"Benjamin keşke beni aldatsaydı..."

Hande Ataizi, Hürriyet gazetesinden Cengiz Semercioğlu'na konuştu. Ataizi, "Çocuktan sonra kadının sorumluluklarının üzerine “annelik” misyonu ekleniyor. Kadın, “anne” ve “eş” olmak arasında bir çelişki yaşıyor" dedi.

Oyuncu Hande Ataizi, eski eşi ve Bloomberg'in Türkiye şefi Benjamin Harvey ile boşanma nedenlerini “Bu evliliğin içinde ben yoktum. Benjamin keşke beni aldatsaydı, affetmek ya da etmemek bana ait olurdu” ifadesiyle anlattı.

◊ Bundan 2 sene önce Bodrum’da buluşmuştuk. O zaman mutlu bir evliliğin, huzurlu bir hayatın vardı. Ne değişti bu 2 senede?

- Evliliğimiz bitti...

◊ Neden bitti?

- 7.5 sene. Bunun 5.5 senesinde evliydik. Hiç kimse ayrılmak için evlenmiyor ama bitti işte. Bir de benim evliliğe bakışım farklıydı. Karşımdaki insan iyi bir baba, iyi bir eş olsun. Bazı hedeflerimiz olsun, o hedeflere ulaştıkça daha kıymetli olsun... Öyle yaşamak istedim hayatı.

◊ İyi bir eş oldu mu Benjamin?

- İyi bir eş oldu.

◊ Peki iyi bir baba mı?

- Çok iyi bir baba.

◊ Eşten daha iyi baba galiba...

- İyi bir baba. Bir kere çok farklı iki kültürün karışımı oldu çocuğumuz. Tabii bu süreçte her şeyden önce evlilik bana ne kazandırdı diye düşündüm. Bir kere sabır, anlayış, hoşgörü kazandırdı. Hayatta hiçbir şey boşuna değil. O 7.5 senenin de bir manası var. Ama her güzel şeyin bir finali olduğu gibi, bizim evliliğimiz de sona erdi.

◊ Benjamin’e de sormak lazım aynı şeyleri. Senin iyi bir anne olduğundan şüphem yok da, iyi bir eş oldun mu?

- Kimyamız tutmasa, evlilik de olmazdı. Ama evliliği deneyimlediğin zaman, orada çok farklı özelliklerin ortaya çıkıyor. İki kişinin kendi kurallarını oluşturması gerekiyor evlilikte. O kurallar birbiriyle çelişince, mücadele etmeye başlıyorsun. Karşındakine sevgi duyuyorsan, bazı şeyleri göz ardı ediyorsun.

◊ Her şeye rağmen bu evlilik sana hayatının en güzel hediyesini; oğlunu verdi...

- Evet, o çok büyük bir mutluluk. Benjamin’e buradan çok teşekkür ederim. Kimse bana bu kadar güzel bir hediye vermemişti. Oğlum benim için çok kıymetli, biraz da bu yüzden kızamıyorum zaten ona. Yürütemedik işte.

◊ Çocuk olduktan sonra evlilik hayatı zorlaşıyor mu?

- Çocuktan sonra kadının sorumluluklarının üzerine “annelik” misyonu ekleniyor. Kadın, “anne” ve “eş” olmak arasında bir çelişki yaşıyor. Bazıları ikisinde de başarılı oluyor, bazıları olamıyor. Açıkçası benim anneliğim çok ön plana çıktı. Hatta haddinden fazla ön plana çıktığı için belki de eski neşemi veya o atarlılığımı kaybettim. Belki de benim karakterimin en büyük özelliği oydu. Bilemiyorum. Hiç konuşmadık bunları. Belki ben anne olduktan sonra o rengimi kaybettim ve bu durum da karşı tarafa cazip gelmedi...

◊ Dişiliği mi ölüyor kadınların anne olunca?

- Bende biraz öyle oldu. Çünkü annelik daha ön plana çıkıyor.

◊ Erkek için geçerli mi aynı durum sence?

- Onu bilmiyorum... Belli bir yaştan sonra çocuk sahibi olunca, çok kıymetli oldu benim için. Çocuğun çok üzerine düşmek anlamında söylemiyorum bunu. Annemden gördüğüm o anne figürüne bir parça daha yakın olmaya çalıştım.

ÇOCUKTAN SONRA SAÇMALAMA PAYIN ORTADAN KALKIYOR

◊ Dediğin gibi sen eskiden daha atarlı, daha deli dolu bir kadındın.

