26 Eylül’de yazdığım “ABD-NATO'nun Kıbrıs'ı ele geçirme planı” başlıklı yazımda, ABD ve NATO yönetiminin Kıbrıs’a ilişkin planlamalarını hatırlatmıştım. (Bkz. https://www.superhaber.com/abd-natonun-kibrisi-ele-gecirme-plani-makale-418251 )
Araya Mersin’deki terör saldırısı girdiği için sırayı değiştirmek zorunda kaldım. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’tan devam edelim.
Bundan 50 yıl sonra üniversitede tarih okuyan bir öğrenci günümüzdeki gelişmeleri arka arkaya okuduktan sonra “Acaba 3. Dünya Savaşı ne zaman çıktı?” diye sorar mı bilinmez ama yaşanan gelişmelerin adım adım dünyayı korkunç bir savaşa götürme ihtimalini artırdığı bir gerçek.
Rusya-Ukrayna savaşının genişleme ihtimali, Kuzey Akım 1 boru hattına sabotaj, Pasifik’te Çin-Tayvan gerilimi, Arktik mücadelesi, Avrupa’daki büyük enerji krizi vs. endişeleri artırmaya yetiyor.
Dikkat edilirse, bütün bu gerilim hatlarının merkezi denizler ve okyanuslar.
Gerilim yaşanan hatlardan, denizlerden biri de Türkiye’nin Mavi Vatanı. Coğrafi olarak küresel mücadelenin tam merkezinde, Avrasya’nın kalbinde bulunan Türkiye ile Yunanistan arasında Adalar (Ege) denizinde ciddi enerji birikiyor. Bütün dikkatimizi ABD’nin üsleriyle yerleştiği, devasa boyutta yığınak yaptığı, silahlandırdığı Yunanistan’a vermiş durumdayız. Yunanistan devleti(!),ABD’nin bu askeri desteğini arkasına alarak, tüm uluslararası anlaşmalara aykırı bir şekilde Gayri Askeri Statü’deki adaları silahlandırıyor ve Türkiye’yi tehdit ediyor. Arkasındaki ABD ve AB de Yunanistan’ı pohpohlamaya devam ediyor.
Peki biz burayla oyalanırken gündemimizden daha arka sıralara itilen Doğu Akdeniz’de neler oluyor?
Genelde Doğu Akdeniz’de özelde Kıbrıs’ta Türkiye ve KKTC’ye büyük oyun mu kuruluyor?
Bu soruların yanıtlarını arayalım.
***
SuperHaber’de, New Jersey Ulusal Muhafızlık Bürosu Pentagon'a, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile askeri işbirliği yapmak için başvuruda bulunduğunu, Pentagon’un da bu başvuruyu kabul ettiğini okudum. (Bkz. https://www.superhaber.com/abdden-akdenizde-gerilimi-artiracak-yeni-hamle-rum-askerlerini-egitecekler-haber-419474 ) Hatırlanacak olursa kısa bir süre önce de Rumlara yönelik silah ambargosunu kaldırmışlardı.
Rumlara artan Amerikan desteğini ve beraberinde İngiltere, Fransa, Almanya vs. bilimum devletin de katkılarını düşündüğümde aklıma Kıbrıs’ın 1571 yılında fethedilmesinden sonra Papalık, Venedik ve İspanya bazı başka yapıları ve devletleri de alarak, bir nevi Haçlı seferi düzenlemişlerdi. Şimdi bir benzeri yeniden karşımızda. Bu sefer ki amaç, Türk askerini Ada’dan çıkarmak, Ada Türklüğünü silmek, olmazsa etkisizleştirmek ve Ada’nın kontrolünü tamamen ele alarak, Doğu Akdeniz’de stratejik üstünlük kurmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni de karaya hapsetmek.
Bu hedef aslında ABD ve müttefikleri için kendi çıkarları çerçevesinde stratejik bir zorunluluk. Türkiye, Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta var olduğu müddetçe;
- Doğu Akdeniz’de bir emperyalist/haçlı merkezi oluşturamayacak,
- Kendi çıkarları çerçevesinde Ada’yı Türkiye’nin pasifleştirildiği bir NATO üssüne çeviremeyecek,
- Bölgedeki enerji kaynaklarını istedikleri gibi kontrol edemeyecek,
- Kuzeydoğu Afrika’da at koşturamayacaklar.
Bu konuları detaylandıralım:
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in tam merkezinde, Türkiye, Libya, Mısır, Suriye, İsrail, Lübnan gibi ülkelerle deniz sınırı olan bir Ada. Ayrıca Yunanistan, Irak, İran gibi ülkelere de yakın mesafeye sahip. Kıbrıs’ta tam kontrol, deniz ticaretinden güvenliğe kadar birçok konuda avantaj sağlamak demektir. Rusya’nın Karadeniz’den çıkış noktasının, Çin’in Kuşak ve Yol projesinin Avrupa’ya deniz ulaşımının Doğu Akdeniz olduğu da hesaba katılırsa, bu denizde ABD kontrolü, Washington’un iki hasmına Doğu Akdeniz duvarı örmüş olması anlamı taşır.
