Aleyna Tilki'ye son uyarı: İnce bir çizgi var, dikkat etsin!

Ünlü sanatçı yaşadığı zor günleri, aldığı yeni kararları Hürriyet gazetesinden Tülay Demir'e anlattı.

İlkokulda öğretmenlerine sınav iptal ettirebilecek kadar güçlü bir sesti... Komşuların şikayet için kapılarını aşındırmasına aldırış etmeden bağıra çağıra şarkılarını söylemeye devam etti...

Janis Joplin ile içine düşen müzik aşkının peşini bırakmadı... 16’sında “TRT’yi karıştıran amatör ses” oldu. Müzik dünyasına adını altın harflerle yazdıran Zerrin Özer, ne yazık ki son dönemde sağlık sorunlarıyla manşetlerdeydi.

Ama o acı günler bitti. Şimdi karşımızda; yeni single hazırlığında, kilo vermiş, “Çok güzel olmaya karar verdim, estetik de yaptıracağım. Herkes bilsin ayaktayım” diyen bir Zerrin Özer var.

* Zerrin Hanım, tek kelimeyle muazzam bir sesiniz var. Bunu ne zaman fark ettiniz?
- Fark etmek diye bir şey yok aslında... Ben Janis Joplin dinleyerek müzikle tanıştım. 16 yaşında falandım sanırım...

* İyi ama böyle bir sesin öncesinde fark edilmemesi mümkün mü? Mesela kimse ilkokulda sesinizin ne kadar güzel olduğunu söylemedi mi size?
- Ha ilkokulda... Çok yaşa... Evet, ilkokuldayken bir öğretmenimiz vardı, derdi ki “Eğer Zerrin ‘Gamzedeyim Deva Bulmam’ı söylerse, bugün imtihan yapmam...” Allah canımı alsın böyle söylerdi. Hayret, bu nereden aklına geldi.

* Bu yeteneğin çok eskiden keşfedilmemesi imkansız çünkü... Ayrıca bir ilkokul öğrencisinin “Gamzedeyim Deva Bulmam”ı bilmesi ve söylemesi de ilginç...
- Nurlar içinde yatsın, Barış (Manço) abimden hep dinlemişimdir, sonradan da çok okudum zaten...

* Eee, okuyup sınıf arkadaşlarınızı kurtarıyor muydunuz sınavdan?
- Herkes “Ne olursun” derken mümkün değil tabii okumamak. Aklıma geldi, Türkçe öğretmenim de öyleydi, hep şarkı söylememi isterdi. İlkokul biterken düzenlenen müsamerede de bütün koro arkamdaydı, ben solist olarak sahneye çıkmıştım bak. Bunları sen hatırlattın şimdi bana, inanamıyorum.

* Ses işte... Doğal yetenek...
- Ama şimdi telefon açıyorum, karşımdaki “Buyrun beyefendi” diyor! Her zaman diyemiyorum tabii “Afedersiniz de ben beyefendi değilim, hanımefendiyim” diye.

* Anlamadım, neden o?
- E normal... Seneler geçtikçe, onca yıl şarkı okudukça, Allah kahretsin ki bir de sigara içiyorum, en kötü huyum bu, tabii kalınlaşıyor ses. Yine de Allah’a şükür.

* Şükür dilinizden düşmüyor...
- Eskiden derdim ki “Bu kadar iyi niyetliyim de niye ben böyle darbeler yiyorum, niye beni bu kadar üzüyorlar, niye benimle böyle oynuyorlar”...

* Neyeydi bu isyan?
- Mesela çelme takarlardı. Aslında benim yapacağım işi bir bakardım başkası almış, ben kalmışım. Çünkü onların arkalarında bir sürü insan vardı, ben hep tek başımaydım. Ama sevgiyi satın alamazsınız. Her şeyi alabilirsiniz, sevgiyi asla...

