“Seçimle gelen seçimle gider”, “Süreli görev ancak süre sonunda tamamlanmış olur”, “Seçilenlerin görevlerinden alınmaları ancak görevi ihmal, suistimal veya yetersizlik hallerinde olmalıdır”… Bunların hepsine eyvallah. Doğrudur.
Zaten, AK Parti’de söz konusu belediye başkanlarının görevden ayrılmalarını isterken “yetersizlik” konusunu ön plana çıkarıyor; yaptırdığı kamuoyu yoklamalarından hareketle parti mensubu olan bu başkanların halkla irtibatlarının önemli ölçüde zayıfladığını, memnuniyetsizliklerin yükseldiğini belirtiyor.
Bu bağlamda şu soruları sormamız gerekiyor: Siyasi partilerin kendileri tarafından aday gösterilen, amblemleri, kurumsal kimlikleri altında seçime giren belediye başkanlarından “yetersizlik” gerekçesiyle ayrılmalarını bekleme hakkı olamaz mı?
Tamam seçime girdi, süreli bir görev üstlendi ama orada kendisinden beklenileni vermiyor ise göreve devamı hem kendisini seçen hemşehrilerini cezalandırmak, hem de kendisini aday gösteren siyasi partiyi güç durumda bırakmak anlamına gelmez mi?
Adı geçen belediye başkanlarının yeterli veya yetersiz olduklarını tartışacak değilim.
Ankara’da yaşıyorum, yıllardır Melih Gökçek belediye başkanı. Elbette pek çok hizmeti, “icraatı” var. Ancak bir o kadar da eleştiri alır ve tartışılır. Belediye başkanı kimliğinin dışına çıkar, kendisi veya görevi ile alakalı olsun olmasın pekçok polemiğe girer, yer yer hukuk ve kural tanımaz tavırlar takınır, 'ben yaptım, oldu' kabilinden birçok işi ve icraatı ile bilinir…
Bununla birlikte, girdiği her seçimden kazanarak çıkmıştır. Her seferinde 'bu Melih başkanın son seçimi' denir, ama bir sonraki seçim ne yapıp eder, mutlaka aday gösterilir…
Melih Gökçek’in benim için bir diğer önemli tarafı da, benim bir dönem dekan ve şimdi öğretim üyesi olarak bulunduğum Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olmasıdır. Bundan dolayıdır ki, okulumuzla ve üniversitemizle ilgili pekçok konuda ilgisi, yardımı olmuştur. Hakkını teslim etmek lazım. Ne zaman okulla ilgili büyük bir ihtiyaç olsa söylemek yetmiştir. Bir mezun ve bir belediye başkanı olarak Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden birisi olan Gazi’ye olumlu katkıları vardır. Ben Gazi’ye olumlu katkılarından bahsederken kuşkusuz ki “Ya ODTÜ’ye?” soruları da gündeme gelecektir… Ki o zaviyeden bakanlar da kendilerince haklıdırlar.
Doğal olarak da, benim başta Melih Gökçek olmak üzere, adı geçenlerin yeterli veya yetersizliği üzerine konuşmam en azından nezaketle bağdaşmaz.
Bununla birlikte, sadece AK Parti’nin değil, diğer siyasi partilerin de mensupları olan belediye başkanlarının performansları üzerinden yapacakları değerlendirmelerle bir tasarruf hakları olması gerektiğine inanıyorum.
Bağımsız aday olmamışlardır. O kurumsal kimlik içinde seçime girmişlerdir. O kurumsal kimliği temsil etmektedirler. Bir sonraki seçimde onların başarıları veya başarısızlıkları topyekün partilerin durumunu etkileyecektir. Kamusal kaynak kullanmaktadırlar, verimsizlikleri de tüm milleti etkilemektedir.
Hal böyle olunca “seçimle gelen seçimle gider” ilkesine sığınarak, seçilenin son dakikaya kadar ne olursa olsun görev yapar gibi bir çerçeve içinde değerlendirilmemesi de lazımdır.
“Seçimle gelen seçimle gider” ilkesi, antidemokratik, darbeci, demokrasi ve hukuk dışı müdahaleler için geçerlidir. Partilerin kendi yetkili kurullarının, mekanizmalarının ve partili belediye başkanlarına ilişkin tasarruflarına yönelik değildir.
Ayrıca, görev süresi içinde seçildiği partiden bir başka partiye geçen seçilmişin de, kesinlikle o görevinin otomatik olarak sona ermesi, görevinden çekilmiş sayılması gerekir. İnsanlar tercihlerini yaparlarken tek başına o aday için yapmıyorlar, o aday, o partiden veya o cenahtan olduğu için yapıyorlar.
Seçilmek çok önemli bir şeydir, seçildiğiniz yeri ve zihniyeti temsil edebilmek, bu temsiliyeti sonuna kadar taşıyabilmek daha da önemli bir şeydir.
Seçimle gelene güzelleme yaparken, seçimle gelenin hangi şartlarda ve ne için seçildiğine de bakmak ve zaman zaman ara değerlendirmelere fırsat tanımak lazımdır…