Bayramı bayram yapın diye nöbetteyiz
Bayram kavuşmak demek… El öpmek, sarılmak, büyüklerine hürmeti, küçüklere muhabbeti göstermek demek. Koronavirüs, hayatımıza girdi gireli hayatımızda pek çok şeyi değiştirdi.
Yarın bayram… Sokağa çıkma sınırlaması sebebiyle bizler bu defalık uzaktaki büyüklerimizin elini öpmeye, onlara sarılmaya gidemeyeceğiz ama içimizden birileri var ki, onlar tam iki aydır sevdiklerine hasret. Kimi çocuğuna dokunamıyor kimi annesine babasına… Onlar virüsle savaşta en ön safta mücadele eden, bu mücadelede hastalanıp yoğun bakıma giren ve hatta bazısı hayatını kaybeden sağlık personeli… Bu bayram herkes için ‘hasret bayramı’ ama onların sevdiklerine özlemi çok daha başka. İşte onların hikâyesi…
HEMŞİRE AYŞEGÜL DORUK:
Hastalarımızı ana baba yerine koyduk
“Anne babamı camdan görmekle yetiniyorum. Anneler Günü’nde ilk defa annemin elini öpemedim…”
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Covid-19 servisinde sorumlu hemşire olarak görev yapan 18 senelik hemşire Ayşegül Doruk, pandemi sürecinin başında anne babasıyla birlikte yaşadığı evden ayrılarak arkadaşlarıyla birlikte bir ev tutmuş. Annesi lenfoma hastası, babası ise diyabet ve tansiyon. Tam iki aydır anne ve babasını görmüyor. “Bugüne kadar hiç ayrılmamıştık. İçimde tarif edemeyeceğim bir özlem var. Riskli bir alanda çalışıyorum. Onların iyiliği için bu özleme katlanmak mecburiyetindeyim” diyor. Her şeye rağmen her sabah büyük bir şevkle işinin başında olduğunu söylüyor. En büyük tesellisi ise iyileşip taburcu edilen hastalar. Karantina sürecindeki hastaları hem tedavi etmeye hem de onlara moral vermeye çalıştıklarını söyleyen Ayşegül hemşire “Çoğu zaman onları kendi ana babamız, kardeşlerimiz yerine koyuyoruz” diyor.
SAĞLIKÇILARDAN MESAJ VAR!
Biz sevdiklerimizden uzakta sizin için çalışıyoruz. Siz evde kalın ve mecbur değilseniz dışarı çıkmayın. Salgın bitsin ve artık biz de sevdiklerimize sarılalım.
Çocuklarımı iki kere balkondan gördüm
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi hemşirelerinden Emine Süleymanoğlu da iki aydır çocuklarına hasret. Üç oğlu var; Doruk (10), Çağan (7) ve Çınar (5). Üçünü de pandeminin başında babaannelerinin yanına gönderen Emine hemşire “Bu süreçte onları sadece iki defa balkondan görebildim. Hastalandım, Covid-19 oldum. Tedavim evde devam etti. Negatife dönünce yeniden işe başladım Hiç mutlu değilim. Sanki bu dönem bitmeyecekmiş, çocuklarımı hiç geri alamayacakmışım gibi geliyor” diyor. Çocuklarından başka anne babasını da iki aydır görmediğini söyleyen “Aynı şehirdeyiz ama sevdiklerimizi göremiyoruz. Yaşadığım hasretin tek tesellisi hayat kurtarmak. Yoksa dayanılacak gibi değil” diye ekliyor.
