2011 yılında "Arap Baharı"yla yükselen Suriye muhalefetinin gücünü ve etkisini sınırlamak amacıyla, Esad rejimi ve İran bir gecede adına sonradan‘’Rojava’’denilen bölgeyi PKK/PYD güçlerine teslim etti. Kürtlerin kendi aralarında adına ‘’Binxet’’ dedikleri, yani sınır hattının gerisi olarak adlandırılan bölge, bir gece ansızın Rojava oldu. ‘’Batı’’ anlamına gelen esasen coğrafi olarak Batı Kürdistan’a gönderme yapan bu isimlendirme artık politik bir yapıyı temsil ediyordu.
2003 yılında kurulan PYD’ye bu bölgenin teslim edilmesi, esasen 1979 yılından bu yana PKK ve Esad rejimin yıllarca sürmüş olan karşılıklı işbirliklerinin sonucuydu. Hikayenin ayrıntısına girmeyeceğim, çünkü herkes çok iyi biliyor ki, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, başta Abdullah Öcalan olmak üzere PKK merkezini ve bütün gücünü Suriye’ye taşıdı. Suriye rejimin izniyle Bekaa Vadisi'nde konumlandı ve Baba Esad’ın himayesinde palazlanıp büyüdü.
2011 yılında YPG’nin kurulması ve bir askeri güç olarak sahneye çıkması da bu mirasın ürünüdür. Esad rejimi ve İran, Kürtlerin yoğunluklu olarak yaşadıkları şehirleri PYD/YPG‘ye teslim ederken iki amaç güdülüyordu: 1- Teslim edilen bölgelerde rejim karşıtı bir cephe açılmayacak, 2- teslim edilen bölgelerde muhaliflerin rejime karşı mücadelelerine izin verilmeyecek. PYD ve YPG’nin 2011 yılında yaptıkları ilk iş, başta Kürt muhalefeti olmak üzere Arap baharı bileşenlerini baskılamak ve rejim için bir tehdit olmaktan çıkarmak oldu. Nitekim kısa bir zaman dilimi içinde bölge her türlü rejim muhaliflerinden temizlendi.
Esad Rejimi ve PYD/YPG arasındaki bu statükoyu değiştiren en büyük hadise, DAEŞ’in Kobanî’yi işgal etme girişimi oldu. ABD bu hadisenin sonuçlarına bağlı olarak bu denklemin içine girdi. ABD’nin DAEŞ’le mücadelede PYD/YPG’yi yerel partner olarak ilan etmesi, Rusya’yı harekete geçirdi ve Rusya da en uç noktada olan Afrin’de askeri ve siyasi olarak konumlandı.
Koşullu ya da koşulsuz, geçici ya da konjonktürel olarak Esad rejiminin, İran’ın ABD’nin ve Rusya’nın desteğini alan PYD/YPG, önce kanton ilan etti sonra da Kuzey Suriye Federasyonu adı altında bir siyasal yapıyı inşa etmeye başladı.
Bu gelişmelerin ilk kurbanı Türkiye’de yürütülen çözüm süreci oldu. Herkesle çok ciddi siyasi ilişki kurduğuna inan PKK, 7 Haziran’da kazanılan büyük seçim başarısına rağmen, çözüm masasını devirdi ve gözünü Suriye’de ortaya çıkan fırsata çevirdi. Öyle ki bununla yetinmeyip Türkiye’de yeniden ‘’devrimci halk savaşı’’ başlatıp ‘’hendek ve çukur’’ siyasetiyle, çözüm sürecini adeta bir daha olmamak üzere zehirleyip toprağın altına gömdü.
Nitekim Türkiye’nin çözüm sürecinden vazgeçip askeri güvenlik politikalarına geçişini bu akıl almaz, saçma sapan PKK politikası koşulladı. PKK yeniden şiddeti sahneye davet etti.
Bugün Afrin operasyonunu bütün bunları hatırlamadan anlamak mümkün değil. Afrin bir neden değil, bir sonuçtur.
Afrin, esasen Diyarbakır Sur’da, Cizre’de ve Silopi’de ekilen tohumların bir sonucudur. Afrin hendek ve çukur siyasetinin mirasıdır.
Bu bakımlardan TSK‘nın Afrin operasyonunu anlamak mümkündür.
Özetle söylemeye çalıştığım şey şudur; "Çözüm süreci"ni, Esad, İran, ABD ve Rusya; PKK’yi teşvik ederek bitirdiler. Ve bugün aynı güçler Afrin somutunda yine devrededirler.
Dolayısıyla Afrin operasyonu bu güçlerle kurulmuş kimi ilişkiler ve pazarlıklar barındırıyordur. Türkiye’nin İran, ABD ve Rusya’yı karşısına alarak bu operasyonu her ne pahasına olursa olsun yapmak istediğini söylemek gerçekçi değildir.
ABD’nin Kürtler üzerinde oluşturduğu hamilik ilişkisinden Rusya’nın rahatsız olduğu biliniyor. Salt bu nedenden ötürü de Afrin operasyonuna koşullu yeşil ışık yakması mümkündür. Ama unutmamak lazım gelir ki, aynı Rusya hala PKK’yi terörist örgütler listesine almış değil. Rusya politikasına göre PKK bir terörist örgüt değildir. Aynı yaklaşım İran siyasetinde de mevcut. Esad rejiminin "PKK" adında bir sorunu zaten yoktur.
Afrin operasyonu bu minvalde değerlendirildiğinde ortaya şüphe ile malul bir manzara çıkıyor. Afrin operasyonunun hacmi ve hedefleri konusunda ciddi kaygılar beslemek aklın gereğidir. Söz gelimi Esad rejimi, İran, Rusya ve ABD bu denklemde tavır değişikliğine giderse ne olur? Rusya ve Esad rejimi hava sahasını kapatırsa operasyon nasıl bir seyir izler? ABD, Hesekê, Kamişlo ve Kobanî’deki YPG/PYD güçlerinin Afrin’e geçişine izin verirse operasyonun maliyeti, süresi ve doğuracağı siyasi sonuçları neler olur? Bu ve benzer soruları çoğaltmak mümkün. Çünkü Afrin denklemi buna müsait. (Devam edeceğim)