Bir arama kurtarma gönüllüsünün ağzından Kahramanmaraş depreminin ardından Hatay’da yaşananlar

Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden tam 1 ay 11 gün geçti. Acısını hala yüreğimizin en derinliklerinde ilk günkü sıcaklığı ile hissettiğimiz afette mucizelere de tanıklık ettik, çaresizliklere de. Depremi haber aldığı ilk andan itibaren bölgede öğrencileri ile birlikte arama kurtarma faaliyetlerinde bulunan Beykoz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Nebi Araz ile Hatay’da yaşadıklarını konuştuk. İşte detaylar…

Sesimi duyan var mı? İnsanoğlunun acizliğinin iliklerine kadar hissettiği o soru cümlesi...

Bu soru cümlesi belki de çoğumuzun aklına 1999 Marmara depremi ile kazındı. Depremin simgesi olarak elinde ekmek ile evininin enkazının başında ağlayan yaşlı bir amca. Görüntü hala zihinlerimizde…

6 Şubat saat 4.17 dışarıda bir ses, bir uğultu, toprak altında bir hareketlenme, havada kar, etrafta derin bir karanlık. “Sesimi duyan var mı?”

Toprak yine büyük bir sarsıntı ile sallandı. Yine bir sürü depremin simgesi fotoğraf; ölen kızının elini enkazın altında bile bırakmayan babadan tutun da enkaz altında sigara içerek çıkan amcaya kadar bir çok mucizeye ve caresizliklere tanıklık ettik. Hatay’da üç gün sonunda Fatma’nın enkazın altından çıktığında gökyüzüne olan özlemine tanık olduk. Evet Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 11 ilimizde yıkıma neden olan depremin üzerinden 39 gün geçti. Ama acısı içimizden hiç geçmedi.

Nebi Araz, Beykoz Üniversite’sinde öğretim görevlisi. Yaşadığımız büyük felaketle birlikte pek çok gönüllü gibi o da öğrencileri ile birlikte arama kurtarma faaliyetlerinde bulundu. Bölgede yaşadıklarını ve nasıl “Arama Kurtarma Gönüllüsü” olabileceğimizi konuştuk. İşte detaylar…

Depremi haber aldığınız ilk andan itibaren bölgede öğrencilerinizle birlikte görevli olduğunuzu biliyoruz. Nasıl koordine olduğunuzu, bölgeye ilk gittiğinizde ki gözlemlerinizi kısaca duymak isteriz.

Depremi ilk Adana’da bir öğrencimden gelen telefon ile öğrendim. Öğrencim “Hocam burada çok büyük bir deprem oldu. Siz İstanbul’da hissetiniz mi?” diye sorduğunda depremin şiddetini öğrenmek için Kandilli Rasathanesi'ne baktım ve depremin şiddetini gördüm. Sonrasında bizim ‘Beykoz Üniversitesi Arama Kurtarma Kulübü’ adında bir grubumuz var. İlk ekibimiz sabah saat 07:00 civarı oluşturuldu. İkinci ekip ise aynı gün saat 17:00 civarı İstanbul'dan çıkarak uçak ile Adana’ya indi. Bende ikinci ekibin arasındaydım. Adana’ya indikten sonra Hatay İskenderun’a otobüs ile bırakıldık. Oradan kendi imkanlarımızla AFAD’ın Hatay’da bulunan il binasına gittik ve kaydımızı yaptırdık. 

Hatay’da AFAD’ın il binasını gördüğüm an depremin şiddetini anladım. AFAD binaları normalde çok sağlam binalardır ve o sağlam binanın arka tarafında çatlaklar hatta yıkımlar olduğunu gördüm.

İsmimizi kayıt ettirdikten sonra AFAD’ın bizi yönlendirdiği alanda arama kurtarma çalışmalarına başladık. 

İlk görev yerimiz Özbek Mahallesi’nde Ovakent diye bir yerdi.

