Aida Begiç, ''Beni Bırakma'' filmini anlattı...

Ünlü Yönetmen Aida Begiç, Suriyeli mülteci ve yetimlerin durumuna dikkat çekebilmek için çektiği Beni Bırakma isimli filmini Gazeteci İbrahim Baran'a anlattı. İşte o çarpıcı röportaj...

Suriye’de yaşanan iç savaş, yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının da mülteci durumuna düşmesine neden oldu. 2011’den önce ülkedeki duruma bakıldığında uluslararası kamuoyunda Beşşar Esed’in, babası Hafız Esed gibi olmayacağı, Suriye’ye daha fazla demokrasi ve özgürlüğün ikame edileceği hissiyatı oluşmaya başlamıştı. Ancak Arap Baharı’nın ülkeye sıçraması, tarihte benzerine ender rastlanan bir trajediyi kayıtlara düşürdü.

Şüphesiz yaşananlardan en çok çocuklar etkilendi. Aylan bebeğin içler acısı fotoğrafı hâlâ gözümüzün önünden gitmiyor. Elleri ve yüzü kan içerisindeki Ümran’ın bakışları, doktorun müdahale ettiği yaralı çocuğun “Amca pijamamı annem yeni almıştı. Ne olur kesme” cümlesiyle attığı çığlıklar kolay kolay unutulacak cinsten değil. Türkiye, büyük bir vefa
örneği göstererek Suriyeli mültecilere kapılarını sonuna kadar araladı. Yeni Aylan’lar, Ümran’lar olmasın diye mücadele etti. Yalnızca devlet düzeyinde değil Türk Kızılayı başta olmak üzere STK’ların yaptıkları faaliyetler de saymakla bitmiyor.

Bu STK’lardan biri, Beşir Derneği Suriyeli yetimlerle ilgili farkındalık oluşturmak adına bir film projesine start verdi. Yönetmenliğini savaş görmüş, Bosna’dan çıkıp uluslararası areneda kendini ispatlamış başarılı yönetmen Aida Begiç’in yaptığı “Beni Bırakma” Eylül’de gösterime giriyor.

Öncesinde Begiç’le bir araya geldim. Oldukça açık yüreklilikle konuşan Begiç, sorularıma samimiyetle cevap verdi ve ısrarla filmin gerçeklikten ibaret olduğunu altını çizdi…

AİDA BEGİÇ: “İNSANLAR BU FİLME GİTTİKLERİNDE KENDİLERİNİ KANDIRILMIŞ HİSSETMEYECEKLER…”
Öncelikle Müslüman bir yönetmenin böylesi güzel işler yapması önemli. Bunun için sizi tebrik ederim. Suriye’deki durum malumunuz. Mültecilerin durumu da ortada. Film çekme fikri nasıl ortaya çıktı?

“Beni Bırakma” Beşir Derneği’nin bir projesi. Suriye’li hem yetim hem de mülteci çocukların durumunu anlatmak gerçekten zordu. Ben daha önce Bosna’da yetimler ve kadınlar konularını işleyen filmler çekmiştim. Dolayısıyla bu projeye de kendimi yakın hissettim. Açıkçası konu hakkında özellikle Türkiye’deki Suriyeliler konusunda çok bir şey bilmiyordum. Araştırma geliştirme sürecinin bir parçasına dahil olmak için Gaziantep ve Şanlıurfa’ya gittim ve oralardaki durumu görme fırsatım oldu. Savaşlarda genelde yetişkinler büyük bir kriz içerisindeyken çocuklarla ve onların nasıl hissettikleriyle ilgilenemiyorlar. Tüm bunlardan çocuklar ciddi şekilde etkileniyorlar. Çocukların eğlenmeye ihtiyaçları var. Bosna’daki yetimhanelerde de çalışmalar yapıyordum. Dolayısıyla bir aşinalığım vardı. Beşir Derneği’nin Türkiye’de yaptığı çalışmalara da paralel olarak yetimlerle alakalı farkındalık oluşturmak için böyle bir film yapma fikri ortaya çıkmış oldu.

