Afrin’e taraflı bakmak

Şenol Göka: Zeytin Dalı yalnızca bir anti terör operasyonu değildir, aynı zamanda 15 Temmuz’un yerel ulusal ve uluslararası bütün unsurlarını ülkemizin geçmişinden ve geleceğinden silme harekatıdır.

Afrin’e taraflı bakmak

Nasıl bir kişiliğe, sosyal, fiziksel ve geleneksel altyapıya sahipseniz öyle hissedersiniz. Nasıl hissederseniz öyle düşünürsünüz. Nasıl düşünürseniz öyle yorumlarsınız. Nasıl yorumlarsanız öyle kararlaştırırsınız.

Her yeni gelişmeyi var olan birikimden ve önceki durumdan bağımsız düşünerek tamamen “objektif” bir şekilde ele almak mümkün değildir.

Herkes bir tutum, düşünce ve olaylar atmosferi içinde bulunur. Mizacına uygun bir yola girer. Giderek büyüyen, ama büyüdükçe daha az müştereklerde buluşulabilen, bir yere kadar geçişlerin yaşandığı gruplara dahil olur. Allah muhafaza, her anlamda yalnız olmak, kendini bir yere ait hissedememek, oralı, buralı veya oradan, buradan olmamak, kalın çizgilerle sınırlandırılmış gruplar arasında geçiş yaparak uyum sağlayamamak dayanılmaz bir durumdur. O zaman hayatın her anı farklı bir sorgulama alanı olarak yüzünüze çarpılır. Uzun süren asimilasyon süreci yaşanmadıysa; sürekli hesap vermek, sorgulamak ya da sorgulanmak her şeyin hatta yaşamanın bile tadını kaçırır. Allah kimseyi eşinden, dostundan, vatanından, milletinden ayrı koymasın, gördüğünden geri düşürmesin…

Tartışma programlarından, haber bültenlerine, dizilerden, köşe yazılarına kadar medyanın, hitap ettiği kitlenin duyarlılığına uygun bir çizgi belirlediği ve gelişmelere belli bir zaviyeden yaklaştığı herkesin malumudur. Belirlenen çizginin başka bir duyarlılığı etkileyip etkilememesi ya da etkileyememesi duyarlılıklar arası yakınlıkla, uzmanlıkla ve tabii ki zamanla ilgilidir. Hiçbir tartışma programının mutlak üstünlük ve kesin iknayla tamamlandığı görülmemiştir. Hiçbir haberin farklı bir grupta ertesi gün kitleler halinde kabullere ve uyanışlara yol açtığına tanık olunmamıştır. Hiçbir algı operasyonunun kendi referans grubu dışındakileri harekete geçirici bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiş değildir. Zira bütün bu sözü edilen şeyler derin ve uzun bir psikolojik sürece tekabül eder.

Bu kısa girişteki özellikleri göz önünde bulundurarak, silahlı kuvvetlerimizin Afrin’e düzenlediği Zeytin Dalı Harekatı’nı kendi bakış açımızdan özetlemeye çalışalım…

Biraz geç mi kaldık, tam zamanı mıydı? Gelinen nokta itibariyle bu gündemde olmadığı için üzerinde durmaya pek gerek yok. Milletçe 15 Temmuz’daki direnci gösterebilmiş olmasaydık, bugün bu harekatı konuşabilir miydik? Bunu da daha sonra değerlendirmeye almak üzere şimdilik biraz geri planda tutalım.

Ortadoğu önemli bir enerji havzası.

Hakimiyet iddiasındaki ve büyüme eğilimindeki bir güç mutlaka enerjiye ihtiyaç duyar. Kendi enerjisini, kendi alanlarından, kendi imkanlarıyla üretebiliyor olsa bile başkalarının diğer büyük enerji kaynaklarına sahip olmasını engellemeye çalışır. Önceleri İngiltere başta olmak üzere genel olarak Batı, sonraları ABD, çeşitli argümanları ve iç dinamikleri kullanarak böyle yaptı. Ortadoğu havzasında ne olur ne olmaz denerek değişmez müttefik İsrail oluşturuldu. Var olan enerji koridorunun güvenliğini sağlamak üzere büyümüş ve imkanları genişlemiş bir İsrail’e, bölgeye huzursuzluk verebilecek her türlü unsur yardımcı kılındı. İsrail’in güçlü bir şekilde varlığını hissettirebilmesi için etrafı yani etki alanı darmadağın edildi. Yeterince dağıtılıp kontrol altına alınamayan yerlere fiilen işgal girişiminde bulunuldu. Bu işgal girişimlerini bilinen, klasik anlamda işgal şeklinde düşünmemek gerekir. Yeni nesil işgal, yeni nesil muharebelerden söz ediyoruz.

