Ne yazdığını ilk kez açıkladı
15 Temmuz hain darbe girişiminde ağabeyi şehit olan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, o gece yaşadıklarına ilişkin Sabah'tan Kenan Kıran'a konuştu. Bakan Varank, dershane sürecinden 15 Temmuz'a uzanan süreci anlattı. Bakan, 7 Şubat MİT krizi döneminde üç, dört gün belinde silahla dolaştığını ifade etti. İşte çarpıcı röportajdan öne çıkanlar...
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, dershane sürecinden 15 Temmuz'a uzanan süreci Sabah'tan Kenan Kıran'a anlattı. Bakan Varank, FETÖ tarafından yasa dışı dinlendiğini, adım adım takip edildiğini belirtti. Hain darbe girişiminde Saraçhane'de yer alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi binasının önünde ağabeyi Prof. Dr. İlhank Varank şehit oldu. O geceki durumdan ötürü ailesiyle görüşme fırsatı bulamadığını aktaran Bakan, ağabeyinin eşine dikkatli olmaları konusunda uyarılarda bulunduğunu aktardı.
İşte her detayı çarpıcı olan o röportajdan öne çıkanlar;
"FETÖ, TÜRKİYE'NİN VARLIĞINA, BİRLİK VE BÜTÜNLÜĞÜNE KAST ETMEK ÜZERE KİRALANMIŞ, TETİKÇİ YAPILANMA"
- Gezi kalkışması, dersane süreci, 17-25 Aralık yargı darbe girişimi ve MİT TIR'ları ihaneti başta olmak üzere FETÖ'nün birçok operasyonunda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın yanındaydınız ve başdanışman olarak görev yaptınız. Bu yaşananların birincil şahidi olarak, FETÖ'yü nasıl tanımlarsınız?
- Fetullahçı Terör Örgütü yalnızca bu toprakların değil, belki de tarihin gördüğü en alçak, en sinsi yapıdır diyebilirim. Bu örgüt; ruhunu, vicdanını, tüm varlığını, en yüksek bedeli kim ödüyorsa ona satmaktan çekinmeyen, görevi icabı da takiyeyi, inkârı, gizlenmeyi, yalanı ve iftirayı kendine yöntem edinen bir örgüt.
Dolayısıyla, öncelikle şunun çok iyi anlaşılması lazım: FETÖ, kendini din adamı olarak göstermeye çalışan bir sapığın inşa ettiği inanç anlayışı etrafında kümelenen, Türkiye'nin varlığına, birlik ve bütünlüğüne kast etmek üzere kiralanmış, bir tetikçi yapılanmadır. Görev yerleri Türkiye olduğu için "dindar" kisvesi altında işlerini görüyor olabilirler. Ama bu örgüt Latin Amerika'da yapılandığında yılmaz bir "devrimci", Çin'de örgütlendiğinde azılı bir "Maocu", Avrupa'daki operasyonlarında ise dört dörtlük bir "seküler" olarak karşınıza çıkabilir. Yani bunların kendi sapkın inançları dışında herhangi bir kültüre, medeniyete, inanca aidiyet duymaları mümkün değil.
Türkiye örneğine geldiğimizde ise; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın -çoğu zaman tek başına- vermiş olduğu mücadele sayesinde ortaya çıkan bir gerçek var: Bunlar demokrasinin, milli iradenin tam karşısında olmalarına rağmen yeri geldiğinde demokrasiyi yeri geldiğinde şeffaflığı kendilerine slogan düzeyinde de olsa maske olarak kullanabiliyorlar. Açıkçası bu noktada başarılı da oldular. Devasa himmet ağlarına, mafyavari yapılanmalara, uluslararası kaçakçılıklara, karanlık bağlantılara sahip olmasına rağmen bu örgüt yıllarca bir sivil toplum hareketi gibi görünmeyi başardı. Ancak hamdolsun Türkiye, Cumhurbaşkanımızın önderliği ve milletimizin feraseti sayesinde, bu örgütü ifşa edebildi, daha da önemlisi karşısına dikilip mücadele etti.
Bakınız; Türkiye'deki operasyonlarına yarım asır önce başlamış bir örgütten, devlet içindeki yapılanmasını on yıllardır sürdüren bir örgütten bahsediyoruz. Bu yıllar boyunca Cumhurbaşkanlarıyla, Başbakanlarla, milletvekilleriyle, sanat ve spor dünyasının kilit isimleriyle içli dışlı olduğunu saklama gereği duymayan bir örgütten bahsediyoruz. Daha açık konuşalım; Recep Tayyip Erdoğan'dan önceki hiçbir siyasi liderin, karşısına dikilmeyi, mücadele etmeyi göze alamadığı bir örgütten bahsediyoruz. Dolayısıyla, siyasi çıkarları uğruna "FETÖ AK Parti'yle büyüdü" ya da "AK Parti'den önce FETÖ bu kadar güçlü değildi" diyenler, eğer bu yanlışı kasıtlı olarak yapmıyorlarsa bu yalın gerçeği göz ardı ediyorlar demektir.