Yaşadığın değişimin kaynağı yaş mı, evlilik mi, çocuk mu? Yoksa bunların tamamı mı?

- Ben biraz kuralcıyım aslında. Evliliği kurallar içinde yaşamayı tercih ediyorum. Onu seviyorum. Yüzde 70 eve çekilmiş bir
hayat...

◊ Şimdi evli değilsin. O halde eski haline mi döneceksin?

- Yok. Evli değilim ama artık çocuğum var. Leon benim o zor ruhumu dengeledi. Bu çok önemli bir şey. (Gülüyor) Çocuktan sonra saçmalama payın ortadan kalkıyor. Benim gibi ruhu karmaşık, rengarenk, hatta zaman zaman böyle alacakaranlık kuşağı haline gelen ruhlara en büyük tavsiyem...

◊ Çocuk yapmaları mı?

- Evet. Çocuk seni çok dengeleyen bir şey. Bir de yumuşatıyor insanı. Ve sabretmeyi öğretiyor.

◊ Evet. Sevgiline, eşine kavga sırasında her türlü tepkiyi gösterebilirsin mesela. Ama çocuk apayrı...

- Koşulsuz sevgiyi yaşıyorsun çocukla. Ama şunu da söyleyeyim, neşemi kaybetmiş değilim. Ben yine neşeli bir insanım. Sadece sorunları konuşarak çözüme ulaştırmayı seven biriyim ve Benjamin’le de evde iletişimimiz koptu...

◊ Kırılma noktanız neydi?

- Hiç kırıcı bir şey olmadı aslında. Nedensiz yere uzaklaştık birbirimizden. Aldatmak yok, ihanet yok...

◊ İhanet yok mu gerçekten?

- Yok, sıfır. Ne benim tarafımdan ne de onun tarafından. Allah için öyle şeyler olmadı. Çok da güzel, anlaşmalı olarak boşandık.

◊ Görüşüyorsunuz değil mi?

- Benjamin şu anda evliyken olmadığı kadar evde! (Gülüyor) Çarşamba günleri yemek yiyoruz, ritüel haline getirdik. Yemekleri Benjamin yapıyor. Çocukla beraber sofraya oturuyoruz. Bazen diyorum ki içimden; “Keşke bu eforu evliyken gösterseydik.”

◊ Tekrar evlenir misiniz?

- Şu anda öyle bir şey yok ama hayat ne gösterir bilemem.

◊ Peki başka biriyle evlilik fikrinden koptun mu?

- Kopmadım.

ASLINDA BOŞANMAK iSTEMiYORDU

◊ Tüm yaşadıklarına rağmen; sevdin mi evliliği?

- Ben düzeni seviyorum. Paylaşmayı seviyorum. Bir de evlilikte iyi arkadaş olmak önemli bir şey. Her şey bitebilir. İlk tanıştığın zaman hissettiğin tutkular olmayabilir. İşin içine maddiyat da girince, o pembe bulutlar ister istemez dağılıyor. Önemli olan o durumda da karşı tarafla ortak zevkleri paylaşmak. Seyahate gittiğin zaman keyif almak, aynı insanlarla oturup sohbet etmekten mutlu olmak... Benim gözümdeki evlilik aslında hayat arkadaşlığı.

◊ Siz onu oturtamadınız belki de...

- İşin arkadaşlık kısmında böyle bir iletişimsizlik oldu. Bu konuda çok da efor göremedim açıkçası. Ama efor göstermek zorunda mı, onu da bilmiyorum...

◊ İkinci çocuğu düşündünüz mü hiç?

- Yok. Biz ilk çocuk bölümünde kaldık. (Gülüyor) Ya geçiyorsun o bölümü zaten ya da kalıyorsun. O iletişimsizlik içinde çok yalnız hissediyorsun bir kere. Kendini doğru ifade edemiyorsun, iyice gerginlik artıyor. “Acaba kurtarılabilir mi?” diye düşündüm tabii. Çocuğumuzu tabii ki birlikte, aynı evde yetiştirmek isterdim.

◊ Sen gidiyor musun Benjamin’in evine?

- Yok, hiç gitmedim. Ama ona “Burası hâlâ senin evin. İstediğin zaman gelip Leon’u görebilirsin” dedim. İlk başta bu konuda bir güvensizliği oldu Benjamin’in.