17/25 Aralık ve 15 Temmuz, farklı görüntüleri olan ama temelde milli olana saldıran birer işgal girişimiydi. Hiçbir işgal girişimi veya yurtdışına yapılan hiçbir operasyon yerel unsurların desteği olmadan başarıya ulaşamaz. Bu askerlik yapmış herkesin bildiği bir şeydir.

17/25 Aralık ve 15 Temmuz kalkışmaları, yıllar süren hazırlığı, uluslararası bağlantıları ve muhtemel sonuçları göz önüne alındığında, klasik bir darbe yerine tam bir işgal girişimi olarak tanımlanabilir. Zaman zaman tanımlandı da… Zeytin Dalı Harekatı devam eden işgal sürecinin kırıma uğratılması için zorunlu bir savunma operasyonudur. 15 Temmuz’dan sonra devam eden süreçte bile FETÖ- PKK/PYD ilişkisi muhtemelen çok geçmeden gözler önüne serilecektir. Büyük oyunun parçaları birleştiğinde, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesinden, terörist unsurlardan sınır gücü oluşturmaya kadar gelişmeler ele alındığında 15 Temmuz’la yapılmak istenen daha iyi anlaşılacaktır.

Düşünelim; 15 Temmuz’da şer odakları ve uluslararası bağlantıları başarılı olsalardı, ABD’den sonra Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ülke hangisi olurdu?

Irak, Suriye, Akdeniz enerji koridorunun güvenliği kim tarafından ve kimin desteğiyle sağlanırdı?

Savunma sanayii yatırımları ve bu alandaki milli seferberlik söylemleri geçerli olabilir miydi?

Akdeniz’e müdahale edebilen ve ve Ortadoğu başta olmak üzere güvenli bölgeler için üsler kurabilen bir Türkiye olur muydu?

Afrika’ya yardım ve yatırım elini uzatan, İslam Alemi’ni acil bir çağrıyla toplayabilen ve BM’yi harekete geçirebilen bir Türkiye’den söz edebilir miydik?

Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Bütün bu sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda 15 Temmuz kalkışmasının aslında yerel unsurların desteğiyle bir işgal girişimi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD ve bölgedeki NATO dışı müttefikleri 15 Temmuz sürecini Afrin, Münbiç… ile devam ettirmektedir. Zeytin Dalı yalnızca bir anti terör operasyonu değildir, aynı zamanda 15 Temmuz’un yerel ulusal ve uluslararası bütün unsurlarını ülkemizin geçmişinden ve geleceğinden silme harekatıdır.

Yazının başında ait olunan gruplar arası geçişin bir yere kadar mümkün olduğunu bir yerden sonra olamayacağını belirtmiştik. Buradan da kendini oraya ait hisseden yerel unsurların bir şekilde işgal güçlerine karşı çıkacağını murat etmiştik. Yalnız yerel unsurlar FETÖ’leştirilmişse, yani vatansız ve milletsiz bir güruh olarak asimile edilmişse onların ülke için bir kırmızı çizgilerinin olacağını beklemek saflık olur.

Peki neden Türkiye gibi bir ülke iş birliği ve güç birliği içinde bulunmak varken, sözümona yerel unsurlar kullanılarak uzun süren yatırımlar sonucunda işgal edilmek istenebilir? Kendine çizilen yoldan gitmeyebileceği ve gitmediği, belirlenen sınırı tanımayabileceği ve tanımadığı için mi?

Belki ikisi de, ama bu durum galiba “vaadedilen topraklar” ve “megolo idealar”a atıfta bulunarak daha doğru açıklanabilir…

Şenol Göka

Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan canlı yayında önemli açıklamalar Kemal Can Serveti Ne Kadar? Can Holding Şirketleri Nelerdir? Asıl soru bu: Türk medyasını kim yönetiyor?
Sonraki Haber