“TRT’Yİ KARIŞTIRAN AMATÖR SES”TİM BEN

* Bu sevgi bir anda kazanılmadı tabii... Kariyerinizin dönüm noktası kabul ettiğiniz olay neydi?
- Birdenbire bir kız çıktı, TRT’nin açtığı “Modern Folk Üçlüsü’yle Söyler misiniz” yarışmasına katıldı ve 1000 kişi arasından sıyrılıp birinci oluverdi. Bir anda karar verdim, yarışma günü evden çıkıp TRT binasına yürüyerek gittim. Yani öncesinde biyografi falan yazıp yollamamıştım. Şarkımı söyleyip bitirdim, Doğan (Canku) abi birden ayağa kalktı, “Sen daha önce nerelerdeydin” dedi. Birinciliğimden sonra dergiler “TRT’yi karıştıran amatör ses” diye haber yaptı.

* Zerrin Hanım, bu ses yurtdışında olsa ortalık yıkılırdı. Neden sınırları aşmadınız?
- Annem için olmadı, annem istemediği için yani... Yoksa Amerika hazırdı... Üstelik buradaki gibi tırnaklarımla kazımayacaktım. Her şey hazırdı dediğim gibi; Mireille Mathieu’nun aranjörü, yapımcısı... Amerika’dan, İrlanda’dan, Belçika’dan... O kadar çok ülkeden teklif geldi ki aslında... Ama annem işte, istemedi. “Hadi beraber gidelim annecim”, yok. “Ben yalnız gideyim”, katiyen olmaz!

* Gerçekten böyle bir ses daha yok... Azer Bülbül şarkısı “Duygularım Darmadağın”ı sizin yorumunuzla kaç kere dinledim bilmiyorum...
- Ama nasıl sözler... Duygularım darmadağın anlayamazsın, bendeki kalp sende olsa taşıyamazsın.

* Onun beni çok etkileyen şarkılarından biri de “Rolüm Bitmedi”...
- Ben de onu çok seviyorum. Ah canım benim, nurlar içinde yatsın. Azer Bülbül’ün bu kadar iyi şarkıcı olduğunu bilmezdim aslında... Dinledim, dedim ki bir dakika ya, ciddi ciddi blues yapıyor.

INSTAGRAM’A YAZILANLARI OKURKEN AĞLIYORUM

* Sahnede de öyleydi...
- Hiç seyretmedim, o kadar üzgünüm ki... İyi ki “Duygularım Darmadağın”ı okudum. Dinleyenler çok beğendi ama maalesef promosyonunu yapamadık fazla. E o kadar çok sanatçı var...
Gerçi sanatçı diyemeyeceğim çoğuna da, o kadar çok bu mesleği yürüten insan var ki. Sürekli klipler dönüyor. Artık bunu kartvizit olarak taşıyorlar.
Diyorlar ki “Ben albüm yapmayayım, o kadar parayı vermeyeyim, bir tane söyleyeyim, zaten bir tane şarkının üzerine yoğunlaşıyoruz”... O şarkıyı kolunun altına alıp her kanala gidiyor, öyle öyle isim oluyorlar. Sonra bir de bakmışsınız sizi beğenmiyorlar! Garip durumlar.

* Zerrin Özer’i...
- Öyle ama... Sanatçının yaşlanması diye bir şey olamaz oysa. Oscar törenlerinde tecrübeli, yaş almış, başarılı sanatçılar sahneye çıkınca salon nasıl ayağa kalkıyor. İşte sanata o kadar değer veriliyor, ama burada maalesef öyle değil.

* Yeni müzik çalışmaları ne alemde?
- Şu an en önem verdiğim şey, hazırladığım single... Çok güzel bir Şehrazat şarkısı. Hatta bu röportajdan sonra okumalar için stüdyoya gideceğim. Bir de sanırım 20-25 sanatçı, canım Yıldız Tilbe’nin güzel şarkılarını okuyoruz. Ben şarkımı seçtim. “Ama Evlisin”... Kasımdan sonra da konserler başlayacak.

BELKİ DE MAZOŞİSTİM ACIYI SEVİYORUM

* Benim en çok sevdiğim ve sizinle özdeşleştirdiğim bir başka şarkı da “Bir Gülü Sevdim”dir...
- Coşkun Sabah ve Ahmet Selçuk İlkan, çok değerli dostlarım. Benim için çok özel bir şarkıdır o da. Hayatımdaki gerçekten çok önem verdiğim biri tarafından “Lütfen bunu oku” denilmiştir. Hayatımın en mutlu dönemini anlatan şarkı belki de... Sonunda ayrılık olsa dahi... Gerçekten dünyanın en güzel duygusu aşk. Aşık olmak korkunç güzel bir şey. Ben de hep “Aşk kadınıyım” derim zaten.

