“Askeri seçenek fazla ertelenmemeli!” SuperHaber- Özel

Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, SuperHaber’den Arzu Erdoğral’a konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran ziyareti üzerinden Ortadoğu’da planlanan oyunları konuştuğumuz Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, önemli uyarılarda da bulundu. Sofuoğlu, 2003’te Condoleezza Rice'ın açıklamaları ile başlayan sürecin geldiği noktayı anlatarak “Sayın Erdoğan’ın ve Türkiye’nin çabaları gelecekte Kürtleri, Arapları, Türkleri belki İranlıları hepsini ateşin içine atacak yangından kurtarma çabalarıdır” dedi.

HERŞEY RİCE'IN MAKALESİNDE YAZDIĞI O SÜRECİN BİR PARÇASI

-Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran ziyareti üzerinden gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu süreci 2003’teki Condoleezza Rice'ın açıklamalarına kadar götürmek mümkün. Condoleezza Rice bilindiği gibi Washington Post’daki makalesinde 22 ülkenin sınırları, liderleri, haritaları değişecek diye Transforming the Middle East adlı makalesinde bunları belirtmişti. Uluslararası kamuoyu ve başta Türkiye kamuoyu ne yazık ki 2011’de Kuzey Afrika’dan başlayınca Arap baharı diye tanımlamıştı. Yanlış bir tanımlamaydı bu. Arap baharı diye bir şey yoktu. O zaman Arap baharı diye tanımlayacaksak Amerika’dakine de Kuzey Amerika baharı demek gerekirdi Venezzuella’daki oluşumlara… Orta Asya’dakilere de Orta Asya baharı demek gerekirdi. Halbuki hepsine farklı isimlendirmeler yok kadife devrim, yok turuncu devrim aslında hepsi 2003’te Transforming the Middle East adlı Condoleezza Rice'ın makalesinde yazdığı o sürecin bir parçasıydı. Yani devletleri bölmek küçük yapılara ayırmak ve daha yönetilebilir kılmak idi. Bu süreç geldi Suriye’ye bizim sınırlarımıza kadar dayandı. Biz aslında masanın iki tarafında bulunduk. Hani tabiri caiz ise bir Amerika tarafında bulunduk yani batı tarafında bulunduk. Batı’nın iyi niyetli olmadığını gördük. Batıyla birlikte hareket ettik. NATO ile birlikte hareket ettik. Libya krizinde Libya’nın yanında ne yazık ki yer almadık, bağımsız ülkelerin iç işlerini karıştırmalarına iyi niyetle güzel sonuçlar alınacak gibi beklentiler ile ….. Hiçbir şekilde güzel sonuçlar alınmadı. Kaddafi devrildi. Hala Libya fiilen üçe parçalanmış durumda. Aynısı Irak’ta aynısı Suriye’de olacaktı. Hala Irak ve Suriye’de fiili yapı ne yazık ki devam ediyor fiili bölünmüş yapı resmi olmasa bile. Bu ne zaman ve nasıl resmiyete kavuşturulacak belirsizliğini koruyor. Çünkü batı bu süreci sürdürmeye devam ediyor. Bölgeleri parçalamaya yeni yeni devletler üretmeye özelikle Suriye’de başta PYD olmak üzere bir devlet yapılandırması oluşturmaya devam ediyor. Kuzey Irakta da bir Kürdistan oluşturmaya devam ediyor. Özgür ülkelerin sınırlarına saygılı bir şekilde davranmıyor.