Tam kontrolün önündeki engellerden biri Türkiye. “NATO üyesi bir ülke neden engel olsun” diye sorabilirsiniz. ABD politikaları ile Türkiye’nin bölgedeki politikaları çatışıyor. Türkiye, kendi milli çıkarları çerçevesinde Rusya ile çatışmıyor, Suriye-Irak’ta terörle mücadele ediyor, Kıbrıs Türklerinin haklarını savunuyor, enerji dağılımında hakkaniyetli çözüm istiyor vs. ABD’nin istediği ise, geçmişten bu yana siyasi ve kültürel bağ kurduğu Yunanistan ve Rumları desteklemek ve operasyonlarını söz dinleyen bu iki unsur üzerinden yürütmek. Joe Biden’ın Yunanistan ve Rumlara siyasi hayatı boyunca sıcak yaklaşmış bir politikacı olduğunu, ABD ile Yunanistan’ın Anadolu coğrafyasına yönelik politikalarının örtüştüğünü de hatırlayalım. Bu nedenlerle Washington yönetimi Ada’da Rumları (Yunanistan) güçlendirmeye, Kıbrıs Türklerini (ve Türkiye’yi) de zayıflatmaya, Türk ordusunu da Kıbrıs’tan çıkarmaya çalışıyor.
ABD Kongresi'nin Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası'nı 2019'da onaylamasıyla ABD'nin Doğu Akdeniz'deki politikası ortaya çıktı. ABD, Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Rum yönetimi arasındaki ittifakı destekleyen bu yasa, Türkiye'yi dışarıda bırakıyordu. Günümüzde Avrupa’daki gaz krizi ve Rusya’dan Avrupa’ya giden Kuzey Akım 1 boru hattına sabotaj, krizi derinleştirecektir. Avrupa’nın depoladığı gaz miktarı en fazla bu yılı kurtarabilir. Gelecek yıl(lar) büyük sıkıntı. Bu çerçevede Doğu Akdeniz merkezli enerji koridorları önem kazanacak. Son olarak ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından American Enterprise Institute, yazdığı yazıda Batı’daki enerji krizinin Türkiye ve Azerbaycan’ın elini güçlendirdiğini, bu çerçevede alınacak tedbidir EastMed projesinin yeniden gündeme getirilmesi olduğunu yazdı. (Bkz. Adem Kılıç, “American Enterprise Institute: Batı'daki enerji krizi, hem Türkiye'yi hem de Azerbaycan'ı cesaretlendiriyor”, Gündeme Dair Her Şey sitesi, 3 Ekim 2022) İsrail Enerji Bakanı Karine Elharrar’ın Mayıs ayında yaptığı “EastMed doğal gaz boru hattı seçeneği hala masada” açıklaması da bu çerçevede ele alınmalı. Zaten EastMed projesini, Türkiye’yi Rusya’ya karşı yanlarına çekmek için masadan kaldırmış, rafa kaldırmışlardı. Şimdi yeniden gündeme getirmenin alt yapısı oluşturuluyor.
Kuzey Afrika’da Mısır ve Libya stratejik nokta. Doğu Akdeniz’i kontrol ettikten sonra bu iki ülkedeki gelişmeleri de kontrol altına alabilecekler. Hem Türkiye ile Libya arasındaki anlaşmayı geçersiz kılacaklar hem de Kahire yönetiminin kontrollerinden çıkmasını engelleyecekler. Ayrıca Pasifikte başlayıp Doğu Akdeniz’e uzanan deniz ticaretinin önü de Süveyş kanalı üzerinden kesilebilecek.
Bu planı bozabilecek güç olan Türkiye, Doğu Akdeniz’de/Kıbrıs’ta istenmeyen güç. Yaklaşık 20 yıldır bu konuda bastırıyorlar. Annan Planı da, Rumların AB’ye alınması ve MEB anlaşmaları yapması da bu planın parçasıydı. Akdeniz Kalkanı Harekatı gibi hamleleri kumpaslarla Türk donanmasını hedef alarak püskürtmeye çalışan Batı dünyasına karşı Türkiye, 15 Temmuz’dan sonra Libya ile deniz yetki sınırları anlaşması ve Mavi Vatan doktrini hamleleri yaptı. 2004 Annan Planı ve 2017'deki Crans-Montana görüşmelerinde iki defa mutabakat denendi ama Rumlar verilen tavizi yeterli bulmadığı için başarılı olmadı. Türkiye ve KKTC de artık Rumlarla federasyonun olmayacağını dünyaya haykıran bir şekilde “Ada’da iki devletli çözüm politikası”na geçiş yaptı.
Ancak ABD ve müttefikleri Doğu Akdeniz’de tam kontrol istiyor. Rumlara silah ambargosunu kaldırması, silahlı eğitim vermesi gibi konuların perde arkasında da bu yatıyor. Zaten siyasi kontrol altında tuttukları Rumların Kıbrıs’ta tam kontrolü alması ve Türkiye’nin KKTC’den çıkarılması esas hedefleri.