İYİ BİR FİLM İÇİN KISITLANMAMALISINIZ
İyi bir film yapabilmek için yönetmen ve yapımcının uyum içerisinde çalışması şart. Filmi çekerken yapımcılarla uyumlu çalışma imkânınız oldu mu?

Bu yalnızca hayatta bir kere olabilecek bir tecrübe oldu benim için. Bir yönetmenin de her zaman hayal edebileceği bir şey. Film çekilirken şahsi bir yatırım söz konusu olursa yönlendirme yapılabiliyor. Fakat yapımcımız, filmi çekerken bize çok açık davrandı, sonuna kadar güvendi ve bizi herhangi bir şekilde kısıtlamadı. Böylesi bir yaklaşımın filme
yansıdığını düşünüyorum. Çünkü yapmak istediklerinizi icra edemezseniz sizin filminiz değil,
başkalarının filmi ortaya çıkar.

Peki, Boşnak bir yönetmen olarak Suriyeli yetimlerle ilgili film çekmek zor olmadı mı?

Suriye’de 2011’den bu yana bir insanlık dramı yaşanıyor. Bu insanlar, başta Türkiye olmak üzere dünyanın birçok yerinde mülteci durumuna düştüler. Bu arada Türkiye’de de 15 Temmuz yaşandı. Dolayısıyla, Suriyeliler’in yaşadığı problemleri görmek, onların dünyalarına girmek adına mülteci kamplarını ziyaret ettim, onlarla aynı havayı teneffüs
etmeye çalıştım. Çocuklarla zaman geçirdim ve onlardan biri gibi olmaya gayret ettim. Kendi kendime şu soruyu sordum: “Bir yabancı olarak, mültecilerin içerisinde bulundukları durumu nasıl anlayabilirim?” Ben de çocukluğumda savaşın yıkımlarını yaşadım. Dolayısıyla onları anlamam, kendimi onlardan biriymiş gibi hissetmem zor olmadı.

ÇOCUKLARIN HİKAYESİNİ GÖZLER ÖNÜNE SERDİK
“Bırakma Beni” nasıl bir bağlam üzerine inşa edildi?

Filmi çekerken insan hayatını merkeze almaya çalıştık. Yetişkinlerin meselelerinin konuyu boğmasına izin vermedik. Çocukların hikayesini gözler önüne serdik.

Bildiğim kadarıyla “Bırakma Beni” Türkiye’de çektiğiniz ilk film. Türkiye bir yönetmen için film çekme açısından nasıl bir ülke? Filmi çekerken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Bosna’ya kıyasla inanılmaz derecede iyi. İlk olarak Türkiye’nin çok gelişmiş bir sanayisi var. Bu nedenle insan olarak, teknik olarak, mekânsal olarak tercih seçenekleri çok fazla. Filmin bir kısmını Şanlıurfa’da çektik ve Şanlıurfa halkı çok dostça davrandı. İstanbul’da mesela çarşıda pazarda, oradaki çekimleri yapmak isteseydik muhtemelen başaramazdık. Şanlıurfa’da da çarşıya ilk girdiğimizde, insanlarla karşılaştığımızda nasıl tepki vereceklerini kestiremedik ama, çay içmeye davet ettiklerinde ne kadar yardımsever olduklarına şahitlik ettik. Şanlıurfa malumunuz sınır şehri ve oraya gelen çok sayıda Suriyeli var. Dolayısıyla film için oldukça uygun bir mekandı. İnsanların dostça tavırları da kendimizi yabancı hissetmememizi sağladı.

Bosna’da savaşı yaşadınız. Kişi yaşamadığı bir şeylerden bahsederse tesiri olmaz derler. Savaş görmüş bir yönetmen olarak savaştan kaçan yetimlerin hikayesini anlatmak nasıl bir duygu?

