Ayasofya Yayınları birbirinden değerli kitaplarını tanıttı
Ayasofya Yayınları birbirinden önemli kitaplarını açıkladı. Piyasaya çıkan kitaplar, İstanbul ve Türk kültürü ile ilgili bilgiler içeriyor. İşte o kitaplar...
İSTANBUL’UN İT EFENDİLERİ (METİN HÜLAGÜ)
Öncelikle itin bir hayvan olduğunu ve doğrudan veya dolaylı bir surette kendilerine hakaret edilmemesi veya hakarete vasıta kılınmaması gerektiği fark edilmelidir. Fertlerin bütün hayvanlara karşı olduğu gibi itlerin varlığına, hayatlarına, yaşam tarzları ve soylarına karşı da sorumluluk duyması anlamında it şuuru, köpek şuuru sahibi olmaları lazım değil, bilakis elzemdir. Çalışmada it kelimesinin sıklıkla kullanılmasının toplumun belli kesimleri tarafından aşağılanan, ezilen ve öldürülen sokak köpeklerine karşı müspet yönde ilgi uyandırması arzulanan temel maksattır. Köpeklere zarar vermek bir tarafa, kendilerine selam vermeden geçilmemesi ise en ideal beklentidir. Unutmamak gerekir ki, çok değil, yakın bir geçmişte, İstanbul’un en azılı itlerinin yaşadığı Eyüp semtinde itlere, bir nezaket kuralı olarak, it değil, İt Efendi denirdi. Müsaade edelim de İt Efendiler de sınırlı dünya hayatımızın bir parçasını oluştursunlar. Onlar da Allah’ın yarattığı bu güzel dünyanın ve tabii ki İstanbul’un özellik ve
güzelliklerinden, havası ve suyundan bol bol istifade etsinler. Müsaade etsek neyimiz eksilir! Emin olun eksilen sadece ve sadece gurur ve kibrimiz olur. Bilakis ruh yüceliğimiz, vicdani enginliğimiz, rahmet, merhamet ve şefkat cephemiz derinleşir, zenginleşir, güzelleşir ve erdem ve faziletlerimiz asumana erişir.
İSTANBUL SOKAK KÖPEKLERİ VE OSMANLI PADİŞAHLARI (METİN HÜLAGÜ)
İstanbul Sokak Köpeklerinin tarihi devamlılığı noktasında bazı araştırmacılar tarafından bir kesintiden söz edilir. Bu fikirde olan yazarlara göre Bizans dönemi İstanbul itleri ile Osmanlı dönemi İstanbul itleri arasında, itler bakımından olduğu gibi itlerin varlık nedenleri bakımından da, farklılık vardı. Sözüm ona yazarlara göre, her halükarda Bizans’ın Constantinople’ündeki itler, Osmanlı’nın İstanbul’undaki itlerden mukayese kabul etmeyecek derecede üstündü. Osmanlı İstanbul’undaki itler fakir ve hakir yaratıklarken Bizans Constantinople’ündeki itler anlı, şanlı, bakımlı ve saraylı türden aristokrat itlerdi. Nasıl ki şehrin adı daha evvelce Constantinople iken kutlu komutan ve sultan Fatih Sultan Mehmet’in fethi sonrası İstanbul olmuşsa şehrin itleri de şehrin eski ve yeni isimleri arasındaki fark kadar ciddi bir değişime uğramıştı. Hal böyle olsa da İstanbul’daki itlerin itlaf edilmeleri düşüncesi, şehrin el değiştirmesine ve ifade edilen “itseldeğişim”e rağmen bir miras olarak Bizans’tan Osmanlı Devleti’ne intikal etmiş gözükmektedir. Zira Birinci Andronicos’un saltanatı sırasında (1183-1185), veba hastalığının yayılmasından korkulduğu için Bizans Constantinople’ündeki o anlı şanlı ve saraylı aristokrat itlerinin bütünüyle boğazlanmaları emredilmişti. Eğer hakikaten de belirtildiği gibi Birinci Andronicos zamanında köpek katli yaşandıysa Osmanlı döneminde İstanbul’da yaşayan itlerin mazileri hakkında söylenenlerin doğruluğu “belki düşünülebilir” hale gelmektedir. Ve fakat o takdirde Bizans itlerinin iddia edildiği gibi aristokrat itler olmadığı, dolaylı bir surette de olsa, ispat edilmiş bir hal alır.