"BÖCEKLERİN BULUNMASI, FETÖ'NÜN TÜRKİYE'YE KARŞI AÇIKTAN OPERASYONLARA BAŞLAMASININ MİLADI"
- Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakan olduğu dönemde ofisinin ve kriptolu telefonlarının dinlenmesi konusu da dönüm noktalarından biri olarak görülüyor. Siz böcek diye tabir edilen dinleme cihazlarının bulunmasına da şahitlik ettiniz, bu cihazlar nasıl bulundu?
O dönem Emniyet'in rutin arama-tarama faaliyetleri oluyordu. O zamanki Başbakanlık Müsteşarımız Efkan Ala'nın, bu aramaların verimliliği ile ilgili tereddütleri olunca konuyu MİT Müsteşarımız Hakan Fidan ile istişare etmişler. Aramaları, MİT'ten profesyonel bir ekibin de kendi ekipmanlarıyla yapması hususunu o zaman Başbakan olan sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettiler. Cumhurbaşkanımız da ekibin başında durmam için bana talimat verdi. Zaten Cumhurbaşkanımızla ilgili mekânlarda polis de bir faaliyet yapsa mutlaka ben takip ederdim.
Sanırım, 2011 yılının son günleriydi. MİT ekibinin yaptığı aramada ilk olarak Keçiören'de, Cumhurbaşkanımızın evinin altında ofis olarak kullandığı kütüphanede çoklu priz içinde elektrikten beslenen bir dinleme cihazı tespit edildi. Burası, Sayın Cumhurbaşkanımızın devletin güvenliğiyle alakalı çok mahrem görüşmeler yaptığı bir yerdi. Benzer şekilde, Başbakanlık konutunda kullandığı çalışma ofisinde de böcek diye tabir edilen bu cihazları bulduk. Bu cihazlar devlet ricalinin halen kullandığı milsec kriptolu sabit telefonlara çok yakın yerlere ustaca yerleştirilmişlerdi. Yani, özellikle bir arama tarama faaliyeti yürütmediğiniz takdirde bunları bulmanız mümkün değildi.
Bu böceklerin bulunması, FETÖ'nün Türkiye'ye karşı açıktan operasyonlara başlamasının miladıdır. Tabi bu ortaya çıkınca, örgüt deşifre olduğunun farkına vardı. Artık panikle hareket ediyorlardı. İşte biraz da bu yüzden, bu ifşayı yapan Milli İstihbarat Teşkilatı'na ve Hakan Bey'e yönelik 7 Şubat operasyonuna yeltendiler.
"ÜÇ DÖRT GÜN BOYUNCA HASTANENİN İZOLE EDİLMİŞ KATINDA BELİMDE SİLAHLA DOLAŞTIM"
Sayın Cumhurbaşkanımızın ameliyat olacağı günlerde, 7 Şubat MİT krizi ile uğraşıyorduk. Açıkçası kime güvenebileceğimizi bilmediğimiz puslu günlerdi. Cumhurbaşkanımızın ameliyatının günü, yeri, saati, koruma polislerine dahi bildirilmemişti. O gün hastanenin içinde sadece Cumhurbaşkanımızın ailesi vardı. Hiç unutmuyorum; üç dört gün boyunca hastanenin izole edilmiş katında belimde silahla dolaştım. Sonradan anladık ki bu tamamlayıcı ameliyatın tarihini bir şekilde öğrenen FETÖ bundan faydalanmaya çalışmıştı. Savcılar, MİT müsteşarımızı ifadeye çağırıp daha sonra tutuklamak üzere hareket ediyorlardı. Cumhurbaşkanımız, dakikalar sonra ameliyathaneye inecek olmasına rağmen aklında kendi sağlığı değil bu mesele vardı. Hakan Bey'i, ilgili kişileri arayarak bu apaçık operasyona asla teslim olunmaması ve ifadeye gitmemesi talimatını verdi.
ZAMAN GAZETESİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ'NDEN ÖRTÜLÜ TEHDİT
-17-25 Aralık 2013 tarihinde yaşananları anlatır mısınız? Söz konusu operasyonun emniyet-yargı darbe girişimi olduğunu nasıl öğrendiniz?