Hani bazı kadınlar çocuklarını silah gibi kullanırlar ya eski eşlerine karşı. Yarın öbür gün acaba ben de bir şey çıkarır mıyım diye düşündü. Ama ben boşanma arifesinde onunla açıkça konuştum. Dedim ki; “Çocuğunu istediğin zaman, istediğin şekilde görebileceksin.”

◊ Boşanma konusunda kim daha istekli davrandı?

- Aslında boşanmayı istemiyordu Benjamin... Çünkü evinde huzurluydu, mutluydu. Çocuğunu da çok seviyor. Ama dediğim gibi aramızda bir iletişim problemi vardı. Böyle de yaşanmaz ki Cengiz. Ömür boyu tatsız tuzsuz...

Ya bu problemi çözmek, evliliği kurtarmak için uğraşacaksın ya da yolları ayıracaksın daha büyük cinnet anına gelmeden.

◊ Büyük kavgalar oldu mu aranızda?

- Yok. Hiç kavga etmedik.

BU EVLİLİĞİN İÇİNDE BEN YOKTUM

◊ Eşinin farklı kültürden olması, seni zorlayan bir durum muydu?

- Yok, hiç değildi.

◊ Onun bir etkisi olmuş olamaz mı?

- Yok. Farklı kültürden olması benim için problem değildi. Ama bir türlü “biz” olamadık. Her anlamda. Evin sorumluğunda, arkadaşlıkta, dostlukta, kararlar alırken, seyahate çıkarken... En sonunda dedim ki; “Ben, ilişkimizi pozitif bir şekilde götürme taraftarıyım, çünkü bir çocuğumuz var. Birbirimizi insan olarak da seviyoruz. Ama senin boşanmak istememe nedenlerinin içinde de ben olmalıydım.”

◊ Yani aslında sen, seni sevdiği için boşanmak istemediğini duymak istiyordun ondan. Ama onun ayrılmak istememesinin nedeni evlilik hayatını sevmesiydi...

- Evet... Onu da duyamayınca... Ben sevgi insanıyım. Bu aşkla, tutkuyla çok alakalı bir durum değil. Bu evliliğin içinde ben yoktum. Böyle bir şeyi asla kabul edemezdim. Tutku, aşk vs. zamanla şekil değiştirebilir ama sevilmek ve o düzende güzel bir yer almak, bir kadın olarak benim için çok önemli.

◊ Peki acaba sana rahat batmış olabilir mi?

- Yok canım... Belki benim karakterim rahatsız etti onu. Belki karakterimiz örtüşmedi. Gerçekten bunun spesifik bir nedeni yok... Benjamin keşke beni aldatsaydı, affetmek ya da etmemek bana ait olurdu o zaman.

◊ Belki sevgi konusunda o da senin için aynı şeyi düşünüyordu...

- Etki tepki olabilir. Sen beni seversen, ben seni severim. Yoksa böyle alık gibi bir süre severim, sonra koparız yani.

◊ Dışarı çıkmasına falan hiç karışıyor muydun?

- Hiç. Asla. Hiçbir zaman karışmadım öyle bir şeye ki mutlu olsun da güzel bir şekilde eve gelsin diye.

◊ O sana karıştı mı?

- Ben zaten öyle pek fazla dışarılarda yoktum.

ÇEKiRDEK AiLEMi SOL OMZUMDA TAŞIYORUM

◊ Evlilik ve çocuk kariyerini olumsuz etkiledi mi?

- Evlilik sana huzurlu bir hayat sunuyor. O huzurun verdiği bir konfor oluyor tabii. Öyle olunca da, ister istemez sırtını böyle hafif bir yaslıyorsun. O hırsların bir parça geri planda kalıyor. Ama yalnızsan, tek başına bir kadın olarak auran değişiyor, enerjilerin değişiyor. Hayattan istediklerin veya iş potansiyelin de artıyor garip bir şekilde. Ama bundan dolayı ayrılmadım ben tabii. Mutsuz bir evlilikte, özgüvenini kaybetmiş bir kadın olmak çok arızalı bir durum benim gibi bir karakter açısından. Şimdi en azından o bölümü çözdük. Biz Benjamin’le anlaşamadık, böyle bir şey deneyelim dedik. Çekirdek ailemi ben yine sol omzumda taşıyorum. Benjamin’in halen eve geliyor olması, yemek yapması, çocuğumuzla birlikte zaman geçirmemiz çok huzur verici bir şey. Onu kaybetmek istemedim bencilce. Benjamin de kaybetmek istemedi.

◊ Çocuk için güzel bir durum bu...

