Akıllıları tut, delileri serbest bırak

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Ankara’nın orta yerinde, TBMM’nin az yukarısında bir psikiyatri merkezi var. Çok katlı bir bina.

Dahası. Öğrencilerimin söylediğine göre, o bina da ne ki, aynı merkezin Gölbaşı civarında çok yataklı bir de hastanesi varmış.

Bulvar üzerinde olduğundan, önünden her geçişimde, arabanın içinden eğilip bir bakarım.

Çünkü o binanın çok katları, yeni toplumun en önemli simgelerinden biridir.

Size de, o binayı iyi analiz etmenizi öneririm.

CHP’den Öztürk Yılmaz mesela.

Diyelim ki “Ezan Türkçe okunmalı” çıkışını siyaset bilmezlikten yapmış olsun.

Cümle içerisinde “kepazelik” sözcüğünü geçirmesinin diplomat nezaketinden uzaklığı da bir yana.

Ve fakat. Kılıçdaroğlu’na “Beni kendisine tehdit gördüğü için” demesi,  ruhsal bir sorun.

Başka ve önemli bir sorun daha var: Yılmaz’ın siyasete hızlı girmesinin, ışık hızıyla yükselmesinin yolunu açan süreç aydınlatılmak zorunda.

Adamın CHP’den aday yapıldığı gün. “Nasıl yani” şaşkınlığından, “Konu CHP ise şaşırmak saçma”ya geçişimi hatırlıyorum.

Öztürk Yılmaz’ı disipline vermek, onun siyasetteki sürecine dahlinde rolü olanların yanlışlarını örtmeye yetmemelidir.

Durum artık, “birileri CHP Genel Merkezi’nin havalandırma sistemine gaz basıyor olmalı, içeriye her giren genel başkanlık hayali görüyor” esprisini aştı.

Siyasetin değerini artıran; emek verme, ter dökme, belirli bir sürece ihtiyaç duyma gibi etkenleri devre dışı bırakarak, ara yollardan yönetim katına ilerleyenler, onlara yol açanlar ortaya dökülmedikçe, CHP’nin 12.kata uzanan karanlık koridorları aydınlatılmadıkça, başarısızlıkları genel başkan beceriksizliğiyle açıklamak, çözümün de o genel başkanı değiştirmekle bulunacağına inanmak nafile bir uğraştır.

Diyeceğim o ki, CHP’deki tıkanıklığın nedeni ne ideolojisinin eskimişliği ne de teşkilatının tembelliğidir.

Nedenlerden birincisi, karar verici koltukları tutanların önemli bir kısmının siyaseten açıklanamayacak gerekçelerle orada olmaları, ikincisi ise hızlı yükselen arkadaşların kerameti kendilerinde bulmaya meyilli hastalıklı ruh halleridir. İlki açıklanmaya, ikincisi tedaviye muhtaçtır.

ATATÜRK NEDİR, NE DEĞİLDİR?

“Atatürk ilah değildir” diyen genç bir kadın tutuklanmış. Belli ki yüreği kin dolu.

Atatürk ilah değildir, doğru.

Ancak Atatürk’ün ne olduğu konusunda fikr-i sabiti var. Keşke hem de üniversite öğrencisi olan bu genç kadın, Atatürk’ün ne olmadığını bildiği kadar ne olduğunu da bilseydi.

Atatürk’ün ne olduğunu bilseydi;

O’nu sevmese bile saygı duyması gerektiğini bilirdi.

Atatürk’ün bırakın ilah olmayı, “Ben diktatör değilim. (…) Ben insafsızca hareket etmesini bilmem. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim” dediğini de bilirdi.

“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal, onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem, o, ben değil bizdir!” dediğini de bilirdi.

O’nun “Benim yaşamımı inceleyenler görürler ki, ben Mısır firavunları gibi kendime mezar yaptırmak için kırbaçlar altında insanları sürmedim. Uygulamak istediğim her fikri kongreler toplayarak aldığım yetkiye dayanarak uyguladım” dediğini de bilirdi.

Atatürk’ün ilah olmadığını bildiği kadar, ne olduğunu da bilseydi, O’nun “Benim kendi kuvvet ve kudretim, halkın bana gösterdiği inanç ve güvenden oluşmaktadır” dediğini de bilirdi.

Diyanet İşleri Başkanı bile Atatürk’ün ne olduğunu bilmiyor, toplumun genelinin hassasiyetini görmüyorsa, bu genç kadına bir şey demek olmaz.

Diyeceğim o ki, bu genç kadını tutuklamak yerine Diyanet İşleri Başkanıyla birlikte, Nutuk’u okuyup özetlemek koşuluyla salıverilse iyi olurdu.

EINSTEIN, EINSTEIN OLALI BÖYLE ZULÜM GÖRMEDİ

Einstein’ın başka şekilde söylediği bir sözü var: Aynı yöntemlerle farklı çözümler olmaz.

Bu sözün başka şekli de “Eski yollarla yeni sonuçlar alınamaz”dır.

CHP’de, Mersin belediye başkanlığı için Fikri Sağlar, İstemihan Talay isimleri geçince. İşte bu sözü söyledim.

Her ikisi de saygın politikacılar, kuşkusuz.

Ne var ki, dünya artık onların bildiği dünya değil.