“AYAKTA BİR TANE BİNA KALMAMIŞTI”

Ovakent’e ilk girdiğim anda yıkılmamış bir tane bina göremedim ve şöyle söyleyeyim; ilk defa bir deprem alanından bu kadar korktum. Bu kadar yıkılmış binanın altından nasıl canlı insanları çıkaracağız? Yıkım şekli bizim arama kurtarmacıların hiç sevmediği sandviç tipi dediğimiz bir yıkım şekliydi.

“SESİMİ DUYAN VAR MI DİYE SESLENDİĞİMDE AYAĞIMIN ALTINDAN BİR TANE KIZ ÇOCUĞUNUN BAĞIRDIĞINI DUYDUM”

8 kişilik bir ailenin yaşadığı binaya girmeye karar verdik. 3 kişi deprem anında vefat etmişti 5 kişi canlıydı. Normalde bina çok riskli. Üst tavan yıkılmamış, tavan askıda duruyordu. Her an, yeni bir sarsıntı sırasında yıkılabilir. Yarım saat boyunca binanın araştırmasını yaptık. Sonrasında içeriye girdik. Bir ses taraması yaptık. ’Sesimi duyan var mı?’ diye seslendiğimde tam ayaklarımın altından bir tane kız çocuğunun bağırdığını duydum. Sesi aldığım noktada hemen malzeme istedim fakat bizim orada betonu delecek güçte herhangi bir malzememiz yoktu. Köylü arkadaşlardan duvarları delmek için hilti istedik. En azından bir metreye bir metre bir alan açabilirsek, aşağıda bulunan insanları çıkarabiliriz diye düşündük. Aslında bizim zemin kattan girdiğimiz yer 3. katmış. Altımızda 2 kat var ve 2 kattan hayatta kalanlardan ses alabiliyoruz. 

İlk önce enkaz altında kalanların hava alabilmeleri için 20 santimlik bir delik açtık ve iletişim kurmaya çalıştık. 

Sonrasında 37- 38 yaşlarında İslam ile iletişime geçtik. İslam aşağıda kim var başka diye sorduğumda yanında bir kız ağlamaya başladı. Deliği deldiğimiz yerde İslam sağ tarafta uzunlamasına yatıyordu. İslam, üst kattan düşüyor alt kata. Onun yanında bir tane yeğeni, yeğeninin önünde ise; biri 5 yaşlarında diğeri 12 yaşlarında iki tane küçük çocuk vardı. Çok derinlerde bir yeğenin daha sesini alabildiği söyledi İslam. 

KAFAMI İÇERİYE UZATIP, GELEBİLECEK OLAN VAR MI DİYE SORDUĞUMDA İKİ TANE ÇOCUĞUN BANA DOĞRU SÜRÜNEREK GELDİĞİNİ GÖRDÜM”

Biz öncelikle aşağıdaki çocukları kurtarmak istedik. Deliği büyüttük, büyütebilmek için sadece 2 saat betonu delmeye çalıştık. 

2 saatin sonunda yaklaşık yarım metrelik bir delik açmayı başardık. Kafamı içeriye uzatıp ‘Gelebilecek olan var mı?’ diye sorduğumda ise iki tane cocuğun bana doğru sürünerek geldiğini gördüm. İlk çıkardığımız kız çocuğu 5 yaşlarındaydı. 

Sonrasında 12 yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Onu çıkarırken dikkat etmem gerekiyordu. Çünkü deprem esnasında çok fazla zarar görmüştü. Çocuğun ayaklarını gördüğümde bileklerini kemik tutmuyordu, neredeyse sadece deri tutuyordu. Çok zordu…

O çocuğu maalesef kaybettik. Çünkü ambulansı aradık ama Hatay o kadar kalabalıktı ki ambulansın gelmesi pek mümkün olmadı. Şöyle; Hatay’dan kaçmak isteyenler, yardım etmek için gelmek isteyenler ve yol tamamen kapalı. Ambulanslar sadece arabalar 2 ye ayrılırsa orta şeriti kullanarak gelebiliyordu.