-Gezi hadisesi, dünyada uygulamaya konulan sokak hareketleri ile iktidarları değiştirme organizasyonlarının bir benzerinin, ülkemizde de devreye sokulması süreciydi. Uluslararası odaklarca da alenen ve ciddi bir biçimde destekleniyordu. FETÖ, bu noktada maşası olduğu mahfillerin üflemesiyle, hükümete karşı yürüttüğü düşmanlığı açıktan yapmaya başladı. Türkçe yayınlarında zevahiri kurtarmaya çalışırken, yabancı dildeki yayınlarında efendilerine selam çakıyordu. Göz önündeki isimleri alenen Gezinin yanında duruyordu. FETÖ'nün talimatıyla hareket eden polisler ve savcılar sokak olayları yatışsın diye değil bizzat körüklemek için hareket ediyorlardı.
Dershane süreci de aslında 17-25 Aralık'ın bir işaret fişeğiydi. Daha önce bürokrasi içinde gizli kapaklı yürüttükleri mücadeleyi, bu sefer açık bir bilek güreşine çevirdiler. Sayın Cumhurbaşkanımız özelinde, AK Parti'ye ve aslında Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik büyük bir savaşın içine girdiler. İnsan kaynaklarının çok büyük bir kısmını devşirdikleri dershane denilen ticarethaneleri üzerinden, meşru hükümete gözdağı vermeye kalktılar. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu hamlesinin ne kadar stratejik olduğu o zamanlar belki herkesçe çok iyi kavranamadı. Ama bu bir dönüm noktasıydı. O zaman mücadeleyi açıktan yapan, bu yapıya karşı bizim gibi sesini yükseltenlere FETÖ çok ciddi diş biliyordu. Yine o dönem, FETÖ'nün ana gazetesinin genel yayın yönetmenin bana, "Seni dün gece rüyamda gördüm, çok sıkıntılıydın, dikkat et" diyerek örtülü tehditlerde bulunduğunu hatırlıyorum.
Tabi bu noktada şunu söylemekte fayda var: Pensilvanya'daki başmilitan ve buradaki teröristler, kendilerini yenilmez, yanılmaz görüyorlardı. Yargı ve emniyet içindeki ağlarına ve maşası oldukları mahfillere o kadar çok güveniyorlardı ki, "dönemin Başbakanı" yazan iddianamelerle bir yargı ve emniyet darbesi bile hazırlamışlardı. O yargı darbesi girişimini iki aşamalı tasarlamışlar. Önce, 17 Aralık'taki girişimle bir gözaltı ve yakalama furyası başlatarak hem bir sonraki saldırılarının üstünü örtecek hem de kamuoyunu hazırlayacaklardı. Tabi burada biz asıl hedefin sayın Cumhurbaşkanımız olduğunu çok iyi biliyorduk.
Zaten orada afallayınca, 25 Aralık'ta doğrudan sayın Cumhurbaşkanımızın ailesine yönelik bir harekete kalkıştılar. Dönemin FETÖ'cü savcıları, FETÖ'cü polis müdürleri, Cumhurbaşkanımızın Kısıklı'daki konutuna polis göndermeye kalktı. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları ile gerekli tedbirler alındı, Emniyet'e sözlerini dinletemeyince bu sefer Jandarmayı devreye sokmak için uğraştılar. Orada da başarılı olamadılar.
"'SEN NEREDEN BİLİYORSUN' DİYE ÇIKIŞTIĞIMDA PANİKLE TELEFONU KAPATTI"
- FETÖ'nün açıktan hedef aldığı sayılı isimden birisiniz. FETÖ telefonlarınızı yaşa dışı olarak dinledi ve adım adım şahsınızı takip etti. Bu süreçte neler yaşadınız?
Sayın Cumhurbaşkanımızın yanında bu örgüte karşı sesimizi çıkarıyor olmamız tabi ki bu örgütü çok rahatsız ediyordu. Hainliklerine karşı duruşumuz, mücadelemiz, onlar için bir tehditti. Dolayısıyla hem bizleri itibarsızlaştırmak hem de Cumhurbaşkanımızın yanı başında çalıştığımız için bizim üzerimizden Sayın Cumhurbaşkanımızı takip altına alabilmek için sahte isimlerle uyduruk dosyalarla telefonlarımızı dinlemişler.