Tecrübe ettiğiniz bir şey sizin gerçeğiniz, hakikatiniz olur. Ekibimizde farklı milletlerden zorluklar yaşamış insanlardan oluşuyor. Bu çok değerli bir şey. Dolayısıyla, yaşadığınız bir hikâyenin benzerini beyaz perdeye yansıttığınızda aslında kendi hikayenizi anlatmış oluyorsunuz. Şüphesiz bu çok önemli.

FİLM GERÇEKLİKTEN İBARET
Türkiye’de aksiyon filmleri revaçta. Aksiyon sahneleri Türkiye’de bir filmin yoğun kitlelerce izlenmesi için olmazsa olmaz koşullardan biri haline gelmiş durumda. “Bırakma Beni”de aksiyon sahneleri yok ve sanatsal bir film. Filmin izleyici kitlesi üzerinde oluşturacağı etkiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bahsettiğiniz şey, ticari sinemanın dünyaya sunduğu en önemli problemlerden biri. İzleyici “sinemaya gittiğim zaman başka insanların hayatlarındaki sıkıntıları görmek istemiyorum” diyor. Şunu açık yüreklilikle söylemeliyim: İnsanlar bu filme gittiklerinde kendilerini kandırılmış hissetmeyecekler. Ve evlerine döndüklerinde yanlarında hayatın gerçekliklerinden birini götürecekler.

Suriye’de bir insani kriz yaşanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Suriyeli mülteciler için ciddi yatırımlar yapıyor. Suriye’deki insani krizin geldiği noktayı ve Türkiye’nin konuyla ilgili yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti pek çok insana kapılarını açtı, onları kucakladı. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptı. Bu açıdan, gerçekten dünyaya örnek olacak bir tutum içerisinde. Ancak şöyle bir durum var: Türkiye’nin mülteciler konusundaki hassasiyetini diğer devletler görmüyorlar, göstermek istemiyorlar. Türkiye gerçekten önemli işler başarıyor. Mültecilerin problemleri bir gecede çözülecek gibi değil. Ancak Türkiye, yapılması gerekenin en iyisini yapmaya
çalışıyor. Mültecilerin işi de zor. Çünkü karşılanması gereken temel ihtiyaçları var. Fakat dünyanın neresinde olursa olsunlar benzeri sıkıntılarla karşılaşacaklardı. Mülteciler, buralara “savaş bittiğinde geri döneceğiz” düşüncesiyle geliyorlar. Çalıştığımız çocuklara soruyorum, “Neden Arapça konuşmaya devam ediyorsunuz?” diye. “Bir gün inşallah ülkeme döneceğim nasılsa” diye cevap veriyor. Şu an mülteci çocuklar için en önemli şey hayatta kalabilmiş olmaları. Dolayısıyla Türkiye, bu çocuklara sahip çıkarak bir milletin geleceğine de sahip çıkmış oluyor.

Son olarak, “Bırakma Beni” ile ilgili şüphesiz birtakım eleştiriler de gelecek. Şimdiden bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz?

İnsanlar bu filmde neyi görmek istiyorlar onunla karşılaşacaklar. Güzel şeyler görmek isterlerse beğenecekleri bir film izleyecekler, kötü şeyler görmek isterlerse eleştirecek şeyler bulacaklar. Benim işim, eleştirileri etraflıca dinleyerek daha iyi işler çıkarmaya çalışmak. Bazı izleyiciler berbat durumlar görmeyi bekliyor, bazıları da çok iyi sahneler görmeyi umuyor. Her ikisi de benim için önemli.

Buray ile aşk yaşamıştı! Oyuncu Ezgi Şenler çocukluk aşkıyla evleniyor Cumhurbaşkanı Erdoğan: Suriye'de çember daralıyor! Kemal Can Serveti Ne Kadar? Can Holding Şirketleri Nelerdir?
Sonraki Haber