Almanya ile bir süreden beri muazzam bir gerginlik yaşıyoruz. 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminden sonra kamuoyunca bilinir hale gelen ama öncesi olan bir gerginlik bu. Öncesi, Suriyeliler başta olmak üzere göçmenlere yönelik çok katı tutumları ve Türkiye’nin göçmen akınına ilişkin olarak en azından bunun ekonomik maliyetine katkı sağlamaları gerekliliği tezi ile tartışmalar alevlenmişti. Netice itibariyle belli bir miktar ekonomik katkı vermeyi kabullenmişler ama şu ana kadar bunu da yerine getirmedikleri yine bu tartışmalar esnasında ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor.
İkinci önemli başlık ise Gümrük Birliği anlaşmasının yıllar içinde tarafların aleyhine işleyen hususlarının karşılıklı revizesi meselesi idi ve aklı başında, gerçekçi bir yaklaşımla tarafların lehine çözülüp ülkeler arasındaki ticari hacmin artmasına vesile olacaktı. Almanya şimdi bunda da ayak diriyor.
Türkiye’nin AB üyeliği meselesine hiç girmiyorum. Bu konu artık yılan hikayesinden de çıktı tam bir yalan hikayesi oldu…
Dananın kuyruğu FETÖ ile koptu. Pek çok sivil ve askeri bürokratik görevli ya Türkiye’ye dönmeyerek, ya da kaçarak Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinden siyasi sığınma talebinde bulundular. Demokratik bir rejimi silah zoruyla, şiddetle, terör ile değiştirmeye yönelik bu teşebbüs meriyetteki AB mevzuatına göre de en önemli suçlardan olmasına rağmen maalesef Almanya başta olmak üzere pek çok AB ülkesi bu konuda üzerine düşeni yapmadı, dost ve müttefiklik ilişkisi içinde oldukları, hepsinden önemlisi karşılıklı suçluların iadesi anlaşmaları imzaladıkları halde gereğini yapmadı, yapmamakta da direniyorlar.
PKK konusunda ise bilindik tavırlarını sürdürüyorlar. Bu konuda da yine konuşup, eski yeni defterleri açmak yararsız olacak…
Gazeteci olarak vasfettikleri ancak, özünde PKK’nın aktif bir militanı olan güneydoğu orijinli bir kişinin Türkiye’de terörist faaliyetler içerisinde iken yakalanıp tutuklanmasını bahane ederek tartışmaları lehlerine çevirmeye uğraştılar.
Yine Türkiye’ye yönelik hasmane tavırlarını Parlamentolarına taşıdılar ve asılsız Ermeni Soykırım iddialarını gündemlerine aldılar. Türkiye’nin bunun üzerine Alman Parlamento heyetinin İncirlik ziyaretine izin vermemesi üzerine burada konuşlu askeri valrlıklarını Ürdün’e naklettiler. Türkiye bunu çok önemsemedi. DAEŞ ile mücadele kapsamında bölgede bulunan birliklerini istedikleri yere nakletmeleri Türkiye’yi değil kendilerini ilgilendirir. Burada olmaları Türkiye’nin güvenliği için değil, uluslararası yükümlülüklerinden kaynaklanıyordu. Yine aynı şekilde Konya Üssü’ndeki askerleri için de talepleri reddedildi. Bunlar da seçim arefesinde Alman siyasetçilerin karizmasını seçmen nezdinde önemli ölçüde etkiledi.
Akabinde Türkiye karşıtı faaliyetleri icra ederken iş üzerinde yakalanan bazı casuslarının tutuklanması ile Almanya bir hayli panikledi. Türkiye’ye açıktan cephe almaya başladı. Vatandaşlarının ve Alman yatırımcıların Türkiye’de güvende olmadıkları iftirasını attı.
Halbuki milyonlarca Alman yıllardan beri tatillerini Türkiye’de geçirir, ülkelerine sağ salim dönerler. Pek çok büyük Alman şirketi Türkiye’de faaliyet göstermekte. Son günlerde büyük bir enerji ihalesini yine bir Alman şirketi aldı. Türkiye’de Almanlara karşı bir antipatinin olmadığı her yönüyle aşikar.
Sayın Cumhurbaşkanı Almanya’nın gerginlik politikasının arkasında seçim oyunları olduğunu ve Türklerin Türk düşmanlığı yapan bu partilere oy vermemesi çağrısı yapması üzerine köpürdüler. Türkiye’nin içişlerine ve seçimlerine müdahil olduğunu, kabullenmeyeceklerini beyana başladılar.
Türkiye’nin referandum sürecinde Alman siyasetçilerin tavrını unuttular. Doğrudan müdahil olduklarını bizim unuttuğumuzu düşünüyorlar.
Türk siyasetçilerin Almanya’da oy kullanacak vatandaşlarımıza erişmesini yasakladıklarını dile getirmiyorlar.
Hele önceki gün Merkel’in aynı tavrı sürdüren açıklamalarını hiç görmüyorlar. Türkiye’nin seçilmiş, meşru hükümetini, başbakanını, cumhurbaşkanını dikkate almadıklarını, bunlara oy vermeyen diğer kesimi önemsediklerini ifade ettiği açıklamaların Türk siyasetine dış müdahale olmadığını söyleyebilmek mümkün mü?
İçerde bizler istediğimiz siyasi anlayışla, yaklaşımla tercihlerimizi yaparız. Hükümete muhalif veya yandaş olabiliriz ama dışardan kimsenin bize dayatmalarını kabullenemeyiz.
Evet, Almanya’da önümüzdeki seçimlerde oy kullanma hakkı olan bir milyon Türk seçmen var. Bu kardeşlerimizden dileğimiz ve beklentimiz Türk düşmanlığına geçit vermemeleridir.