Uzun bir bayram tatili dönemi daha geride kaldı. Evli evine, köylü köyüne derler ya, herkes işine gücüne yeniden dönmeye başladı. Her bayram öncesi ve sonrası trafik kazaları üzerine yazarım, bu sefer bayram öncesi seyahatte idim, yazamadım; ama bayram sonrası trafik kazaları bilançolarına baktığımda dedim ki, keşke yazsa imişim yine… Galiba ölümlü ve yaralanmalı kazalar bakımından bu bayram süresince rekor kırılmış. Ölenlere Allah’dan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum.
Kurallara, sıkı denetimlere, cezalara çoğu zaman kızıyoruz. Doğrudur. Ancak, kuralların özellikle trafikle ilgili hususların uzun yılların acı deneyimlerinin ürünleri olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekiyor. İnsanların en mutlu olmaları, sevdikleriyle paylaşmaları gereken günlerinde böylesine büyük ve derin acılarla yüz yüze gelmeleri, ölümler, yaralanmalar, sakatlıklar, maddi ve manevi kayıplar daha mı iyi?
Gelip geçtiğim her yerde polisin mübarek bayram günü mesai yaptığını gördüm, büyük bir fedakarlık. Onların da aileleri, sevdikleri var; ancak umumun faydası için yollarda, kontrollerde idiler…
Bize ders olmalı. Kurallarla yaşamanın, yaşamı her zaman kalitesiz hale getirmediğini, çekilmez kılmadığını ve trafikte kuralsızlığın feci neticelerini unutmamalıyız…
Bayram öncesi ve sonrası gündemin önemli bir başlığı ise Arakan müslümanlarına yapılan katliamlar. Allah yardımcıları olsun. Türkiye konuyu dünya gündeminin en önemli başlıkları arasında görüyor ve öyle görülüp çözüm bulunması için uğraşıyor. İnşallah akıl, sağduyu galip gelir.
Kuzey Kore’nin dengesiz diktatörü ise üçüncü dünya savaşının başlatabilecek adımları peş peşe atıyor. Hiç de iyiye yoracak bir vaziyet görünmüyor. En son hidrojen bombası denemesi yaptılar. O da 6.3 şiddetinde bir deprem etkisi yarattı. Bu deneme bile olası bir küresel savaşın ne denli yıkıcı olabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.
Türkiye ve Almanya arasındaki gerilim ise tırmanıyor. Almanya’da seçime dönük, sorumsuz ve popülist siyasetin hakim olduğu iklim iki ülke arasında kolaylıkla çözüme kavuşturulacak konuların gittikçe büyütülüp çözümden uzaklaşmasına yol açıyor. Türkiye bir başarısız darbe girişimine maruz kaldı. Bu darbenin önemli aktörlerinin büyük bir kısmı Almanya’da. Türkiye’nin insanlığa karşı bir suç olan darbe ve terörizm suçunu işlemiş bu insanları Almanya’dan talep etmesi son derece normaldir ve Almanya’nın da bunları yargılanmak üzere Türkiye’ye iadesi uluslararası hukukun bir gereğidir. Diğer yandan bölücü terör örgütü ile irtibatlı, iltisaklı isimler veya örgütün aktif elemanları da Almanya’ya bildirilmiş ve bunların da iadesi istenmektedir. Bu konuda da yine uluslararası hukuk gereği işlem tesisi lazımdır. Almanya bunların hiçbirisine yaklaşmamaktadır. Silahlı darbe girişimi ve terörist faaliyetler hiçbir zaman düşünce suçu veya demokratik parametreler içinde değerlendirilecek konular arasında yer almaz. Gözaltına alınan veya tutuklanan vatandaşlarının niye tutuklandıklarını ve gözaltına alındıklarını en iyi Almanya bilmektedir. Zaten o şuçluluk telaşı ile bu yaygaralar kopmaktadır. Seçim sonrası pek çok şey normalleşir, normalleşmek zorundadır. Ancak, Almanya’nın uluslararası hukuk perspektifine yeniden yaklaşması kendi geleceği bakımından da AB’nin geleceği bakımından da önemlidir.
Barzani ise 25 Eylül referandumundan vazgeçmiyor. Türkiye ve pek çok ülke bu konuda yaklaşımını ilan etti. Barzani kendi diktasını sürdürmek için bu referandum girişimini bir koza dönüştürme peşinde. Bilinmelidir ki, referandum bölgesine ve halkına sadece bela getirecektir. Başka bir şey çıkmayacaktır. Ne Türkiye, ne de diğer karşı çıkan ülkeler Barzani’nin emrivakisine pabuç bırakacak durumdadır. Ancak, olan yine zavallı insanlara olmasa…
Geçmiş bayramınız kutlu olsun.
Daha güzel günlere…