HERKES HADDİNİ BİLECEK!

* Müzik sektörü anlamında sizin jenerasyonla şimdiki jenerasyonu karşılaştırmanızı istesem...
- Bizim jenerasyonda saygı her şeyden önce gelirdi. Her şey daha gizliydi. Gizli derken; olumsuz düşünceler ve rekabet gizliydi demek istiyorum. Şimdi her şey çok ortada. Bir şey ne kadar ortada olduğunda cazibesini yitiriyor. Artık müzik sektöründe düello dönemi yaşanıyor. Söz kavgası yerine müzik kavgası olsa ya... Aslında müzik kavgası da yanlış bir tanım, müzik yarışı olsun. Kavga etmekten, birbirlerine laf atarak magazin yapmaktansa güzel şarkılar yapsınlar, halk zaten iyi işi takdir edecektir.

* Yeni isimlerin özgüvenleri de çok yüksek sanki...
- Yeni sanatçı kardeşlerimi takdir ediyorum, çok güzel sesler geliyor, çok güzel projeler çıkıyor, müzik adına şeyler işler yapılıyor. Ama öyle büyük büyük konuşmalar kimsenin haddine değil, herkes haddini bilecek! Ben Zerrin Özer’im, sanata yıllarımı verdim buna rağmen büyük konuşmuyorken yeni jenerasyondaki kardeşlerime inanamıyorum.

* Aleyna Tilki için de “Ukala ve küstah” dediniz...
- Ya onu uzatmaya gerek yok aslında. Sonuçta dedim ki “Çok beğeniyorum fakat son derece küstah ve ukala. Antipatik ile sempatiklik arasında ince bir çizgi vardır, dikkat etsin antipati tarafına geçmesin”... Hepsi o kadar.

* Bu sektörde kalıcı olur mu sizce?
- İşte onu bilmiyoruz. Zaten “Oldum” diyen insan bitmiştir.
Daha ben bile olmadım çünkü onun sonu yok sonu...


ŞÜKÜR BİTTİ GİBİ

* Bu kadar hareketsizliğe rağmen epey de kilo vermişsiniz gördüğüm kadarıyla...
- Evet, spor yapıyorum. Fitness gibi değil tabii... Öncelikle belimi güçlendirecek bir fizik tedavi yapılıyor.
Ondan sonra da hocanın denetiminde spor. Ya aklıma geldi, tek sıkıntım kırıklar değildi ki, ben dengemi de kaybettim. Vertigo başladı. Elime koca sopa verdiler, içi kumla dolu, onunla yürümem lazım. Ne mümkün, normal yolda yürüyemiyorum ki. Bir o tarafa gidiyorum, bir bu tarafa. Şükür bitti gitti her şey.
Yalnız bir de şeye çok üzülüyorum, “Aaa Zerrin Hanım kalktı mı ayağa, tekerlekli sandalyede değil mi artık” diye mevzular oluyormuş... O mevzular benim işimi de baltalar. Bilinsin istiyorum, artık gayet iyiyim.

BEN ESKİDEN BİLDİĞİN DELİYDİM DELİ

* Siz çok ciddi bir sağlık sorunu yaşadınız, uzun süre tekerlekli sandalyeye mahkum oldunuz? Neler geldi başınıza?
- Ben hayvanlara aşığım. Üç tane köpeğim vardı, rottweiler, cane corso ve boxer-pitbull karışımı. Bir gece kalktım, su içmek için mutfağa gidiyorum, karanlık. Ayağım benim 60 kiloluk cane corso’ya takıldı. Meğer nereye gidiyorum diye peşimdeymiş. Çok fena düştüm.

* Ve acı dolu günler başladı...
- Yok, onun öncesi var. Bremen’de havaalanında çok kötü düşmüştüm bir kere... Sabunlu suyla yıkamış, durulamamışlar, ayağım kaydım. Ondan sonra bir kere daha düştüm. Bu üçüncüydü. Ama bu kez öyle bir düştüm ki... Yer de taş... Sabah oldu, anlatamayacağım kadar acı çekiyorum. Beni apar topar hastaneye götürdüler. Dediler ki disk parçalanmış, sinire yapışmış!

