Önceki gün bazı CHP’liler HDP’nin olası bir Hükümette bakanlık verilerek yer alabileceğini söylediler.
Üstelik bunu söyleyenlerden birisi emekli bir asker ve terörle mücadele içinde yer aldığını aktaran bir isim.
HDP hakkında kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından işlem başlatılmış bir yapı.
PKK terör örgütü ile ilişkisini saklamayan hatta bunu öne çıkaran yönetici ve mensuplarıyla kamuoyu tarafından tepki toplayan bir organizasyon.
Özellikle siyasi parti demiyorum, diyemiyorum, çünkü çağdaş anlamda böylesi bir yapı herhangi bir batı ülkesinde olsa saniye yaşatılmaz, derhal kapatılır ve tüm yöneticileri cezalandırılır. Bizde bu konuda yeterli bir kararlılık yok. Üstüne bir de kendilerine vatansever, ulusalcı diyen adamlarca gerçek bir siyasi parti gibi takdim edilmek isteniyor.
İktidar hırsı gözleri bu denli kör edebilir mi?
Bu nasıl bir aymazlıktır.
Teröre yönelik operasyonlarda şehit ve gaziler verilirken, emekli asker bir siyasetçinin böylesi görüşleri dillendirmesi doğru mu?
İktidarın gitmesini isteyebilir. Memnun olmayan kitleleri kendileriyle birlikte olmaya çağırabilir. Ancak teröre bulaşmış, şimdi ise yasalar tarafından yakasına yapışılmış bir yapıyı oksijen çadırına alıp, nefes olmak doğru mu?
CHP içinde bazıları ne yazık ki son yıllarda bunu hep yapıyor.
Geçtiğimiz günlerde de bir şakiyi aklamaya çalıştılar. Vatan haini Seyit Rıza’yı ortadan kaldıran, vatana ve millete yönelik muzır faaliyetlerini sona erdiren sadece CHP’nin değil aynı zamanda bu devletin kurucusu Atatürk’le hesaplaştıklarını örtülü bir şekilde ifadeye cüret ettiler.
Herkes yıkılsa, bütün siyasi yapılar yalpalasa yalpalamaması gereken CHP öyle bir yerde ki, yedek HDP gibi davranıyor…
CHP’yi bu hale getirenler elbette bir gün millet karşısında utanacaklar…
Siyasi partilerin iktidar olmak için türlü yollar denemelerini anlamak mümkündür. Bu nedenle eleştirilerimde ölçülü olmaya çalışırım. İktidar ve muhalefet partilerinden bahsederken hem kurumsal kimliklerine hem de öne çıkan şahsiyetlerine yönelik hep saygılı ifadeler kullanmak isterim.
Mamafih Cumhuriyet’e, ülkemizin bölünmez bütünlüğüne, aziz milletimize ve Atatürk’e yönelik saygısızlıkları görünce bu tavrı muhafaza mümkün olmaz.
Hiçbir güce erişmek için bu değerlerin yok edilmesine göz yumamayız.
Bir başka saygısızlık ve had aşımı ise Türkiye’nin Filistin politikasına yönelik olarak ABD Dışişlerinin takındığı tavırdır.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na yönelik olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “antisemit” iddialarını kınıyor, tel ’in ediyorum.
Bu ülkenin değil Cumhurbaşkanı, hiçbir insanı antisemit olmaz. Hristiyan dünyası Yahudilere yaşam hakkı vermezken kucak açan, gemiler gönderip onları dinlerini, inançlarını yaşayacakları bir iklime kavuşturan Osmanlı Devleti idi.
Batı daha geçen yüzyıl içinde Yahudileri gaz odalarına yollarken onları kurtarmak için olağanüstü çabalara giren de Türkiye Cumhuriyeti idi.
Bizler geçmişten günümüzde Yahudi toplumu ile kardeşçe yaşayıp ve varlığı da yokluğu da paylaşarak bu günlere geldik. Hep dost olduk ve hiç düşman olmadık. Hep böyle kalacak.
Sorunu görmek ve göstermek istemeyenler konuyu saptırır.
ABD ve Batı olup biteni sadece görmezden gelmiyor, çarpıtıyor…
İsrail’in yayılmacı politikaları, Netenyahu’nun Filistinlilere yönelik yok etme girişimleri elbette ki içinde insanlık taşıyan herkesi rahatsız etmektedir.
Her vicdan sahibi bu konuda tepki göstermektedir.
Tepkilerin önemli bir bölümü Yahudi toplumunun içinden de gelmektedir. Onlar da antisemit mi?
İnsanlık kalıcı bir barış için çaba göstermek ve bu saldırganlığı önlemekle yükümlüdür.
Yükümlülüğünü yerine getirmeyen ABD’nin sorumsuz politikalarını perdelemek için Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik tavrı asla kabullenilemez.
Türklerden Yahudi düşmanı çıkmaz.
Türklerden başka inançlara ve ırklara yönelik düşmanlık da çıkmaz.
Bu türden vahşilikler hep Batı ile ilintilidir. ABD ve batı ülkeleri aynaya bakmalıdır.