İTTİHATÇI İDARE VE İSTANBUL SOKAK KÖPEKLERİNİN TARİHİ (METİN HÜLAGÜ)
İstanbul itlerine yaklaşım çok önemliydi. Onlara karşı oldukça basit, değersiz ve hatta iğrenç yaklaşımlar sergilendiği gibi onlardan ders alabilmek de mümkündü. Ancak onlardaki mevcut cevherleri görebilmek biraz idrak, biraz ilgi ve pek tabii ki, biraz da nasip meselesiydi.
İttihatçıların takip ettiği kimseler ile İttihatçıları takip edenlerin ise bu noktada nasipleri galiba hemen hemen hiç yok gibiydi. Tivoli Tiyatrosu’ndaki İspanyol piyanist Senor Westony, Box of Ivories’de zeki bir sanatçıdan beklenilenden çok daha fazlası bir durum sergilemişti. O aynı zamanda üretken bir besteciydi. İnanılmaz derecede hızlı iş çıkarabilen Westony, görünüşte en önemsiz unsurlardan fikirler edinebiliyor ve mizahi ya da gayet ciddi içerikli temalar seçerek üzerlerinde çalışıyordu. Örneğin, bir bebeğin ağlaması ona tuhaf bir surette sayılar temasını hatırlatabilmişti. Yahut İstanbul’un sayısız mevcudiyetteki itlerinin kavga ve çatışması ona neredeyse insanın kıllarını diken diken eden bir fantezinin korku güdüsünü hissettirebilmişti.
TÜRK KÜLTÜRÜNDE İSTANBUL SOKAK KÖPEKLERİ (METİN HÜLAGÜ)
Bir köpek sizden hoşlanmıyorsa ya vicdanınız kirlidir yahut düşünceniz, bundan kesinlikle emin olun. Muhakkak ki onları, en azından isimlerini, hakaret unsuru olarak kullanmak suretiyle, incitmiş olmalısınız… Oysaki köpekler masumdur. Köpekler saftır. Köpekler ruhen ve zihnen temizdir. Köpekler, adlarını ulu orta kötü söz ve kelimelerle andığımız ve telaffuz ettiğimiz köpekler... Tüm masumiyet ve saflıklarına rağmen haksız yere haklarına girdiğimiz köpekler acep bir gün burada veya yarınki gün öteki tarafta bizden haklarını isterler mi ola! Ne deriz isterlerse, ne veririz ısrar ederlerse! Gerçek sevgi ve sadakati görmek ve tatmak isterseniz köpeklere, çok değil, azıcık ilgi gösterin.
ARAP İZZET PAŞA (METİN HÜLAGÜ)
Arap İzzet Paşa Sultan II. Abdülhamid iktidarının ikinci yarısında Yıldız Sarayı’na dahil olan Şamlı bir bürokrattır. Ancak Arap İzzet Paşa sıradan bir şahsiyet değil, oldukça ilginç ve bir o kadar da tartışmalı bir isimdir. O, Sultan II. Abdülhamid dönemi, İttihat ve Terakki Cemiyeti ve idaresi, diplomasi, Suriye tarihi, hilafet ve islamcılık siyaseti, Arap milliyetçiliği, Arap dernek ve cemiyetleri, basın hayatı, karikatür sanatı, yolsuzluk ve rüşvet illeti, istihbarat
teşkilatı, telgraf, demiryolu, tramvay, elektrik, sinema, maddi zenginlik, ticaret ve daha birçok konu ve alanla yakından ilgili biridir. Diğer bir ifade ile Arap İzzet Paşa, son dönem Osmanlı tarihinin şekillenmesinde yeri ve emeği bulunan, şahsiyeti ve yaptıkları yakinen bilinmeden yakın dönem Türk tarihinin anlaşılması eksik kalacak olan bir hüviyete sahiptir