- Çocuk için çok doğru bir şey bu yaptığımız. Biz sadece gerginlikleri bir kenara attık. Belki daha da iyi arkadaş olabiliriz.

◊ Şimdi daha mı mutlusun?

- Başta zor geldi açıkçası. Bir aile resminin içinden çıkıp da tekrar tek başına bir kadın olmak, biraz ürkütücü geldi. Biraz umutsuzluk da getirdi beraberinde; “Şimdi ne olacak?”, “Benim karşıma başka birisi mi çıkacak?” sorularıyla.

YENİDEN EVLENİR MİYİM BİLMİYORUM

◊ 17 yaşından beri tek yaşayan, hep kendi ayakları üzerinde durmuş, kariyerini oturtmuş bir kadın da boşanırken ürker mi?

- Bir aile kavramı vardı. O yıkılınca, dedim ki “Benim bir daha birisine kendimi izah etmem zor herhalde”... Bir de şimdi hayatımdaki önceliğim çocuğum. Biz artık bir paketiz. Şu anda uzak bunlar bana. Ama yarın öbür gün hayat ne getirir bilemem. Önüme çok doğru düzgün bir insan çıkar, tekrar evliliği düşünürüm. Veya düşünmem. Bilmiyorum. Ama ben o aile kavramını seven biriyim.

KUTLUĞ ATAMAN’IN SON FiLMiNDE TRANS BiREYi CANLANDIRDIM

◊ En son Kutluğ Ataman’ın “Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler” filminde oynadın. Nasıldı?

- Çok keyif aldım. Çok gülerek, mutlulukla çalıştık. Ters köşe bir işti.

◊ Bir trans bireyi canlandırdın değil mi?

- Evet. Bağımsız ve güzel bir proje oldu. Akıllı telefonla çekildi, o da enteresan bir tecrübe oldu. Kameramanı filan da değişikti. Düşünsene o büyük mekanlarda, büyük kameralar, büyük ışıklar yerine küçücük bir cihazla çekiyorsun...

◊ Ne zaman vizyona girecek?

- Kutluğ Ataman filmi önce Cannes’a sokmak istedi. O yüzden vizyon tarihi henüz belli değil.

◊ Uzun zamandır dizi projen yok...

- Diziler tuhaf gitmeye başladı. En son Med Yapım’la bir adaptasyon işi yaptım, olmadı. Türk halkına uyduramadık Amerikan işini. Sonra hep program teklifleri gelince ona kaydım. Galiba benim kendim olmaya ihtiyacım vardı. O yüzden programa ağırlık verdim. Ama çok keyif alabileceğim bir dizi olursa isterim. Sonuçta asıl işim oyunculuk.

HAFİF ŞUURSUZUM

◊ Fox’a en son başarılı bir iş yapmıştın...

- Evet, reytinglerimiz de gayet iyi gidiyordu. Ama işte bir tatsızlık oldu. Yapımcılar kendi aralarında anlaşmazlık yaşadılar, proje sonlandı. Sonuçta orada kısa da olsa bir başarı var. O yüzden böyle güzel bir program yapmak istiyorum. Bir de ben hem dolu bir tipim, hem espriliyim. Kendimle dalga geçen bir halim var. Hafif şuursuzum. Ben de bir izleyici olarak televizyon ekranında benim gibi enteresan bir kişilik izlemek isterim.

◊ Var mı sıcak baktığın bir proje peki?

- İki yeni proje var eylül için. Konuşuyoruz.

BiZDE YATAK PROBLEMi OLMADI

◊ Yarın öbür gün senin ya da Benjamin’in hayatına biri girdiğinde, özen gösterdiğin o aile fotoğrafınız dağılır mı?

- Ben dağılacağını zannetmiyorum. Benim tarafımdan dağılmaz. Çünkü burada çocuk için oluşturulmuş güzel bir durum var. Aynı zamanda ben de o durum içinde olmaktan hoşnutum. Leon şu an 3.5 yaşında ve onun ruh sağlığı çok önemli.

◊ Az önce bahsettiğimiz kırılma noktaları arasında yatakların ayrılması da var mıydı?

- Yok. Bizde hiç öyle bir şey olmadı. Ruh önemli. Aynı yatakta arkadaşınla da yatabilirsin. O yüzden öyle yatak problemi, kanepe problemi olmadı bizde. Ama genel anlamda bir soğukluk oldu. İki taraf da mutluluğu hak ediyorsa ama o şekilde de bir mutluluk kurulamıyorsa, zorlamanın anlamı yok. Mesela bir işe giriyorsun, bir sermaye yatırıyorsun, sabrediyorsun. Bakıyorsun 1 sene, 2 sene, 3 sene, 4 sene... Artık beşinci senede de olmadıysa olmamış demektir o iş. O, iflasa doğru giden bir yol olur. Anlatabiliyor muyum?

