Bundan tam 83 yıl önce ABD’nin Türkiye sefiri Atatürk’ün ölümünün öğrenilmesi sonrasında umumi manzarayı şu suretle ülkesine rapor etmişti:
Atatürk'ün, yakalandığı karaciğer sirozunun önce plörezi sonrasında ise ödem ile komplike hale gelmesi neticesi, Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleşen ölümü, kaçınılmaz olarak uzun süredir beklenmekte idiyse de, halk nezdinde, samimiyet, kendiliğindenlik ve ölçüsü itibarıyla Türk tarihinde eşine az rastlanır bir yas ve kedere neden oldu.
Hükümetin işleyişi üzerindeki etkisi ise onun ölümü sonrasında korkulabilecek türden herhangi bir düzensizlik ve belirsizliğe sebebiyet vermedi.
Ülkede büyük şefin ölüm haberi duyulur duyulmaz tüm işler durdu, işyerleri ve dükkanlar gönüllü olarak kapatıldı; çoğu açıktan açığa ağlayan kederli insan kalabalığı, saatlerce amaçsız bir şekilde bir aşağı bir yukarı sokaklarda yürüdü. İstanbul'da cenazenin bulunduğu Dolmabahçe Sarayı, 10 Kasım sabahı başlayan ve her gün devam eden toplumsal suretteki yasın tezahürlerine sahne oldu.
On Kasım sabahı ayın zamanda İstanbul Üniversitesi öğrencileri bir araya geldi ve bir sessizlik döneminin ardından anlamlı ve dokunaklı hitabelerden sonra, Saray'da bir gösterim yaparak ve cenazeye toplu halde Ankara'ya kadar eşlik ederek üzüntülerini göstermelerine izin verilmesi istendi.
Bu talepler kabul edilmese de öğrencilerin 13 Kasım'da Taksim Meydanı'nda toplanmasına müsaade olundu.
Cumhuriyet Anıtı'na çelenk koyan öğrenciler seçilen konuşmacılar ile yeniden Büyük Vefat’ın anısını yaşattıktan sonra İstiklal Marşı'nı söyleyip şu andı tekrarladılar:
Türkiye gençliğini temsil eden bizler, Büyük Anıt'ın önünde dua ediyoruz. İhtişamımız, gençliğimiz, namusumuz, Türkçülüğümüz adına, Atatürk'ün miras bıraktığı eşsiz mirasına, Cumhuriyetine, İnkılabına ve güçlü rejimine daima sadık kalacağımıza; vatan için canımızı, vatanın bağımsızlığı için kanımızı vermeye yemin ederiz.
Yetkililer, ruh hallerini çok heyecanlı ve gereğinden fazla tahrik edilmesi halinde taşmaya meyyal olarak gördükleri öğrencilerin zarar görmelerini önlemek adına her türlü önlemi aldı.
Türkiye'nin diğer yerlerinde olduğu gibi Ankara'da da halk, on Kasım akşamı hoparlörlerin önünde toplandı. Kafelerde, restoranlarda, otellerde ve yakınlardaki sokaklarda ve halka açık parklarda, sessiz kalabalıklar saygıyla Atatürk'ün hayatının resitalini dinliyordu. Omuz omuza, özgürce akan gözyaşlarıyla, erkekler, kadınlar ve çocuklar, askerler, polisler ve dilenciler, Atatürk'ün Türkiye'sinin tüm unsurları, saatlerce ya ayakta ya da oturmuş bir halde, adım adım Büyük Vefat’ın hayat hikayelerini takip etti.
11 Kasım günü saat 11:00'de TBMM, Cumhurbaşkanı'nın ölümünün resmi bildirimi konusunu ele almak ve Türkiye Anayasası'nın 33. maddesi uyarınca halefinin süratle seçilmesini başlatmak üzere olağanüstü oturumla toplandı.
Başkan o kadar derinden etkilenmişti ki, konuşmasında kelimeleri ancak güçlükle telaffuz edebildi ve toplanan milletvekilleri duygularını dizginleyemedi.
Üç dakika süren anma saygı duruşunda, Meclis’in sessizliği hıçkırıklarla bozuldu.
Türkiye halkının şu anda gösterdiği duygu derinliği, Atatürk'ün kişiliğinin, etkisinin ve öğretilerinin bireyi günlük yaşamında ve düşüncelerinde ne derece etkilediğini, başka hiçbir şeyin yapamayacağı şekilde ortaya koymaktadır.
Sütunlarını fazlası ile coşkuyla doldurmaya genellikle çok meyilli olan Türk basınının, bu vesileyle, öyle görünmektedir ki, arz etmeye çalıştığı duygularını ifade etmek için geleneksel tarzı uygun bulmadığını belirtmek de ilginç olacaktır.
Cenaze için düzenlenecek devlet töreni ile alakalı henüz resmi bir açıklama yapılmamış olmakla birlikte, cenazenin büyük ihtimalle 21 Kasım'da kaldırılacağı, Dolmabahçe Sarayı'ndan top arabasıyla Sarayburnu'na getirileceği ve buradan YAVUZ kruvazörüne alınarak Derince'ye götürüleceği öğrenildi. İzmit Körfezi'nde, oradan da özel trenle, tüm ara istasyonlarda duraklayarak, Ankara'ya hareket edecektir.