TÜRKİYE AVRASYACILAR BLOĞUNA GEÇTİ

-Türkiye açısından biraz daha açacak olursak…

Türkiye artık masanın diğer tarafına geçti. Batılı ülkelerin saygılı davranmadıklarını gördükten sonra tabiri caiz ise Atlantikçiler bloğundan Avrasyacılar bloğuna geçti diye bir ifade kullanılabilir. Bu keskin bir geçiş olarak da tanımlanamaz tabi ki. Şimdi burada neden Türkiye Avrasyacılar bloğuna daha fazla yakınlaştı? Çünkü burada saygılı bir tutum yok. Devletlerin sınırları değiştiriliyor. Sayın Başbakan Binali Yıldırım’ın Başbakanlığa geliş sürecinde söylediği bir cümleyi burada kullanmak yerinde olur. “Dostlukları artıracağız düşmanlıkları azaltacağız.” Türkiye bölgesiyle vaktiyle sorunlar yaşadığı ülkeler ile yeniden iyi ilişkiler kurmaya başladı. Eskiden niye iyi ilişkiler kurmadı şimdi niye iyi ilişki kuruyor? sorusuna da devletlerin size karşı tutumuna karşı adım atıyorsunuz. Tabi ki tedbirli davrandığınız da oluyor. Bunları bütünüyle çözünceye kadar haliyle zaman geçmiş oluyor. Bu anlamda uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluklar kalıcı düşmanlıklar olmaz felsefesini sürdürüyorsunuz. İlişkilerin kalıcı düşmanlık şeklinde sürdüğünü görünce haliyle ilişkileri kendi çıkarlarınız çerçevesinde yeniden belirlemiş oluyorsunuz. Türkiye bu anlamda böyle bir tercih yaptı. Batılı ülkelerin Türkiye’nin sınırlarına saygılı davranmadığını Türkiye’nin önceliklerine saygılı bir tutum almadıklarını gördükten sonra Türkiye ona göre vaziyet aldı. Amerika’yı defalarca uyardı PYD’ye silah desteğinde bulunma, terör örgütlerini destekleme diye. DAEŞ’İ destekleyen Amerika, PYD’yi destekleyen Amerika bu tutumlarından hiçbir şekilde geri adım atmadı. Hatta en son Savunma Bakanı Nurettin Canikli bundan sonra uyarıda bulunmayacağız diye birazcık daha keskin açıklama yapmak zorunda kaldı. Dolayısıyla biz artık İran ile Rusya ile Irak ile yakınlaşmayı görüyoruz ki bu Türkiye’nin dış ilişkilerinin kendisini mecbur bıraktığı bir süreçtir. Siz batılı devletler ile ilişkilerinizi sürdürürseniz, bu sürdürmeyin bundan sonra kesin olarak bitirin manasına tabi ki gelmez ama Fırat Kalkanı operasyonunu yapmasaydık bizim Suriye sınırımız kapatılacaktı. Irak’ta ki referanduma sessiz kalsaydık ki Türkiye henüz nihai adımlarını atmadı askeri seçenek dahi masada olması gerekir ve nihai adımlar beklenmektedir.

SÜVEYŞ KANALINA KADAR KARA BAĞLANTIMIZ KESİLİRDİ!

-Gelişmelere sessiz kalınması elbette düşünülemezdi…

Bunlara sessiz kalınsaydı bizim güneyimiz İslam dünyasıyla Arap dünyasıyla Süveyş kanalına kadar kara bağlantımız kesilmiş olacaktı. Belki de bizim üzerimizden geçen enerji hatları bu kurulan terör yapısı üzerinden Akdeniz’e ulaştırılacaktı. Yani bizim hem siyasi egemenliğimizi hem iktisadi çıkarlarımızı tehdit eden bir tutumdu. Türkiye başka türlü adım atamadı. Mecbur bu adımları atmak zorunda kaldı. Bir de bölgenin mecburiyetleri var. Ne yazık ki Şii-Sünni çatışması, Türk-Kürt-Arap çatışması sürekli kaşınılan sürekli masaya getirilen çatışma alanlarıydı. Türkiye’nin yavaş yavaş bunları azalttığını görüyoruz. İran Türkiye biraz kuzeyde olmasına rağmen Rusya bölgede birbirlerinin çıkarlarına birbirlerinin egemenliklerine saygılı durdukları ölçüde bölgede barışı bunlar sağlayacaktır. Türkiye’nin bu adımları da Sayın Cumhurbaşkanı’nın İran’a gidişi, Sayın Genelkurmay Başkanı’nın İran da oluşu ümit verici adımlardır.