◊ Doğru...

- İflasa gitmeden, doğru zamanda kesmek gerek. Bir de şu var; evlilik dediğin bir imza sonuçta. Tabii evlilik kurumunu hafife aldığım için söylemiyorum ama sevgililer de ayrılıyor. Senin tek farkın, imzanı mahkeme eşliğinde geri alıyor olman. “Geri dönüşü yok” diye bir şey de yok. Tabii tekrar başlar mı başlamaz mı diye düşünmek için çok erken. Şu anda öyle bir umudun içine girmeyelim.

YALAN SÖYLEMEK ZORUNDA KALDIM

◊ Boşanırken mal paylaşımı konusu sorun oldu mu?

- Hayır, hiçbir problem yaşamadık.

◊ Bodrum’daki evin satışıyla ilgili haberler çıkmıştı...

- Evet. O zaman boşanma kararımız henüz netleşmemişti ama bir şekilde duyulmuş. Ben de o süreçte beyaz bir yalan söylemek zorunda kaldım. Daha protokol imzalanmamıştı. Her an her şey olabilirdi. Çok hassas bir durum. O yüzden bunu net şekilde telaffuz edemedim açıkçası. Ama Instagram’ıma “Ne kadar yalancısınız”, “Çocuğunuz için katlanamadınız mı?”, “Bu artistler de böyle oluyor işte” gibi yorumlar yazıldı. İnsanlarda hakikaten empati yok. 7.5 yıl az bir zaman değil.

BIRAKIP GİTME LÜKSÜMÜZ VAR

◊ Anne babalarımızın 40-50 yıl evli kalmalarına şaşıranlardan mısın sen de?

- O zamanlar öyleymiş. Tahammül diye bir şey varmış. Kadın öyle gidip de rahatça ayrılamıyormuş. Bir de o zamanlar evin reisi erkek. Bir nevi evin kralı. Kadın ise daha naif, evi çekip çeviren bir figürmüş. Böyle olunca kim nereye gidiyor? Şimdi bırakıp gitme lüksümüz var, o zamanlar yokmuş. Gerçi şimdi de dayak yiyen kadınlar var. Bizim çevremizde de var hatta. Kadının üniversite mezunu ya da ilkokul mezunu olması fark etmiyor...

◊ Sen şiddet gördün mü?

- Allah korusun. Hiç öyle bir
şey olmadı.

KABURGA KEMİĞİMDEN PARÇA ALINIP BURNUMA İLAVE EDİLDİ

◊ Kadınlar genelde ilişkileri bittikten sonra saçlarını filan değiştirir. Sen de galiba dolgu yaptırdın...

- Yok, dolgu yaptırmadım.

◊ Ne yaptırdın peki?

- Burnumu yaptırdım.

◊ Estetik mi?

- Evet. Doğal hale dönmesi için. Zamanında yaptığımız hataların telafisi... Şişliği geçti şimdi. Zor bir operasyon oldu ama. Kaburga kemiğimden parça alındı ve burnumun ucuna ilave edildi.

◊ Nerede yaptırdın bunu?

- Los Angeles’ta oldu operasyon. Dünyada bu işi yapan en iyi doktora gittim. Konstrüktif cerrahi durumuna girdi.

◊ İlk burun ameliyatını ne zaman olmuştun?

- Çok uzun yıllar önce. Çok genç yaşta böyle bir şey yaptırınca, sonra telafi etmeye çalışıyorsun eskiye dönmek için. Üstelik benim öyle anormal bir burnum falan da yoktu. Ben sinema ödülü aldığımda da gayet düzgün bir burnum vardı. Şimdi burnunu yaptırmak isteyen bir genç kız gördüğümde ona “Burnun senin karakterin, sakın bozma, sonra çok pişman olursun” diyorum.

MiMiKLERi YOK EDEN BOTOKSA KARŞIYIM

◊ Vücudunda burnundan başka memnun olmadığın bir yerin var mı?

- Yok.

◊ Genç oyuncuların estetik yaptırmasını doğru buluyor musun?

- Nicole Kidman’dan tut herkeste mutlaka bir operasyon görürsün. Burada önemli olan doğru yaptırmak. Ben mesela mimikleri yok eden botoksa karşıyım. Estetikte önemli olan genç olmak değil, yaşının güzeli olmak.

