazla bir seçenek bulunmuyor.

Böyle birinin, siyasi hayat içerisinde kalacaksa ve meydanda kendisini daha iyi temsil ettiğine inandığı bir parti varsa ona geçmesinin, yoksa ve kendinde o gücü görüyorsa yeni bir parti kurma yoluna girmesinin doğal karşılanması gerekir.

Kurarsa kurduğu partinin başarısız kalması beklentisine ne diyeceğiz?

Daha önce benzer yol izlemiş kişiler geniş ve güçlü bir kadroyla kamuoyu önüne çıktıklarında başarılı olabildiler. Bunun en son örneği bizzat AK Parti’nin kendisidir. Refah/Fazilet Partisi içerisinde yer almış bir kadro, parti içinde ‘yenilikçi hareket’ olarak verdikleri mücadeleden sonuç alamayınca kendi partilerini kurdular ve ilk seçimde iktidara ulaşmayı başardılar….

Buna karşılık, tek kişilik veya güçsüz bir kadroyla yola çıkanların aynı başarıyı gösteremedikleri de ortada. AK Parti’nin kurucu çekirdek kadrosu içerisinde yer almış Abdüllatif Şener yeni partisiyle hayal kırıklığı yaşamış, sonunda geleceğini CHP’de aramıştı.

Davutoğlu’nun önünde bu iki örnek var.

Sandık önemli ama…

Partilerin ‘başarısı’ yalnızca sandık sonucuyla mı ölçülüyor?

Seçimlerde yeterince ilgi görmediği halde mesajları siyasi hayatı derinden etkileyebilen partiler her zaman olmuştur. Temel Karamollaoğlu’nun başında bulunduğu Saadet Partisi kamuoyunu etkilemesi açısından buna iyi bir örnek. Hatta Doğu Perinçek’in Vatan Partisi bile son dönemde iktidarın politikaları üzerinde etkisini hissettiriyor.

Evet demokrasilerde sandık belirleyici, ancak oyu az olan partilerin büsbütün anlamsız olduğunu söylemek de mümkün değil. Fikri olan insanların aynı fikirleri paylaşan başkalarıyla buluşarak oluşturdukları partilerin de sistem içerisinde bir yeri ve anlamı vardır.

Ahmet Davutoğlu da pekala oy alamasa bile kamuoyunu veya iktidarın politikalarını etkilemeyi amaçlayan bir parti için kollarını sıvayabilir.

O böyle yapıyor diye öfkelenmek veya kendisini ‘ihanet’ ile suçlamak ne kadar yersiz…

Başarılı olursa tebrik de edilmelidir.

Mevcut siyasi ortamda kendilerini temsil edilir göremeyen, farklı görüşlere ve politik programlara sahip olan kişilerin bir araya gelerek partileşmeleri çekinilecek, korkulacak, rahatsızlık duyulacak, önleri kesilmek istenecek bir şey değildir.

Tam tersine teşvik edilseler yeridir.

Ahmet Davutoğlu yola çıkmış görünüyor; etrafı tenha kalsa ve sandıkta başarısız olacağını anlasa da kararını değiştireceğe benzemiyor. Yeni bir ‘tek adam’ denemesi görüntüsü veriyor ama, ona yine de şans dilemeliyiz.

Siyaset boşluk kabul etmez

Siyaset ortamı, daha önce dolu olduğu halde son zamanlarda boşaltılan temsil noktaları kendini artık iyice belli eder hale geldiğinden, birden fazla yeni parti için müsait görünüyor.

Baksanıza, ‘sıcak demirin soğutulması’ metaforu eşliğinde ‘Türkiye ittifakı’ söylemi bile, sonu fos çıktığı halde, toplumda nasıl bir beklenti doğurdu? O beklentiyi saflarında karşılayacak yeni bir kapsayıcı parti neden olmasın?

Ahmet Davutoğlu’na “Geri dur” demektense, o kendi partisini kuradursun, hala geri durmakta olanları öne çıkmaya davet etmek daha akıllıca bir davranış olur.

Dolar ve euroda ibre yukarı yönlü! İşte 26 Kasım 2024 güncel fiyatlar Çektiği son video şoke etti: Ben ölürsem bunu paylaşın! Beşiktaş'ta hayal kırıklığının adı Rafa Silva
Sonraki Haber