ASKERİ SEÇENEK ÇOK DA FAZLA ERTELENMEMELİDİR

-Bu neyi gösteriyor?

Türkiye Kuzey Irak’taki bu yapılanmaya asla müsaade etmeyecektir. Masada askeri seçenekte vardır hatta olmalıdır. Askeri seçenek çok da fazla ertelenmemelidir. Neden? Çünkü belli! Bundan sonraki süreçte referandum bağımsızlığa giderse Türkiye’de de yarın böyle bir bağımsızlık sürecinin işletileceği çok açıktır.

Türkiye’de şu şekilde tartışmalar görüyorum; “5-6 milyonluk Kuzey Irak referandum yapacak bağımsız olacak da 80 milyonluk Türkiye’den toprak mı koparacak yani! Bu kadar saçma sapan düşünce olur mu?” diye ifadeler görüyorum. 1821’de Mora ayaklanmasıyla Yunanistan kurulduğunda belki milyonlar ile ifade edilmeyecek nüfusu vardı Yunanistan’ın! Ne yaptı Yunanistan biliyor musunuz? Bütün Ege adalarını elimizden aldı! Başka ne yaptı? Anadolu’ya çıktı Kızılcahamam’a kadar geldi! Biz bu filmi tarihte gördük. Aynı şekilde Sırbistan. Küçücük bir yapı Belgrad’ı içine alan özerk bir yapı. Daha sonra Niş’i de alarak Boşnakların bulunduğu toprakları da alarak Yeni Pazar Sancak dediğimiz bölgeyi de alarak büyük Sırbistan’a ulaştı. İlk başta bu Sırbistan da küçük bir Sırbistan’dı. Yunanistan da öyleydi. Şerif Hüseyin emirliğini ilan ettiğinde küçücük bir yapıydı. Ne oldu? Bütün Mezopotamya topraklarını bizden kopardılar. Biz tarihte “ya bunlar bizden çok küçük, bizden toprak koparamazlar” şeklindeki açıklamalar ne yazık ki tarihten ders alınmayan açıklamalardır. Ne yazık ki tehlikenin görülmediği açıklamalardır. Şöyle düşünmek gerekir. Bu Kürdistan mı bizden toprak koparacak denildiğinde bende şunu söylerim o zaman; O Yunanistan mı sizden toprak kopardı? Hayır! İngiliz destekli Yunanistan! Yarın yine Amerika’nın binlerce tır silah göndererek desteklediği Kürdistan gelip sizden toprak kopartacak. Sizin içişlerinizdeki PKK vari yapılanmalar kendi Türkiye sınırı içindeki yapılanmalar silah desteği ile artırılacak. Şu halde tabi ki sizden toprak koparamazlar. Kuzey Iraktaki konjonktür nasıl oluşturulduysa nasıl müsait hale getirildiyse sizin ülkenizden toprak koparmalarda aynı şekilde müsait hale getirilecek. Bunların akıllarından zoru yok şu halde sizden toprak koparmaya tabi ki çalışmazlar. Gezi Parkı gibi Hendek operasyonları gibi yeni yeni terörize unsurlar terörize faaliyetler oluştururlar, güneyden de onları saldırtırlar bu şekilde sizden toprak kopartırlar tarihte olduğu gibi. Dolayısıyla Türkiye’nin süratlice müsaade etmemesi müdahale etmesi gerekir. Bu Barzani küçücük askeri yapısıyla karşımıza çıkmayacak. Uluslararası yapıyla karşımıza çıkacaklar. Bugün Amerika’nın yaptığı gibi binlerce tır silah gönderiyor aynısı hatta daha fazlası olacak. Türkiye’de iç karışıklık çıkartılacak, istikrarsızlık çıkartılacak ve bu bölgeler bizden teker teker kopartılacaktır. Bunun asla hafife alınmaması gerekir. Sayın Erdoğan’ın bölge ülkelerinin enerjisini de katarak bölge ülkeleriyle çıkarlarınız örtüşüyorsa onların enerjisini kullanırsınız. Tıpkı Amerika’nın yaptığı gibi. Amerika dünyanın süper gücü olarak bilinir. DAEŞ denilen kendi ürettiği terör örgütüne 65 ülkeli koalisyonla saldırıyor. Amerika’nın gücü yok mu DAEŞ ile uğraşmaya? Var. Niye başka ülkelerinde enerjisini katıyor ve ayrıca meşruiyeti de sağlamış oluyor böylece. Türkiye’nin hem İran ile hem Irak ile kurmuş olduğu bu yapı hem Türkiye’nin meşruiyetini hem de enerjisini kazandıracaktır.