◊ Peki neler yapmak gerek yaşının güzeli olmak için?

- Mesela spor benim yaşam biçimim. Haftanın 5 günü spor yapıyorum. Formumu koruyorum. Ben bir oyuncuyum ve vücudum benim enstrümanım. Aynada da güzel bir kadın görmek istiyorum. Ama bunu kendim için yapıyorum.

EYLÜLDE KiTAP ÇIKARACAĞIM

◊ Kitap yazıyormuşsun, doğru mu?

- Evet. İçinde yeni nesle örnek olacak birtakım küçük tüyolar, benim psikolojik yapım, farklı ruhum, bir parça stilim, oyunculuğum olacak. Fotoğraflarla birlikte hoş bir kitap olacak. Çok özgeçmiş olmayacak. Benim tavsiyelerim, yaşadıklarım vs... Yazmaya yeni başladım, eylülde çıkacak.

◊ “Yapmayın” diyeceğin ne gibi tavsiyelerin var?

- Genelde bir özenme durumu görüyorum. Bakıyorsun etrafa, herkes aynı. Papermoon’a gidiyorsun, Hermes’in Birkin modelini taşıyan kadınlar, belli tektaş boyutları, belli sıkıcılıkta marka kıyafetler. Ben farklılığı ön plana çıkarmak istiyorum. Kendin gibi ol. Nasıl rahat hissediyorsan öyle ol.

◊ Senin tarzın her zaman çok beğenilir...

- Çünkü hep moduma göre giyindim. Hiçbir zaman etrafta gördüğüm bir şeyi taklit etmedim.

AVİZE TAŞI GİBİ TEKTAŞ TAKMAK GÖRGÜSÜZLÜK

◊ Senin öyle abartılı tektaşların filan da olmadı, değil mi?

- Bu bir tarz meselesi. Benim takacağım mücevher bile özel olmalı. Avize taşı gibi bir şeyi parmağa takmak bana görgüsüzlük gibi geliyor. Benim makul ölçülerde, çok güzel bir evlilik yüzüğüm vardı. İnsanlar evlilik teklif ederken bile aldıkları yüzükle güç ve zenginliği göstermek istiyor. Ne oluyoruz ya? Biraz nor-mal olun! Zarif-likten ve özgün-lük-ten uzak-laşıyo-ruz.

MAGAZİN TARİHİNDE YÜZ KIZARTICI OLAYLARIM YOK

◊ Magazin tarihinin unutulmaz olayları konuşulduğunda mutlaka seninle ilgili iki-üç haber oluyor. Pencereye sıkışman, şemsiyeyle muhabirlere vurman, canlı yayındaki tokat olayı vs... Bunlar hatırlatıldığında sıkılıyor musun?

- Sıkılmıyorum. Çünkü bunlar aslında çok büyütülecek şeyler değil. İnsanı gülümsetecek şeyler. Yüz kızartıcı durumlar olmadığı için çok da rahatsız olmuyorum.

◊ Eskiden cesur fotoğrafların olurdu, artık yok. Bunda anneliğinin mi yoksa toplumun muhafazakârlaşmasının mı etkisi oldu?

- Konservatuvardan mezun olduğumda biraz tıfıl, kadınsı yönünün çok da farkına varmayan bir tiptim. Bir-iki cesur fotoğraf çektirdim, çünkü değişik bir şey gördüm orada. O döneme ait bir durumdu ama. Ondan sonra kadınlığımı yeterince hissettiğim için, ekstradan kendimi ispat durumuna girmeme gerek kalmadı.

◊ “Mum Kokulu Kadınlar” filminin banyo sahnesinde, henüz 19 yaşındayken bütün set ekibinin önünde soyunup “Ben hazırım” demişsin. Bu bir şehir efsanesi mi, yoksa doğru mu?

- Doğru. Ben oyuncuyum. Konservatuvarda Yıldız Kenter’in öğrencisiydim. “Onu yapamam, bunu yapamam diyorsanız, gidin ev hanımı olun” diyordu. O sette ben yokum ki, canlandırdığım karakter var. Ben ona çıplaklık gözüyle bakmadım.

İşte 500 TL'lik banknot 23 Kasım 2024 Cumartesi hangi atlar hangi pistte yarışacak? TJK paylaştı! İşte 22 Kasım 2024 at yarışı koşu sonuçları
Sonraki Haber