Türkiye ve dünya coronavirüs (covid-19) salgını ile hummalı bir mücadele içinde.
Her ülke önce insanlarının sağlığını düşünüyor ve ona göre tedbirler geliştirmeye uğraşıyor.
Şükür, Türkiye çok önemli adımlar attı. Virüsün Türkiye’ye hızlı girişini önledi. Bu süreç içinde sağlık altyapısını, gerekli ekipmanı ve bürokratik yapılanmayı oluşturdu.
Bu planlı organizasyon nedeniyledir ki, virüsün ABD ve Avrupa ülkelerindeki büyük yıkıcı etkileri Türkiye’de görülmüyor.
Vaka sayılarının hızlı arttığı belirtiliyor. Artabilir. Önemli olan yoğun bakım gerektiren ve entübe yani solunum cihazına bağlı durumdaki hasta sayısı. Diğerleri ayakta tedavilerle zaten sağlıklarına kısa sürede kavuşturuluyor.
Ekonomik ve sosyal yaralar oluşmaması, meydana çıkan sıkıntıların da ortadan kaldırılması için olağanüstü bir çaba var Hükümette.
İmkânlar seferber ediliyor. Önlemler alınıyor. Açık ve şeffaf bir şekilde Türkiye ve dünya kamuoyu bilgilendiriliyor.
Buraya kadar güzel. Peki, küresel bir sorunla mücadele sadece hükümetlerin görevi midir?
Böyle toplumun bütününü ilgilendiren konular olduğu zaman muhalefet partilerinin duruşu önem taşımaz mı?
Elbette önemli ama, bizde ana muhalefetin gündemi DHKP-C’li Helin Bölek…
Ölüm orucunda hayatını kaybetmiş bir militan.
İçişleri Bakanı bunu niye engellemedi diye soruyorlar… Ölüm orucuna devam edenler de varmış, bunların dediklerinin yapılması gerekiyormuş ki, ölmesinler…
Terör örgütleri gözden çıkardıkları elemanları üzerinden iki şey yaparlar.
Birincisi intihar bombacılığı, ikincisi ölüm orucuna yatırmak.
İkisinde de insan yaşamı umurlarında değildir. Öldürdükten sonra kutsarlar.
Ölüm orucunu genel olarak tutuklanmış, ceza almış elemanlarının üzerinden gerçekleştirirler.
Dertleri toplumu kendileri ile meşgul etmek ve devletlere şantaj yapmaktır.
Devletler intihar bombacılarını bulup etkisiz hale getirmek için her zaman teyakkuzdadır.
Ölüm oruçlarına müdahalede benimsenen yol ise iknadır. Burada pazarlık olmaz. Örgütlerin isteklerinin yerine getirilmesi düşünülemez bile.
CHP Milletvekili ve Grup Başkanvekili Özgür Özel, konuyu bir nevi kişisel meselesi haline getirmiş ve devleti, hükümeti suçluyor.
Sözü, “neden pazarlığa girişmediniz, örgütün istediğini yapmadınız?” demeye getiriyor…
Özgür Özel bu gidişle CHP için çok özel bir soruna dönüşecek gibi görünüyor…
Cumhuriyeti kuran parti bu kadar gerçeklerden uzak, terör örgütlerinin diliyle, militan bir tarzda siyasetle mesafe alamaz.
HDP ilişkisi üzerinden PKK’ya yakınlık, bu tür söylemler ile radikal terörist yapılanmalara ünsiyet CHP’yi bitirir ve marjinalleştirir. CHP’nin kaybı Türkiye için fayda sağlamaz.
Bu mantık kurgusu ve siyaset tarzı ile iktidara talip olunmaz. Üstelik kendi siyasal birikim ve deneyimleri ile de çelişen bir yaklaşım içinde iken…
Özgür Özel keşke açıklamalarından önce, eski bakan Hikmet Sami Türk’ü arasa, ona sorsa idi, DSP Hükümeti’nin, Rahmetli Ecevit’in aynı örgütün ölüm oruçlarını engellemek için neler yaptığını.
Cezaevlerindeki doluluğu azaltmak için fevkalade önemli bir adım atıldı. AK Parti ve MHP Ceza infaz düzenlemesi üzerinde uzlaştı.
Diğer muhalefet partileri ise işin içine gerçeklerle bağdaşmayan gerekçeler ve suçlamalar yönelterek, PKK ve FETÖ’yü de katmanın peşinde.
El insaf. Daha önceki gün PKK denilen eli kanlı örgüt Diyarbakır Kulp’ta beş insanımızı öldürdü. Fakir, odun toplamaya çıkmış köylüleri…
Bu acı ortadayken, ölenlerin naaşları soğumamışken bundan daha kötü bir gündemi olabilir mi muhalefetin?