Bay Kemal, Türkiye'de bürokrat mı kalmadı?
Haber7 Yazarı Zekeriya Say, kaleme aldığı yazısında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu Amerikalı yazar Jeremy Rifkin'i başdanışmanı yapması üzerinden eleştirdi. AKP'yi yerli ve milli olmamakla suçlayan ve yabancı şirketlerden danışmanlık hizmeti almasını sert dille eleştiren Kemal Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı olarak Amerikalı bir vatandaşı seçmesi 'Türkiye'de bürokrat mı kalmadı?' sorusunu akıllara getirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun AKP ve Erdoğan'ı yerli ve milli olmamakla suçlarken Amerikalı yazar Jeremy Rifkin'i başdanımanı olarak seçmesi tepki çekti. Haber7 Yazarı Zekeriya Say, kaleme aldığı yazısında Kemal Kılıçdaroğlu'nu bu konu üzerinden eleştirdi. İşte yazarın o yazısı...
“Yurt dışından insan devşirme” denildiğinde akla gelen ilk isim, hiç kuşkusuz Abdullah Cevdet’tir. İslam karşıtı yazıları nedeniyle halk arasında “Dinsiz filozof” olarak anılan ve Türkiye’deki “Batıcılar”ın önderi ve pîri sayılan Cevdet, ''Kara kuru Türk ırkını güzelleştirmek ve bu milleti adam etmek için Avrupa’dan ve Amerika’dan damızlık erkek getirmek gerekir” diyerek, büyük rezilliğe imza atmıştı.
Cumhuriyet Türkiye’sinde ise İsmet İnönü ile dört arkadaşının verdiği yasa önerisiyle 13 Ekim 1923’te başkent ilan edilen Ankara’nın güzelleştirilmesi için Batı’dan mimar getirtilmişti.
Mustafa Kemal ideolojisinin hem sembolü hem de merkezi haline gelen fakat bir bozkırı andırdığı için acilen bir imar planına göre inşa edilmesi gereken Ankara’nın sıfırdan imal edilmesi görevi Alman Mimar Hermann Jansen’e verilmişti. Modern bir kent inşa etmek için getirilen Jansen de hala temizlenemeyen “gecekondu” belasını musallat edip, gitmişti.
Yeni Ankara’nın İmar Komisyonu Reisliğine atanan Atatürk’ün Çankaya’daki ünlü sofralarının müdavimlerinden gazeteci Falih Rıfkı Atay, Ankara’nın kuruluş öyküsünü, “Bir Şehir Yapmak” başlığıyla “Çankaya” kitabında şöyle anlatmıştı:
“Mimarî kültürümüzü tamamıyla kaybetmiştik. İmar işleri için elimizde Avrupa örneklerinden Türkçeye çevirdiğimiz belediye nizamname maddelerinden başka bir şey yoktu. İlk akla gelen şey, Avrupa’dan bir Frenk şehirci çağırarak plân yaptırmak oldu.” *
Tam da Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi..
Kadim Osmanlı İmparatorluğu’nun hafızasını sıfırlayan Cumhuriyet Türkiye’si, ne zaman başı sıkışsa çareyi Batı’ya müracaat etmekte buluyordu.
Bu yüzden de Medeni Kanunu’nu İsviçre’den, Ceza Yasası’nı İtalya’nın Zanardelli Yasası’ndan, İdare Hukuku’nu ise Fransız İdare Hukuku’ndan devşirdi.
Türkiye’de yapılan ve en çok konuşulan “insan ithalatı” ise 1 Mart 2001 tarihinde gerçekleşti.
Türkiye’yi içine düşürdüğü ekonomik krizden kurtarmak için tek çözümü yurt dışından “bakan” getirmekte gören dönemin Başbakan’ı Bülent Ecevit, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı görevini yürüten Kemal Derviş’i “Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı” sıfatıyla hazinenin başına oturttu.
“Amerikalı Derviş” de, Türkiye’yi ekonomik krizden kurtaramadığı gibi…
“Tenis raketi” ve asgari ücretin 122 milyon lira olduğu o günlerde, milletin parasıyla Hilton’da yaptığı bir kahvaltıya140 milyon lira ödemesiyle toplumun sinirlerini zıplattı.
Daha sonra CHP’de siyaset yapan Kemal Derviş’in, IMF, Dünya Bankası ve ABD direktifleri ile hazırladığı ekonomik programına ise en büyük tepkiyi bugün CHP ile 6’lı masada oturan Saadet Partililer gösterdi.
Dönemin FP Genel Başkan Yardımcısı Lütfü Esengün, Kemal Derviş tarafından açıklanan acil önlemler paketini eleştirerek, “Bu program, ulusal değil, emperyalist bir programdır’’ dedi.
O dönem Fazilet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Temel Karamollaoğlu ise muhtelif zamanlarda yaptığı açıklamalarda;
- “Kurtarıcı olarak Türkiye’den 25 yıldır ayrı kalan Kemal Derviş getirilmiştir. İktidarı oluşturan 350 milletvekilinin yapamadığını, Kemal Derviş’in yapması beklenmektedir.”
