Amaç "Allah iyi ama çevresi kötü!" dedirtmek mi?

İsmail Kılıçarslan: O şom ağızlarıyla yaygınlaştırmaya çalıştıkları cümle belki de tam da deizmin şu safsatasıdır: ‘Allah iyi ama çevresi kötü!’

İslami kesimde uzun süredir "Kur'an İslam'ı" ve "Hadis İslam'ı" üzerinde hararetli tartışmalar yürütülüyor.

“Kur'ân İslâm'ı” olarak tanımlanan ve sünneti, hadisleri, mezhepleri inkâr eden yaklaşıma son tepki Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan'dan geldi.

Bu yaklaşımın, "deizm"in sınırlarında gezindiğini belirten Kılıçarslan, "Efendimiz(sav)’in davranış ve sözleri, en genel anlamda örnekliği olmadan İslam’dan geriye bir ‘deizm gölgesi’ kalacağını da biliriz." diye yazdı.

İşte o köşe yazısı:

- Sahih mi?

Meseleyi konuşmaya neresinden başlasam bilemedim. En iyisi şurası: Dini ilimler konusunda zayıfın zayıfı, yetersizin yetersizi bir bilgi sahibiyim. Dolayısıyla birazdan yazacaklarımı dini ilimler penceresinden değil, sosyoloji penceresinden okursanız sevinirim.

O halde ilk cümleyi şuraya bırakayım: Efendimiz(sav)’den bize nakil eden her türlü söz ve davranışın yeri doğal olarak başımızın tam üzeridir. O(sav) öyle yaptı diye yemeğe tuzla başlarız, öyle yaptı diye çocuğumuz olunca kurban keseriz, öyle yaptı diye bir yere girerken sağ ayakla girmeye dikkat ederiz.

Efendimiz(sav)’in davranış ve sözleri, en genel anlamda örnekliği olmadan İslam’dan geriye bir ‘deizm gölgesi’ kalacağını da biliriz. Hatta belki de Efendimiz(sav)’in sünnetini ve hadislerini tartışmaya açanların, kahvehane ağzıyla lakırdı edenlerin gizli ajandası da budur. O şom ağızlarıyla yaygınlaştırmaya çalıştıkları cümle belki de tam da deizmin şu safsatasıdır: ‘Allah iyi ama çevresi kötü!’ Oysa bize vazife olan şey, Peygambersiz bir dinden Allah’a sığınmaktır.

Geçenlerde sosyal medyada bir arkadaşım (ismini hatırlayamadığım için kusura bakmasın) şunu yazdı: ‘İslam âlimlerinin geliştirdiği hadis usulünü herhangi bir Batı ülkesi ‘tarih yazım yöntemi’ olarak geliştirseydi muhtemelen bizim danalar o usulü ayakta alkışlayacaktı.’

Öyle incelmiş, sınırları öyle net çizilmiş bir usuldür ki hadis usulü, neredeyse kusursuz bir sistematik koymuştur ortaya. Sebebi ise çok basittir: Efendimiz(sav)’den söz ve davranış naklederken yapılabilecek en küçük bir hatanın vebali çok büyüktür.

Sahih, hasen, zayıf, hatta mevzu. Bunlar hadis çeşitleridir ve her bir hadis çeşidiyle nasıl amel edileceğinin, her bir hadis çeşidinden ne tür bilgiler derleneceğinin sınırları çok nettir. Üstelik bu, 1.200 küsur yıldır nettir. Mesela ‘uydurma’ yani ‘mevzu’ hadise nasıl muamele edileceği de; fıkıh bina ederken ‘zayıf’ hadislerin nasıl kullanılacağı da bellidir. Bu sınırların dışına çıkanlara nasıl muamele edileceği, onların nasıl eleştirilere tabii tutulacağı da bellidir.

Cüretimi bağışlayın; ancak her şey bu kadar belli ve netken iki büyük hataya düşülmektedir hadisler konusunda. Birincisi ve en tehlikelisi hadislere yapılan hürmetsizlik; bu büyük birikimi tahfif hatta tahrif etme çalışmalarıdır. İkincisi ise bunun tam tersi şekilde, usulü dikkate almaksızın her hadise ‘bilgi kaynağı’ muamelesi yaparak neredeyse anlaşılmaz bir din dili ortaya koyma çabasıdır. Ben, bu ikincisinin de birincisi ile neredeyse aynı kötülükte bir tavır olduğunu ve bu tavrın da hadislere hürmetsizlik anlamına geldiğini düşünüyorum.

Niye böyle düşünüyorum. Çünkü bir Sünni olmaya çabalıyorum. İki ucun arasında yeni bir varoluş alanı bulmaktır çünkü Sünnilik.

Mesela ‘tabakta kalan yemeği sıyırmak mıymış sünnet?’ sorusu ne kadar can acıtıcı ve ahmakça bir soruysa bir takım duaları bir şeylerin üzerine yazıp cennet pazarlamaya çalışmak da o kadar can acıtıcı ve ahmakçadır.

Hadi biraz derinleştireyim meseleyi. Bugün ağzını açtığında ‘1 milyon hadis mi varmış, hadi canım’ diyen adam da; gerçekten 1 milyon hadis varmış gibi davranan adam da aslında tersinden aynı karakterlerdir.

1 milyon hadis yoktur ve aslında bu iki adam tipi de 1 milyon hadis olmadığını isimlerini bildikleri gibi bilmektedirler. Ancak bu bilgi, kurmaya çabaladıkları ‘tuhaf iktidar’larına aykırı gelmektedir.

Gelin sizi Mustafa Karataş imzalı ‘Hadis Sayım Metotlarının Hadislerin Sayısına Etkisi’ isimli makalenin sonuç paragrafına götüreyim: ‘…hadislerin sayısıyla ilgili yüksek rakamlarla karşılaşıldığında, hadislerin her bir farklı varyantının ve tariklerinin de bu sayıya dâhil edildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla muhaddislere nispet edilen veya hadis eserlerinde yer alan on binlerce rivayetin, sadece birkaç bin hadisin değişik varyantları olduğu ortaya çıkmaktadır.’

Gördünüz mü? Birazcık bilgi kırıntısıyla netleşiyor değil mi mesele?

Metnen de, ravi zinciri bakımından da ‘sahih’ olan, taş gibi, kaya gibi sağlam hadisleri ve o hadislerin oluşturacağı atmosferi yaygınlaştırmak dururken hadisleri ve dolayısıyla sünneti ve dolayısıyla Efendimiz(sav)’i tartışmalı hale getirmeye çabalayan her türlü girişimin canı taa cehennemedir. Efendimiz(sav)’in mübarek sözleri üzerinden iktidar, para, menfaat devşirmeye çalışan her türlü girişimin canı taa cehennemedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve ‘sessiz makuliyeti’ temsil eden âlim ve hocalarımızın bu konuda büyük bir vebalde olduğunu belirtmem gerekir. Bıkmadan, usanmadan, ‘kınayıcının kınamasından korkmadan’ bu konulardaki gerçekleri sürekli olarak yaygınlaştırmaları boyunlarına borçtur.

Yoksa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu uyarısı için çok geç kalınacaktır: ‘Hoca olmak, ahkâm kesme yetkisini onlara vermiyor ve dolayısıyla sevgili Peygamberimiz'in sünnetini tartışma yetkisini de onlara vermiyor. Bu tartışmaları açmak aslında bir neslin ifsadı anlamındadır.’

2025 emekli maaşında sıfır zam riski Kayserispor Adana Demirspor canlı maç anlatımı, goller Rize'de Atmaca Güzellik Yarışması
Sonraki Haber