İSRAİL’İN DESTEĞİNDEN KORKULMALIDIR

-Sonuç olarak neler söylersiniz?

Burada Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumuna karşı çıkmak Kürtlerin devleti olmasın şeklinde bir yaklaşım değildir. Barzani’nin oldu bittisidir. Burada kurulan bir Kürdistan devletine hiçbir Kürt kardeşim asla razı olmamalı. Başta kendileri karşı çıkmalı. Çünkü bölge ateşe atılacak. Önce Müslüman Kürtler ölecek daha sonra Müslüman Türkler, Müslüman Araplar. Biz bu filmi defalarca gördük. Sana asla Kürdistan kurdurmayacaklar. Kimler sadece biz değil batılılar da kurdurmayacak. Nasıl Arnavutlara kurdurmadılarsa nasıl Araplara kurdurmadılarsa… Onlara büyük Arnavutluk vaat ettiler, büyük Arabistan vaat ettiler. 1912’den beri bu vaatler var. 2017’deyiz. Nerede büyük Arnavutluk nerde büyük Arabistan! Büyük Kürdistan da olmayacak. Dört tane Kürt devleti olacak bunlar birbirleriyle çatışacak. Bugün Arapların birbirleriyle çatıştığı gibi. En azından Müslüman Kürt kardeşlerimiz şunu görebilirler. Benim yanımda beni destekleyen İsrail var. Bundan korkmalılar. Bakın Kuran-ı Kerim’de lanetli tek kavim İsrail’dir! Müslüman bir kürdün şunu söylemesi lazım; Kuran-ı Kerim’in tek bir ayetini reddederseniz Müslümanlıktan çıkarsınız kafir olursunuz. Bunların lanetli kavim olduğu Kuran-ı Kerim’de yazıl mı yazılı. Peygamber katili olduğu yazıl mı yazılı. Sen Allah’ın lanetlediği bir kavimle peygamber katili bir kavimle nasıl bir araya gelebilirsin. Bu nasıl Müslümanlıktır. Kuran-ı Kerim’in bu emrine burada uymuyorsun sen. Kendini ve halkını ateşe atıyorsun. Dolayısıyla Sayın Erdoğan’ın ve Türkiye’nin çabaları gelecekte Kürtleri, Arapları, Türkleri belki İranlıları hepsini ateşin içine atacak bu yangından kurtarma çabalarıdır. Kürtler bizim kardeşlerimizdir. Hiçbirinin devleti olmasın savaşı içerisinde asla değiliz. Hepimizin devletidir Türkiye. Belki Kürtler mağduriyetler yaşamıştır. Birlikte bunları gidermeye çalışırız. Kürtlerin yaşadığı mağduriyeti Türkiye’de o sırada Türkiye’yi yönetenlerin tercihleri sebebiyle Kürt olmayanlarda yaşadı. Türk olanlarda yaşadı. Başörtüsü zulmünü Kürt, Türk hepsi yaşadı. Türkiye hem Türk devletidir hem Kürt devletidir hem Arap devletidir. Mesele buradaki Müslüman Kürt kardeşlerimizi İsrail’in kucağından almak onları yarın ateşe atacak bir yapının önünü kesmektir. Yoksa Kürtlerin gelecekte kazanımlarını engellemek filan değildir.

Haftanın ilk takım oyunu! MasterChef'te dokunulmazlık kimin olacak? Bakan Uraloğlu'ndan sosyal medya mesajı: Herkes haddini bilsin! ABD’li Senatör Graham’dan tehdit: “Ekonominizi mahvedeceğiz”
Sonraki Haber