Ambulans gelemeyince oraya köylülerden birinin minibüsüyle çocuğu hastaneye göndermeye çalıştım ama depremzedeler çıktıktan sonra onlara sabit bir şekilde hareket ettirmeden götürmeniz gerekiyor. Solunumunu sürekli kontrol etmeniz gerekiyor ki hastayı kaybetmeyin. Çıkan insanların çoğu Crush Sendromu (ezilme biçiminde yaralanma) dediğimiz bir hastalıktan ölüyor. Maalesef çocuğu orada kaybettik. Hastaneye gönderdik fakat ölüm haberi 15 dakika içerisinde bize geri geldi.

Morelimiz bozuldu fakat, diğer enkaz altında kalan canların da bize ihtiyacı vardı. Daha sonrasında tekrar İslam ile iletişime geçtik. İslam’ı çıkarmak istiyorduk oradan. Onu ve yeğenini çıkarabilmek için en az 1 bucuk metrelik bir alan açmamız gerekiyordu. 

Alan şöyleydi; Beton blok, tavan düşmüş, onun altında kapı var. Kapının altında da kız çocuğu var. Kapı tamamen kız çocuğunun üzerine kapanmıştı. O yüzden kapıyı da oradan çıkarmamız gerekiyordu.

Kız yüzüstü uzanmış, hiç bir şekilde hareket edemiyordu. O yüzden ilk önce onu çıkarmaya karar verdik. Birde İslam kilolu bir arkadaşımızdı. Onu çıkarabilmek için daha büyük bir alana ihtiyacımız vardı. 

“BİR İNSANIN GÖKYÜZÜNE BAKMASININ DERİN BİR NİMET OLDUĞUNU ANLADIM”

Daha sonrasında derinlerden gelen bir ses daha vardı. Fatma…

Ses uzaktan geldiği için madenci arkadaşlarımızla birlikte binanın yan tarafından bir delik açmaya karar verdik. Duvarı deldik, biz odaya gireceğimizi düşünüyorduk ama karşımızda bir duvar vardı. O duvarı da delmeye başladık, karşımıza pimapen tarzı bir şey çıktı onu da kesmeye başladık. İlk olarak madenci bir abimiz Serdar Ağabey içeri girdi. Geldiğinde Fatma’ya ulaştığını söyledi. Daha sonra dönüşümlü olarak duvar delinmeye başlandı ve Fatma’ya ulaştık. 

Fatma'ya ulaştığımızda bir metrelik bir tavan tamamen düşmemişti, oturur pozisyondaydı Fatma. Ayaklarını uzatmıştı, sağ bacağını hareket ettirebiliyordu ama sol bacağının üstüne annesi, annesinin üstüne ise kolon düşmüştü. Annesi deprem anında vefat etmişti. İç organları dışarıya çıkmış, bacak kemiği ise tam kalça kemiğinden dışarıya çıkmıştı. Fatma nereden bulduysa enkaz altında eline bir kibrit bulmuş ve saat başı annesi yaşıyor mu diye kontrol etmek için o kibrit ışığı ile annesine bakmış. Fatma’yı oradan çıkarabilmek için annesinin bacağını kesmemiz gerekiyordu. Fatma’nın bunu görmemesi için gözlerini başörtü ile kapattık ve kesme işlemini bistüri ile yaptığımız için ses olmadı ve Fatma’nın bu durumdan haberi olmadı. 

Fatma’yı o enkazdan sağ sağlim çıkarmayı başardık. Fatma ilk dışarı çıktığında ise ‘Gökyüzü’ diyerek serzenişte bulundu. Bir insanın gökyüzüne bakmasının bile büyük bir nimet olduğunu orada anladım. 

Unutamadığız bir kurtarma çalışması oldu mu?