Bu süreçte kanımızı donduran olaylar yaşadık. Bu kadar fütursuzca telefonumun takip edildiğinden elbette haberim yoktu. FETÖ ile en ağır kavgayı verdiğimiz dönemde, bu yapının gazete tirajlarının gerçekten uzak, şişirme olduğundan, satış gelirlerinin vergiye yansıyıp yansımadığından bahseden bir telefon görüşmesi yaptım. Bu görüşmeden bir gün sonra o gazetenin Ankara temsilcisi beni arayıp, gazetenin tirajını sorgulamamın doğru olmadığını söyledi. Şok oldum, "Sen nereden biliyorsun" diye çıkıştığımda panikle telefonu kapattı. Tabi sonraki süreçte örgütün, yasadışı elde ettiği ses kayıtlarını kırpıp montajlayıp servis ederek, düşman gördüğü şahsıma yönelik bir itibar suikastına girişmeye çalıştığını gördük. Bizim davamızın da derdimizin de ne olduğu belli. Allah'a şükür o kumpasların hiçbirisi tutmadı.
"BÜTÜN GECE, DARBENİN PÜSKÜRTÜLMESİ İÇİN KOORDİNASYON VE TAKİP SÜRECİYLE UĞRAŞTIK"
- 15 Temmuz darbe girişimini öğrendiğinizde sanırım Antalya'daydınız. O gece siz neler yaşadınız?
16 Temmuz'da Sayın Cumhurbaşkanımızın Antalya'da bir programı olacaktı. Kendisi de istirahatte olacağından, birkaç günlük tatil için Cumhurbaşkanımızdan izin aldım, ailemle birlikte Antalya'ya gittim. Akşam saatlerinde farklı vatandaşlarımızdan mesajlar ve telefonlar gelmeye başladı. Önce Çengelköy'de askerlerle polisler arasında kavga çıktığı askerlerin polisleri yere yatırdığına dair bilgiler geldi. Sonra, askerlerin köprünün üstüne çıktığına dair bilgiler geldi. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. İstanbul Valisi, Emniyet müdürüyle birkaç kez konuştuk. Marmaris'teki arkadaşlarla görüştük.
Cumhurbaşkanımızın aile efradıyla sürekli irtibattaydık. Açıkçası herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kimsenin bir bilgisi yoktu. O zaman Genel Kurmay Başkanı olan Hulusi Akar bakanımıza ulaşmak mümkün değildi. İlerleyen saatlerde uçakların alçak uçuş yapmaya başladığı haberleri geldi; bunun büyük bir hadise olduğu bir kalkışma olduğu ortaya çıkmaya başladı.
O zamanki 'Emniyet İstihbarat Daire başkanımız aradı, havacılar ve jandarma kaynaklı bir kalkışma olduğunu değerlendiriyoruz' dedi. Sonrasında zaten bütün gece, darbenin püskürtülmesi için koordinasyon ve takip süreciyle uğraştık. O gece birkaç kez de Antalya Valisi ile konuştuk. Vali bey askeri erkan dahil herkesi valilik konutuna çağırdı. Ailemle helalleşip, başımıza bir şey gelirse ne yapmaları gerektiğini onlara tembih edip otelden ayrıldım. O zamanki Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Menderes Bey beni aldı, birlikte Valimiz Münir beyin bulunduğu valilik konutuna geçtik. Tabi sayın Cumhurbaşkanımızın canlı yayına bağlanıp milletimize seslenmesi, onun çağrısıyla milletimizin meydanlara dökülüp tarihi bir direniş sergilemesi işin asıl dönüm noktası oldu.
"AĞABEYİM AİLE GRUBUMUZDA EŞİMLE YAZIŞMIŞ, KENDİMİZE DİKKAT ETMEMİZİ SÖYLEMİŞ"
- 15 Temmuz darbe girişimi gecesi şehidimizle görüştünüz mü?
Darbeyle mücadeleye dönük yoğun bir görüşme trafiği içinde olduğum için ailemden kimseyle görüşmeye fırsatım olmadı. Rahmetli ağabeyimin önce bana ardından aile grubumuza attığı mesajları da maalesef sonradan gördüm. Orada da kendini değil bizi düşünüyordu. Aile grubumuzda eşimle yazışmış kendimize dikkat etmemizi söylemiş.
TELEFONUN SAHİBİ ÇOK YİĞİT BİR AĞABEYDİ
Beni o gece önce Sağlık Bakanımızın özel kalemi arayarak, ağabeyimin yaralanması ile ilgili bir bilgi aldıklarını söyledi. Aslında şehadetini biliyorlarmış ama o anda bana söylemediler. Hemen ağabeyimin telefonunu aradım. Telefonu açan kişi, "Abi bu telefonun sahibi çok yiğit bir ağabeydi. Biraz önce vuruldu, götürdüler, telefonu burada kaldı. İstanbul Belediyesi'nin önündeyiz asker bizi tarıyor" dedi. Şehadet haberini böyle aldım.
Saraçhane'de rahmetli ağabeyimle beraber direnen, vurulduğu anda orada olan gazilerimiz var. Son dakikaya kadar cesurca mücadele ettiğini, etrafına korkmayın diye seslendiğini söylediler.