* Eyvahlar olsun...
- Hem de ne eyvah Tülay, duramıyorum, ben böyle ağrı görmedim. Gözümde yaşlar kurudu. Ağrı uzmanı Profesör Serdar Erdine çok yakın dostumdur. “Hemen gel Zerrin” dedi. Keşke ona gitseydim direkt ama kader... İlk ameliyatı olabilmek için bir hafta beklemem gerekti, çünkü Aspirin kullanıyordum, “Hemen olmaz” dediler. Ama ben bu arada ağrıdan ölüyorum. Neyse uzatmayayım, ameliyat günü geldi. Dediler ki yarına taburcusun, fıtık ameliyatı nedir ki...

* Ama...
- Ben uyandım, anormal bir ağrım var. Ameliyat öncesinden daha da fazla... Beni tekrar MR’a götürdüler, meğer parça kalmış içinde. Doktor geldi, “Zerrin Hanım kusura bakmayın, beceremedim. Yarın o parçayı alalım” dedi ve ertesi gün tekrar ameliyata girdim. Uyandım, iyi de hissediyorum kendimi. Ama bu sefer yürüme merkezinde sorun var. Neşter kırılmış, omurilikten neşteri alırlarken bütün yürüme merkezini zedelemişler. Sağ ayağımı katiyen kaldıramıyorum. Boşalıyor, kitleyemiyorum ayağımı. Neyse ablam fizyoterapist benim, Hacettepe’nin ilk mezunlarından. 1.5 sene beni tedavi etti. Her gün iki saat egzersiz.

“BİLEĞİNİZİ TEKRAR KIRMAMIZ GEREK” DEDİLER, “BEN ALMAYAYIM” DEDİM

* Ve kurtuldunuz mu?
- Nerede o günler! Bir gün yavaş yavaş yürümeye çalışırken yine düştüm. Bu sefer parmağımı ve bileğimi kırdım. Sanıyorum alçıyı da yanlış yapmışlar, yanlış kaynadı. Bak bu elimi tam kapayamıyorum, bir şey tutamıyorum artık.

* Ne olacak peki?
- “Eskiye dönmesi için tekrar kırılması gerek” dediler. “Aman ben almayayım” dedim (gülüyor). Televizyon programım vardı biliyorsun, uzun süre beni tekerlekli sandalyeyle götürdüler stüdyoya. Programı koltukta oturarak tamamlıyordum mecburen. Her hafta da bunu saygısızlık sanmasınlar diye durumu açıklayıp özür diliyordum seyirciden. Sonra baktım moda oldu!

* Program devam ediyor mu?
- Şu anda devam etmiyor ama başlayacak sanırım.

* Bu kadar da olmaz denecek şeyler yaşamışsınız.
- Çok şeyler yaşadım çok. Kaybolan bir 2.5 sene var yani, dile kolay. En son çok önemli bir hoca geldi, bir operasyon daha... Şu anda altı tane çivi var.

* Ağrınız var mı hâlâ?
- Ağrı yok, şükürler olsun.
Ama ayakta çok kalınca ameliyat yerim ağrıyor tabii.

VE SONUÇ TİCARETTEN UZAK DURMALI

Zerrin Özer’in de pek çok sanatçı gibi çocukluğundan bugüne taşıdığı en büyük özellik, sınırsız hayal gücü. Bu özelliğin doğal sonucu olarak hassas, kırılgan, duygularını çok yoğun yaşayan biri... Negatif olaylar da onu başkalarından daha fazla etkiliyor.

Bu etki, aynı şekilde aşklarını da yoğun yaşamasının sebebi.

Zerrin Özer’in üretebilmesi, mutlu olabilmesi için sınırlanmaması, kısıtlamalarla boğulmaması gerekir. Sınırsız hayal gücünün etkisinde olan kişiler, felsefe konularında ve yazarlıkta da başarılı olur.

Uzak durmaları gereken meslekler ise ticaret, yöneticilik ve bankacılıktır.

Röportaj: Tülay Demir / Hürriyet

Ayhan Bora Kaplan davada savcıyla tartıştı! İşte detaylar... Trabzonspor bir açıldı pir açıldı, evinde gol oldu yağdı! HURSAB Genel Kurulda birlik çağrısı
Sonraki Haber