“Amerika’dan getirilen Kemal Derviş’in sıkıntıları gidermesi beklenmektedir. Kemal Derviş program açıkladı, hükümet ‘destekliyoruz’ dedi. Kişilerin programı olmaz. Hükümette bulunan iktidar partilerinin programı olur. Bu şekilde olduğu zaman, hükümet yetkisini başkasına devretmiş olur.’’şeklinde eleştirilerde bulundu.
*
Başkan Erdoğan’ın gelişiyle birlikte yerliliğin ve milliliğin ön plana çıktığı Türkiye’de, dışarıdan eleman devşirme alışkanlığı da tarihe karıştı.
AK Parti’yi bu yönde eleştirecek bir şey bulamayan malum kesim…
2018 yılında, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yeni oluşturduğu “Maliyet ve Dönüşüm Ofisi” için uluslar arası yönetim şirketi McKinsey’den danışmanlık hizmeti alacağını açıklamasıyla bir anda yerli ve milli kesildi.
IMF yetkilileriyle kapalı kapılar ardında gizli görüşmeler yapan Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, IMF yerine neden McKinsey’in tercih edildiğini sorgulayacak kadar ileri giderken…
IMF ile yapılan ihanet görüşmesine birlikte katılan CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Bizim bürokratlarımızın neyi eksik de yabancı danışman tuttunuz?” diyerek millilik tasladı.
Başta TÜSİAD üyeleri olmak üzere iş dünyasının önde gelen firmalarının uzun yıllar çalıştığı McKinsey ile partisi CHP’nin;
25 Haziran 1993 tarihinde DYP- SHP olarak kurulan, 18 Şubat 1995 tarihinde SHP ile CHP’nin birleşmesiyle ismi DYP-CHP olan koalisyon hükümetinde birlikte çalıştığını görmezden gelen Kemal Kılıçdaroğlu da boş durmadı.
McKinsey’den danışmanlık hizmeti alınmasını eleştirerek, “Ekonomi yönetimimiz bir yabancı şirketin kucağına bırakıldı. Bu yeni bir Düyunu Umumiye’dir. Bundan daha büyük bir felaket yoktur. IMF’den bile daha ağır ve kötüdür.” sözleriyle esip gürledi.
Yetmedi…
“Yesinler sizin yerliliğinizi” diyerek Yerli ve milli nutuklar atan Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisinin yönetimini Amerikalılara teslim edeceksin, yüzün kızarmadan ‘Yerli ve milliyim’ diyeceksin. Onurun, gururun ve haysiyetin varsa anlaşmayı iptal et” şeklinde çağrılar yaptı.
Bitmedi!..
“Ezanımıza, bayrağımıza saldıranlardan para karşılığı yardım istemeyi bu millete nasıl anlatacaksınız? Hangi yüzle bu anlaşmayı yaptınız?” soruları yöneltti.
Başkan Erdoğan’ın “Hiç gerek yok biz bize yeteriz” diyerek, CHP’nin yıllarca birlikte çalıştığı McKinsey’den fikir alınmayacağını söylemesiyle konu kapandı.
Derken…
Her fırsatta “Gerçek milliyetçi biziz” diyen…
Kendisini “Bir numaralı ülkücü” ilan eden, “ezan ve millet sevdalısı(!)” Bay Kemal’in yarın, yani 3 Aralık’ta açıklayacağı sözde “vizyon belgesi”nin başına…
Almanya, Fransa, İspanya, Portekiz, Slovenya ve Çin gibi ülkelerde ekonomi danışmanlığı yapan ve danışmanlık hizmeti verdiği ülkeleri batıran Amerikalı yazar Jeremy Rifkin’i, “başdanışman” atayarak, ekonomi kurmay kadrosuna dahil ettiği ortaya çıktı.
Dışarıdan adam devşirmeyi geleneksel halde getiren CHP zihniyeti için bu durum normal olabilir.
Fakat benim asıl merak ettiğim..
McKinsey üzerinden, “Ezanımıza, bayrağımıza saldıranlardan para karşılığı yardım istemeyi bu millete nasıl anlatacaksınız? Hangi yüzle bu anlaşmayı yaptınız?” şeklinde hamaset nutukları atan Kılıçdaroğlu’nun…
Hem ABD’li Jeremy Rifkin’i hangi yüzle başdanışman olarak atadığı?
Pişkinliği ve çarklarıyla bilinen Kemal Kılıçdaroğlu bakalım bu sefer nasıl çark edecek?
*
Bu arada..
Yıllar evvel Kemal Derviş için sert eleştirilerde bulunan Saadet Partililerden aynı performansı Jeremy Rifkin için de göstermelerini bekliyoruz.
Sonuçta Jeremy hem ABD’li hem Yahudi.
SP’liler en azından birine itiraz eder diye düşünüyorum!