Aileme zarar verme riski beni yoruyor
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi hemşirelerinden Meryem Şentürk. Yedi ve beş yaşlarında iki oğlu olan Meryem hemşire de iki aydan bu yana onlara dokunamamış. Onları annesine gönderen Şentürk “Pandemi sürecinde bizi en çok yoran şey bulaş riski ve ailelerimize vereceğimiz zarar. Anne babamın kronik hastalıkları var. Çocuklar küçük. Onlara virüs bulaştırabilirim. Beş yaşındaki oğlumla ayrılırken bir ay sonra seni alacağım demiştim. Şimdi ‘Anne 30 gün bitti ne zaman geleceksin?’ diye soruyor. O kadar özledim ki, yemek yiyemedim. Depresyona girdim. Çocuklarım gittikten iki hafta sonra Covid-19 oldum. Bu süreçte kendimi değil sadece çocuklarımı düşündüm” diyor.
GÖRÜRSEM AYRILAMAM DİYE KORKUYORUM
Kokusunu içime çekememek zor
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endoskopi bölümü hemşiresi Meliha Uluer pandemi döneminde covid hemşiresi olarak görev yapıyor. Covid hastaları ile birebir çalışması söz konusu olduğunda iki yaşındaki oğlunu ve eşini kayınvalidesine göndermiş. O günden bu yana da uzaktan da olsa oğlunu görmemiş. “Uzaktan görünce dayanamam diye düşündüm. Hem virüsü anlayamayacak kadar küçük. Beni gördüğünde daha kötü olabilir. Her akşam görüntülü konuşuyoruz. Ama kokusunu içime çekememek, sarılamamak gerçekten çok zor” diyor. Pandemi servisinde çalışmaya başladıktan bir hafta sonra Meliha hemşireye de Covid-19 teşhisi konmuş. Karantina sürecini evde tek başına tamamlamak zorunda kalmış. Duygularını “Yaşadığım için ne kadar zor olduğunu biliyorum ve tekrar yakalanırım, virüsü sevdiklerime bulaştırırım diye de çok korkuyorum” sözleriyle dile getiriyor.
AYNI EVDE SOSYAL MESAFELİ
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Bakım Hizmetleri Müdiresi Şaduman Özmay ise babasıyla paylaştığı evde sosyal mesafede yaşamak mecburiyetinde kaldığını söylüyor. Yirmi üç yıllık meslek hayatı olan Şaduman hemşire, virüs başladığı anda bütün aile fertleriyle bağını kopardığını belirterek “Babam yaşlı olduğu için onun yanımda olması gerekiyordu. Aynı evdeyiz ama yemekten yemeğe görüşüyoruz. O da sosyal mesafede” diyor. Pandeminin başından bu yana hastane olarak iki binden fazla hasta baktıklarını ve sadece 67 kayıp yaşadıklarını anlatan Özmay “Tedaviye erken başlandığında çok iyi cevaplar verildiğini gördükçe alanda olma konusunda kaygı yaşamadık” diye anlatıyor.
DR. ENES YİĞİT:
Hamile eşim için endişeliyim
İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. Enes Yiğit’in eşi yedi aylık hamile. Üç yaşındaki oğulları Erdem’e bir kardeş geliyor. Ancak dönem itibarıyla endişe en üst sınırda. Eşi ve çocuğundan ayrı bir evde yaşama imkânı olmayan Dr. Yiğit “Ben uzun süredir onlara sarılmıyorum. Evde maskeyle evde oturuyorum. Mümkün olduğunca ayrı odalardayız. Yan yana gelmemeye çalışıyoruz. Yemeklerimizi ayırdık. Önce onlar sonra ben yiyorum. Farklı odalarda yatıyoruz. Aynı evde özlem çekiyoruz. Ama özellikle eşim Betül ve bebeğimiz için böyle olmak mecburiyetinde. Covid-19’da hamilelerin süreci biraz daha farklı işliyor. Onlara belli tedavileri veremiyoruz. O yüzden en büyük kaygım eşime virüs bulaştırmak” diyen Dr. Yiğit, virüs sürecinin iki ay içinde biteceğine inanıyor ve ekliyor; “İşte o tarihte, hayırlısıyla yeni doğan bebeğimizle birlikte ailece birbirimize sarılacağız…”
Kaynak: Türkiye Gazetesi