“62 SAAT BOYUNCA 3 YAŞINDA BİR ÇOCUK KARANLIK BİR ODANIN İÇERİSİNDE AÇ, SUSUZ”

Hatay’da ikinci günümdü. Antakya’da görevliydik. Ekip arkadaşlarımızla beraber ses araması yaparken üç tane asker geldi ve ‘Yukarıda ki binada ses duyuluyor’ bize yardımcı olabilir misiniz’ dedi. Gittiğimde bir çok binadan ses geldiğini duyduk ve ekip arkadaşlarımızla bölündük. 

Bizim ekip arkadaşlarımızdan Kadir Hoca var. Kadir Hoca’nın bir kadın önünü kesiyor. ‘Kızım içeride ve canlı lütfen yardım edin’ diyor. Gittimizde ses yok ama kadın sadece kızına girilip bakılmasını istiyor. Ekip arkadaşım kadını kırmamak adına gidip bakmak istiyor. 8 katlı bir bina, üç katı çökmüş 5 katı ayakta. Kadir hoca ve bir öğrencimiz içeriye giriyor. Tam çıkarken Sefer Ali adında öğrencimiz ‘Hocam ben bir ses duydum’ diyor ama emin olamıyorlar. 

Sonrasında bana seslendiler. Ben de içeriye girdim. ’Sesimi duyan var mı?’ diye seslendiğimde merdiven boşluğundan ‘Var’ diye bir ses duydum. Daha sonrasında nerede olduğunu, nasıl ulaşabileceğimizi, kaçıncı katta oturduğunu soruyorum fakat söylediklerini anlayamıyorum. Ses derinden geldiği için sanırım kelimeleri birleştiremiyorum diye düşürken kadının Suriyeli olduğunu öğrendik. 

Dışarıya çıktık. Binaya en kolay nereden girebiliriz diye araştırma yaparken binanın sahibini geldi. Aşağıda 8 kişilik Suriyeli bir ailenin yaşadığını öğrendik. Ailenin yaşadığı binanın yan tarafında kensel dönüşüme alınmış bir bina vardı. Tamamen yıkılmıştı. O binanın en tepesine çıktığımda kadının sesinin bana yaklaştığını duydum. Kadının sesini duyabiliyorum fakat, Arapça bilmediğim için anlaşamıyordum. 

Sonra yoldan geçen ve Arapça bilen biri ile kadını konuşturduk. Kadının anlattıklarına göre; 8 kişilik bir aile, 6 kişi deprem sırasında vefat etmiş, kadın ve çocuğu hayatta. Ranza kadının üzerine düştüğü için kıpırdayamıyor. Diğer oda yıkılmamış, o odada 3 yaşında bir çocuk dolanıyor…

Bahsettiğim olay 62. saate oluyor. 62 saat boyunca 3 yaşında bir çocuk karanlık bir odanın içerisinde aç susuz…

“8 SAAT BOYUNCA O BİNANIN BAŞINDAN AYRILAMADIM”

Zaten çocuğun olduğunu duyar duymaz ekip arkadaşlarımla birlikte o binaya girmeye karar verdik. Fakat bina o kadar riskli ki iş makinalarına ihtiyacımız vardı. Oraya yardıma gelen Belediye personelinden yardım istemeye karar verdik. 8 saat boyunca o binanın önünden ayrılamadım. 8 saat sonunda İstanbul İtfaiyesi’nden bir ekip ile beraber cocuğu çıkarmaya karar verdik. İstanbul İtfaiyesi’nden İbrahim Şef ile birlikte 15 dakikada çocuğu oradan çıkardık.

İsmi Muhammet. 3 yaşında. 

Ne yapıyordu onu orada bulduğumuzda biliyor musunuz? 

Yaslanmış bir duvarın dibine, dizlerini de kırmış tek başına bekliyor karanlıkta. 

Muhammet’i kucağımızda çıkardık, ambulansa teslim ettik. 2 saat içerisinde de annesine çıkardık.