***
Meselenin bir başka boyutu da NATO ile ilgili… Yazımın girişinde hatırlattığım yazım başta olmak üzere çeşitli yazılarımda Rumların NATO’ya alınma girişimlerine, planlarına dikkat çektim. Bu çerçevede yeni bir veri de, Yunanistan-Rum Kesimi ikilisine yaptığı ciddi askeri yatırım. Bu yatırım da akıllara “NATO’nun yeni güneydoğu kanadı Yunanistan-Rum Kesimi mi olacak” sorusunu getirmekte.
ABD’nin önde gelen ve politika belirlenmesinde etkili düşünce kuruluşlarından CSIS, 2018 yılının 22 Mayıs’ında bir rapor yayınladı. “Restoring the Eastern Mediterranean as a U.S. Strategic Anchor-Doğu Akdeniz’i ABD’nin Stratejik Çıpası Olarak Yeniden Düzenlemek” başlıklı raporun özeti Türkiye’nin bölgede müttefik olmadığının altı çizilen raporda, ABD’nin de Yunanistan ve Rum Kesimi’ne askeri yığınak yapması öneriliyor. Ayrıca Türkiye’deki ABD üslerine alternatif üslerin Yunanistan ve Rum Kesimi’nde kurulması ve Rumlarla askeri işbirliğinin artırılması öneriliyor. (ABD’nin Rumlara yönelik ambargosunu kaldırmasını öneren ABD senatosuna sunulan tasarının tarihi de 2 Haziran 2018. Yani raporun yayınlanmasından yaklaşık 10 gün sonra)
İşin püf noktası diyebileceğimiz noktalardan biri rapordaki son öneri. Türkiye’deki ABD üslerine alternatif üslerin Yunanistan ve Rum Kesimi’nde kurulması.
Türkiye Soğuk Savaş boyunca NATO’nun güneydoğu kanadındaki görevi üstlendi. Bu çerçevede Sovyetler Birliği’nin Akdeniz’e geçişinin önündeki engel olarak görevlendirildi. Ancak günümüzde Türkiye’yi bir NATO ortağından çok hasım ülke olarak görme eğilimi yüksek. Uyguladıkları politikalar da müttefik ülkeden çok düşman ülkeye karşı uygulanacak türden. Günümüzde Yunanistan’a yaptıkları yığınaklanmaya ve verdikleri siyasi desteğe bakıldığında ABD ve kontrolündeki NATO ülkelerinin ittifakın yeni Güneydoğu kanadı olarak Yunanistan’ı gördüğü şüpheleri oluşuyor. Ancak halen Türkiye’deki üslere ihtiyacı var. Özellikle de İncirlik Üssü’ne.
Öncelikli amaçları Türkiye’yi yeniden kontrolleri altına alıp, istedikleri gibi yönlendirebilmek. Örneğin Seville haritasını kabul ettirmek, Rusya’ya karşı kışkırtmak, Kıbrıs’ta yeni bir dayatmaya boyun eğdirmek vs. Ancak henüz bunu başarabilmiş değiller. Türkiye, devletin içindeki kripto unsurları ve ABD bağımlısı politika izleyenleri tasfiye ve pasifize ettikçe, bağımsız dış politika ve güvenlik politikaları üretme kabiliyetini artırdı. Buna savunma sanayiinden gelen destek de eklenince dayatmalarını kabul ettiremiyor. Bu nedenle gözden çıkarabileceği bir müttefik olarak da görülebiliyor. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in, bakanlığının onaylandığı senato oturumunda Türkiye’den “sözde müttefik” olarak söz etmesi bu düşüncenin tezahürü.
Ancak aktardığımız gibi henüz İncirlik gibi önemli bir üsse alternatifleri yok. Çünkü İncirlik, Ortadoğu ve Hazar Havzası açısından son derece stratejik öneme sahip. Ancak Irak’ın kuzeyinde kurduğu üslere ek olarak Rum Kesiminde de benzer bir üs veya üslerin kurulması durumunda dengeyi yeniden kurabilecektir. Ada’dan Türkiye de çıkarılıp, tam kontrol sağlandığında Doğu Akdeniz kontrol altına alınacak, bu sayede de İsrail’in güvenliğini sağlayabilecek, Arap dünyasının bölünmüşlüğünü devam ettirebilecek, Rusya ve Çin’e karşı son derece stratejik bir deniz olan Doğu Akdeniz’de avantaj sağlayabilecek, bölgedeki enerji arz ve güvenliğini kontrolü altına alabilecektir. (Cem Gürdeniz, “Anavatandan Mavi Vatan’a”, Kırmızı Kedi Yayınları, Birinci Basım, Şubat 2021, s. 109)
Yunanistan ve Rumlar da ABD’nin bu ihtiyacını gördükleri için, Washington’un “Büyük Stratejisi”nde rol kapabilmek için ellerinden geleni yapıyor, söz dinlemeye devam ediyor.
Sonraki yazımda Türkiye’nin yapması gerekenler yer alacak.