Dünya artık deneyimin en az, enerjinin en çok talep edildiği bir yer.

Biri CHP yönetimine, seçim denen şeyin kaybetmek için değil kazanmak için yapıldığını anlatsın.

AK PARTİ KEÇİÖREN’DE OY ARTIRACAK

İşte buraya yazıyorum. AK Parti, Keçiören’de önceki seçimlerin üzerinde oy alacak.

Keçiören adayı Turgut Altınok’un ilçedeki gücünü biliyorum. Gökçek bittiğine göre Altınok geri döner diyordum, döndü.

Belediye başkanlığı döneminde, ilk kentsel dönüşümü başlatan oydu. Ama asıl halkın aklında semt pazarlarına çeki düzen vermesiyle kalmıştır.

Kendisiyle konuştum. Ağzı sıkılığıyla bilinen Turgut Bey, “Önemli olan halkın gönlüne dokunmak. Bizi de siyasette var eden bunun için çalışmamız” dedi.

YÜKSEK “İSTİRAHAT” KURUMU

Ankara Ticaret Odası, Yüksek İstişare Kurulu toplanmış. Baktım baktım baktım.

Kenara kısılmış bir kadın dışında hiç kadın yoktu.

Baktım baktım baktım, yaş ortalaması hayli yüksekti.

Toplantı ortamı, emekliler lokaline benzemiş.

Bu kuruldan istişare falan çıkmaz. Çıksa çıksa istirahat çıkar.

KATILA KATILA GÜLDÜM

Kendisini doktor ve akademisyen olarak tanıtarak kadınları dolandıran adam ilkokul mezunu çıkmış.

Yok, eğitimine gülmedim.

Doktor ve akademisyen algısının düştüğü duruma da gülmedim, buna ancak ağlanır çünkü.

“Bunu nasıl yaptın” diyen polislere “Kadınları çözmek için Freud okudum” demesine gül gül öldüm.

Sadece Freud değil, cilt cilt ansiklopedi okusan kadınları çözemezsin.

Kısacık söyleyecek olursam kadın şöyle bir şeydir;

Şiddete karşıdır ama maçoya aşıktır.

Sahiplenilmek ister ama “Neredeydin” denmesine ifrit olur.

Güzel olmak için her şeyi yapar “güzelsin” diyeni tacizle suçlar.

Kadın çözülebilecek bir varlık değildir, olduğu gibi kabullenilecek bir varlıktır.

Dolandırıcı, Freud’u nereden okudu ki?

AJDA YENGEMİN HAYALLERİ KIRILMIŞ

Ajda Pekkan yengem olur. “Süper star” bir yengem var yani.

Yengem olur çünkü, aşık olduğu adam benim eski ve yakın bir dostum. Adını yazmayalım, bilen biliyor.

Benim arkadaşım Ajda ile anıldığı günden bu yana, 70 yaş üzeri tüm kadınların idolü konumunda. 70 yaş üzeri kadınlar da hayata tutunmaya bir bahane buldular onun sayesinde.

Çünkü arkadaşım genç bir adam. Çok da yakışıklı. Çok da karizma. Çok da parası var.

Yani. 72 yaşındaki Ajda’nın istediği bir göz, Allah verdi iki göz durumu.

İşte benim Ajda yengem demiş ki, “sosyal medyadan çok ümitliydim ama olmadı maalesef. Hatta daha da vahşileşmeye başladılar.”

Yengecim bak, şöhret olma zekâsıyla, hayatta kalma zekası aynı değildir. Ümitli olunacak en son yerdir sosyal medya. Bir tımarhane düşün ve içinde hiç deli doktoru olmasın. İşte öyle bir yer orası.

Anneannem olsa sana şöyle derdi: “Bulmuşsun gül gibi adamı, hayallerin yıkılsa ne yazar..”

KURUMSAL İLETİŞİM EĞİTİMİ BAŞLIYOR

Ankara Üniversitesi, İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi olarak her güz düzenlediğimiz “Kurumsal İletişim Yönetimi Sertifika Programı” 17 Kasım’da başlıyor.

Katılımcı memnuniyetlerinin her zaman yüzde 95’in üzerinde olduğu programa katılmak isteyenler www.ilaum.ankara.edu.tr ya da www.ankusem.ankara.edu.tr adreslerinden bilgi alabilirler.

İletişim işini akademik bilgi ve sektörel pratikle birleştirerek yapmak isteyen herkesi bekliyoruz. Son başvuru 16 Kasım.

AKLIMDA KALAN

Bazen zamanlama herşeydir bilgisi: Atakule’nin açılışını 29 Ekim’e yetiştirdiler. Keşke yetiştirmeselermiş. İnsanlar büyük merakla Atakule’ye gitti. Atakule GYO Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Arpacı’ya göre bir haftada 250 bin kişi. 250 bin hayal kırıklığı. Açılış günü, dış cephedeki görkemli vitrinine rağmen Vakko bile açılmamıştı. İki mağaza açıktı, birinin de kasası devreye girmemişti. İçerisi ışıklandırma tamamlanmadığından olsa gerek, loş ve sönüktü. Yüksek beklentili insanlar dağ fare doğurmuşçasına söyleniyordu. Pazarlamada, ilk izlenim önemlidir. Atakule kötü başladı.

Tüm yazılarını göster