“2-3 YAŞLARINDA BİR ÇOCUKTU. VEFAT EDEN BABASININ KUCAĞINDAN ALDIK, DIŞARIYA ÇIKARDIK AMA ÇIKARDIĞIMIZ AN KALBİ DURMUŞTU”

Yan binadan ekiplerden bir tanesi ’Sağlıkçı var mı’ diye sesleniyordu. Bende eskiden 4 yıl hemşirelik yaptığım için heralde birisini çıkardılar acil müdahale edilmesi gerekiyor diye düşünerek koşarak alana gittim. 

Gittim, kimseyi çıkaramamışlar. Sadece binanın altından bir delik açmışlar 15 metre ileride bir babanın kucağında bir kız çocuğunun olduğunu görmüşler. Baba vefat etmiş, çocuktan inleme seslerinin geldiğini ama durumunun kötü olduğunu bir sağlıkçı eşliğinde çıkarmak istediklerini söylediler. 

Delikten içeri girmek için eğildiğimde kafamı soktum ve baretim sıkıştı. Geri çıktım, baret çıktı kafamdan. O kadar sıkışarak ilerleyebildiğim bir yer. 15 metre boyunca süründüm. Babanın kucağındaki kıza ulaştım. Nabzını dinlediğimde nabzı çok az atıyordu. 

Üzerimde bir mont vardı. Montu yere serdim. Üzerine çocuğu yatırdım. Monttan çekerek çocuğu dışarıya çıkardık. Çocuğu dışarıya çıkardığımda artık nabız alamıyordum. 2-3 yaşlarında bir çocuktu…

Babasının kucağından aldım dışarı çıkardık, çıkardığımız an kalbi durmuştu. Kalp masajı, suni solunum yaptım ama bir türlü geri getiremedim…

Bu yıkıcı felaketin ardından herkesin aklında şu soru belirdi; ‘Ben neden daha önce arama kurtarma ve ilk yardım eğitimi almadım’ Elden hiç bir şey gelmeme meselesini herkes iliklerine kadar hissetti. Buradan devam edelim. Nasıl arama kurtarmacı olabiliriz?

Eğer arama kurtarmacı ve AFAD gönüllüsü olmak istiyorsanız e-Devlet üzerinden AFAD’ın gönüllülük sistemi var. Sisteme kayıt yaptırdıktan sonra, size kendi siteleri üzerinden eğitimler veriyorlar, videolu anlatımlar oluyor. 

Videolu anlatımlarda size ip bağlama tekniklerinden, arama kurtarma çalışmalarında kullanabileceğiniz malzemeleri nasıl kullanacağınıza, depremin ne olduğundan yapısal olan tehlikelere, evinizde nelere dikkat etmeniz gerektiğinden arama kurtarma yaparken hangi noktalara dikkat etmeniz gerektiğine kadar pek çok konuyu kapsamlı bir şekilde anlatıyor.

Videoların öncesinde size pre test yapıyorlar. Sonrasında bahsettiğim videoları izliyorsunuz. En son ise post testten 70 ve üzeri bir puan alırsanız AFAD arama kurtarma gönüllüsü olabiliyorsunuz. 

Profesyonel bir arama kurtarmacı olmak istiyorsanız eğer; AFAD’ta üç seviyelik bir eğitimden geçmeniz gerekiyor. Bu eğitimler 1’er hafta sürüyor. 

1.Seviye arama kurtarma eğitiminde size AFAD’ın yapay oluşturduğu enkaz alanında enkaz alanının içine sokuyorlar. Yapay tırmanma duvarlarına tırmanmayı, ip bağlama gibi eğitimleri uygulamalı olarak aldırıyorlar. 

Biz Beykoz Üniversitesi Arama Kurtarma Kulübü olarak 20 kişilik bir ekip halinde bu eğitimleri almıştık. 

Herkes arama kurtarma gönüllüsü olabilir mi? Televizyonlardan izlediğim kadarıyla fiziksel belirli standartlar gerekiyordur sanırım. Nedir bunlar? 

