Bir konsolosluk görevlisi nasıl tutuklanır?

Cemal Kaşıkçı'nın konsolosluğun içinde kaybolması diplomatik dokunulmazlık tartışmasını ortaya çıkardı. Hürriyet'ten Sedat Ergin İstanbul'da başka bir Arap başkonsolosluğunda yaşanan cinayet hadisesinin emsal özellikler taşıyabileceklerini aktardı.

İşte Hürriyet'ten Sedat Ergin'in yazısı;

GAZETECİ Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki başkonsolosluğunda hedef olduğu düşünülen cinayet, diplomatik dokunulmazlık tartışmasını beraberinde getirirken, geçmişte İstanbul’da bir başka Arap ülkesinin başkonsolosluğunda yaşanan bir cinayet hadisesi emsal olabilecek bazı özellikler taşıyor.

 Ancak bu hadiseye geçmeden önce dünkü yazımızda konu ettiğimiz konsoloslukların tabi olduğu diplomatik dokunulmazlık rejimini kısaca hatırlayalım. 1963 tarihli ‘Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi’, konsolosluklara büyükelçiliklere kıyasla daha sınırlı ayrıcalıklar tanıyor. Buna göre, konsolosluk görevlileri “ağır suç işlenmesi halinde” tutuklanıp yargılanabiliyor. Sözleşme, ev sahibi ülkenin polisinin -münhasıran konsolosluk işleri için kullanılan kısımlar hariç- konsolosluk mekânına girebilmesine de izin veriyor.

 Tarih 5 Nisan 1991. Irak ordusunun yenilgiyle çıktığı Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra ülkenin kuzeyindeki yerleşimlere doğru saldırıya geçmesi üzerine Kuzey Irak’ta yaşayan yüz binlerce insanın Türkiye sınırından içeri girdiği günler. Irak ordusunun hedef aldığı, katliama uğrayan gruplar arasında Kürtlerin yanı sıra Türkmenler de var.

Irak ordusunun saldırılarını protesto etmek amacıyla 30-40 kişilik bir Türkmen topluluğu Okmeydanı’ndaki Irak Başkonsolosluğu’nun önünde toplanarak, Saddam Hüseyin aleyhinde slogan atıyor. Bu arada bazı göstericiler binayı taşlamaya başlıyor.

Başkonsolosluk görevlilerinin tepkisi şiddetli oluyor. Başkonsolosluğun ikinci ve üçüncü katından otomatik silahlarla göstericilere yaylım ateş açılıyor. Ortalık savaş alanına dönüyor. Bu ateş sonucu iki Türk vatandaşı hayatını kaybederken, birçok gösterici yaralanıyor.

Şimdi bu hadisenden sonra diplomatik ve adli gelişmelerin nasıl bir seyir izlediğine bakalım. Önce başkonsolosluğa giriş ve çıkışlar polis tarafından kapatılıyor. Ardından Irak’ın Ankara’daki büyükelçisi Rafi El Tikriti Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak, olaydan duyulan infial aktarılıyor. Bu girişimde Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları vurgulanıyor, suçluların yakalanması ve adli tahkikatın yürütülmesinde Türk makamlarıyla işbirliği yapılması isteniyor.

Görüşme sürecinde silahıyla iki kişiyi öldüren, kimliği tespit edilmiş konsolosluk görevlisinin Türk makamlarına teslim edilmesi de talep ediliyor. Irak, bu talebi reddediyor. Bunun üzerine olay günü başlatılan abluka sıkıya alınıyor. Iraklı konsolosluk görevlileri eş ve çocuklarıyla günlerce içeride kalıyorlar. Abluka büyük bir sinir harbi şeklinde günlerce devam ediyor.

O dönemde Hürriyet’te yayımlanan bir habere göre, herhangi bir ilerleme sağlanamayınca Türk tarafı, diplomatik kanallardan Irak hükümetine “Şüpheliyi vermezseniz biz alırız” mesajını iletiyor. Irak hükümeti, bu baskı altında geri adım atarak, 25 Nisan 1991 tarihinde Ankara’daki büyükelçisi El Tikriti aracılığıyla “Gelip alabilirsiniz” mesajını veriyor. Aynı gün polis bizzat Irak Başkonsolosluğu’ndan içeri girerek, diplomatik pasaportunda unvanı ‘ateşe’ olarak gösterilen Ayad Faik Taha adındaki konsolosluk görevlisini gözaltına alıp dışarı çıkarıyor. Iraklı görevliler Taha’nın olayda kullandığı Kalaşnikof silahı da teslim ediyor polise.

Sonraki süreçte Iraklı konsolosluk görevlisi yargılanıyor ve 10 Mart 1992 tarihinde mahkeme tarafından idam cezasına çarptırılıyor. Ancak bu ceza tahrik olduğu gerekçesiyle 30 yıl hapis cezasına çevriliyor. Yapılan infaz indirimleri sonucu katilin altı yıl hapis yatacağı anlaşılıyor. Bu durum Türkmenlerin tepkisine yol açıyor.

Kuşkusuz, Cemal Kaşıkçı’nın konsolosluğun içinde kaybolmasından farklılıklar gösteren bir hadiseden söz ediyoruz. Gelgelelim, her iki olayın önemli bir ortak paydası -Kaşıkçı gerçekten öldürülmüşse- cinayetin işlendiği ya da cinayette kullanılan silahın ateşlendiği mekânın bir başkonsolosluk binası olmasıdır.

Ayrıca, her iki olay da aynı dokunulmazlık rejimine tabi olmak durumundadır. Bundan 27 yıl önceki olayda Türk tarafı, şüphelinin teslim edilmesini talep etmiş, bu amaçla başkonsolosluk abluka altına alınmış, yaratılan baskıyla Irak hükümetine geri adım attırılmıştır. Emniyet yetkililerinin şüpheliyi almak amacıyla başkonsolosluğun bizzat içine girmiş olması da altı çizilmesi gereken bir noktadır. Konsolosluk görevlisi tutuklanmış, yargılanmış ve mahkûm olmuştur.

Her şey 1963 tarihli Viyana Konsolosluk Sözleşmesi’nin getirmiş olduğu dokunulmazlık rejimine uygun bir çerçevede cereyan etmiştir.

Son dakika Beşiktaş haberi: Semih Kılıçsoy'a 20 milyon euroluk teklif! Sosyal medya Yavuz Bingöl'ün intihar itirafını konuşuyor! Türkiye'de en çok aranan meslekler belli oldu! O meslek açık ara önde
Sonraki Haber