Tebessüm... Hüzün... Tevâzû...
Hakikatine doğan Akif Emre’den bende kalacak olanlar...
Bu üçünün bir insanda ne kadar güzel durabileceğinin misâli idi.
Bu üçünün medya gibi bulaşık sektörde bir insanda kalabileceğinin ise, istisnâsı idi.
Korkum odur ki; üçünü de alıp gitti!
Kelâm sahibi idi; doğruları söylerdi.
Kalem sahibi idi; doğruları yazardı.
Kadem sahibi idi; doğru yerde dururdu.
Bugün İstanbul Fatih Camii’nden uğurlanıp, İstiklâl Şairi adaşına komşu olacak!
Belki orada; sağlığında her türlü imkân var iken el uzatmayıp “doğruları söyler de canımız sıkılır” vehmiyle onu yanında yöresinde görmek istemeyenler, bugün yokluğuna dair en güzel kelimelerle saf tutup üzüntülerini ilan ettikten sonra, en güzel yalanlarda teselli bulmak üzere kendi hayatlarına dönecekler.
Belki burada; onun şehidi olmak isteyip de şâhidi kaldığı Saraybosna’da, gıyâbi cenaze namazı ile ebediyete yolculuğunu iki kaş arası mesafeden selâmlayacağız biz de...
Üç hatırası kalacak;
Tebessüm... Hüzün... Tevâzû...
Kovaçi’de ilk şehit 13 Genç Müslüman için Aliya’nın yaptırdığı makam taşı üstüne, tebessüm ve hüzün dolu bakışlarımızla Akif Emre yazacağız!
O, şühedâya şâhit idi zîrâ...
“Bekle!” demişti bir dostu dün!
Biz de öyle bekleyeceğiz!
Çağırsın diye Leylâ!