Arama kurtarma çalışmalarına sadece ‘göçük altına girmek’ olarak bakmamak gerekiyor. Geride kalan arkadaşların daha çok yardım ettiği noktalar da oluyor. İletişim ağı, dışarıdan malzeme getirip götürme, hastayı çıkardığımız an koridor oluşturarak hastanın sağlık personeline teslim edilmesi gibi her türlü insan gücüne ihtiyacımız oluyor. 

Fakat göçüğün içine girebilmeniz için biraz atik olmanız gerekiyor, vücud ölçülerinizin beden kitle endeksinizin uygun olması gerekiyor. 

Arama kurtarma eğitimleri sadece depremi kapsamıyor diye biliyorum. Peki arama kurtarma çalışmaları hangi sahalarda varlık gösteriyor? Biz bir arama kurtarma eğitimi alırsak bu eğitim neleri kapsayacak?

Sadece deprem olarak değil, Türkiye’de yaşanabilecek her hangi bir felaket durumunda neyi, nasıl, ne şekilde yapmanız gerektiğini size çok açık ve net bilgiler ile arama kurtarma eğitimlerinde öğreniyorsunuz.  

Yaşadığımız felaket ile birlikte ilk yardımın hayamızdaki önemi de bir kez daha anlamış olduk. Herkesin bilmesi gereken ilk yardımda hayat kurtaran müdahaleler nelerdir?

Öncelikli olarak kalp ve solunum durması bizim için en büyük tehlikelerden bir tanesidir. Kalp ve ya solunum durmasında hastaya ilk 4 dakika içerisinde yapılan etkili acil müdahalelerde 3 hastadan birinin geri getirilme ihtimali yüksek. 

 Nabız alınmayan hastaya 4-10 dakika arasında müdahale edilmezse, 10 dakikadan sonra beyin ölümü gerçekleşmeye başlar, o yüzden kalp masajı ve suni solunum öncelikli olarak bilinmesi gereken ilk yardım konuları arasında.

Bir diğer bilinmesi gereken ilk yardım müdahalesi ise hemlik manevrası: Tıkanma durumlarında kişilerin arkasından ve göğüs kısmından baskı yaparak uygulanan bir manevra…

Diğer kısımlar zaten ilk yardımdan çıkıyor, hastanın entübe edilmesi gerekiyor. Bu müdaheleler yapıldıktan sonra hastanın hemen sağlık personellerine teslim edilmesi gerekiyor.

Son olarak sizin eklemek istediğiniz ve deprem bölgesinde eksik olarak gördüğünüz bir şey var mıydı? 

En büyük eksiklik bilgisizlikti. Yapabiliyorsanız en kısa sürede evinizde risk teşkil eden etkenleri belirlemeniz gerekiyor.

Ben Hatay’da yıkılan binalarda genellikle dışarıya çıkmasına 2 adım kalmış kişileri şehit olarak çıkardım. Çoğu koridorda yakalanmıştı. Aslında vatandaşlarımıza deprem eğitimi verilmiş olsaydı, koridorlara, merdiven boşluklarına çıkmamış olsalardı, hepsi cenin pozisyonunda “çök, kapan, tutun” pozisyonunda kendilerini sağlam bir eşyanın yanında pozisyonlandırsalardı, belki kayıplarımız bu kadar fazla olmazdı.

Kurtulan insanlarımız yataklarının kenarında kendilerine yaşam üçgeni oluşturmuş ve ya salonda kanepenin kenarında ‘çök, kapan, tutun’ pozisyonu ile kurtulmuş. İkinci derece deprem ülkesiyiz maalesef. Bu yüzden eğitimler ve tatbikatlar bizim için çok önemli. Ne olur alabildiniz bütün eğitimleri alın. Kendinizi bilinçlendirin.

İstanbul Boğazı'nda gemi trafiği askıya alındı! Djiku Kayserispor maçında sahada olacak Ünlüler yılbaşında paraya para demeyecekler! İşte sahne fiyatları
Sonraki Haber