Bir şenliktir Trakya

Öyle değil midir? En hüzünlü müziği bile kıpır kıpırdır. İnsanı neşeli, yemeği lezizdir. Havası cömert, suyu boldur.

Bu yıl ikinci kez düzenlenen Trakya Köfte Şenliği'ni yine kaçırmadım, sadece yazmaya vakit bulamadım.

Her yıl köfteleri bahane edip gitsek de İstanbul’un komşusu Tekirdağ’da kısacık zamanda yapacak o kadar çok buluyoruz ki. Doğrusu, yapılacaklara yetişemiyoruz olmalı.
Sahilde denk geldiğim bir grup turistle laflarken, onların da Tekirdağ’a duydukları hayranlığı fark ediyorum.

Süleymanpaşa Belediyesi sınırları içinde, insan kalmaya ve hava almaya alanlar ayrılmış. Hep kıymetinin bilinmediğini düşündüğüm Marmara denizine nazır geniş parka yayılıp, yarışan yelkenleri izliyoruz.

Parkın yürüme yollarını süsleyen heykeller dünyanın farklı ülkelerinden sanatçıların ellerinden çıkmış. Bu sanatçıların burada ağırlandığını, giderken yaptıkları eserleri Süleymanpaşa’ya yadigâr bıraktıklarını biliyorum. Bir açık hava müzesinden farksız…

Ünlü klarnet ustası Katil Hasan’ın da yaşarken heykeli yapılmış. Ne güzel olmuş!

***

Sahilden kendimizi İbrahim Balaban Müzesi’ne atıyoruz. Nazım Hikmet’in koğuş arkadaşı olan Balaban’ın eserlerini memleketi Bursa’da görmeyi umarsınız ama öyle olmamış. Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi, sanatçının eserlerini bu ahşap evde toplamış.

Hemen karşısındaki Müzik Teknolojileri Müzesi'ni ziyaret etmemek olmaz! Namık Kemal Üniversitesi ile ortak yürütülen projeye hayran kalmamak imkansız. Rafet Kemancı bizim için İstanbul Kemençesi ile mini bir konser veriyor. İstanbul kemençesinin, Karadeniz kemençesiyle hiçbir alakası olmadığını da böylece öğreniyoruz.

***

Bir akşam Barbare Bağları’nda soluk alıyoruz, bir sabah Barel Bağları’nda kahvaltıya doyuyoruz.

Ve her yıl bizi müzikle karşılayan Aydoğdu SYM Çocuk Müzik Grubu yine bütün tatlılığıyla enstrümanlarını tıngırdatıyor. Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi Başkanı Ekrem Eşkinat’a tüm yaptıkları için teşekkür ediyoruz. Belediyecilik anlayışı kültüre, sanata ve bir ruha sahip…

Keşke örnek olsa…

Madem köfteler için oradaydık. Biraz onlardan da bahsetmek istiyorum. Bunun için sevgili arkadaşım Kaan Altın’ın yazısından kopya çekiyorum.

“Tekirdağ'dan Köfteci Selim ve İki Kardeşler, Edirne'den Köfteci Osman, Kırklareli'den Küçük Mustafa Köftecisi, Lüleburgaz'dan Ahmetbey Köftecisi, Uzunköprü'den Köfteci Mustafa Alsat ve Hayrabolu'dan Çerkez Müsellim Pabuç Köftecisi'nden ustalar ızgaranın başına geçmiş bile. Ünleri Trakya sınırlarını çoktan aşmış ustalar, işlerinin inceliklerini paylaşma konusunda da cimri değil. Hepsinin ortak noktası, yaptıkları işe aşkla bağlı olmaları.”

Ne güzel demiş Kaan, paylaşmakta cimri değiller, işlerine aşkla bağlılar.

Köfteleri tatmadan önce mini bir paneli dinliyoruz. Köfte paneli deyip küçümsemeyin o kadar önemli ki! Başkan Eşkinat’tan, yemek kültürü yazarı Aylin Öney’den, Coğrafi İşaretler Türkiye Araştırma Ağı (YÜCİTA) Başkanı Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu’ndan, Namık Kemal Üniversitesi'nden Prof. Dr. İhsan Soysal’dan, Kırklareli Üniversitesi'nden Dr. Ali Çakır’dan ve Kırklareli Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Bülent Ora’dan o kadar çok şey öğrendim ki. YÜCİTA’nın coğrafi işaretlerle ilgili yaptıklarını daha yakından takip etmenizi de öneririm.

***

Lafladığım turistlerden biri “Neden İstanbul ısrarı? Pek âlâ burada da yaşanabilir. Medeni ve modern” diyor. Haklı.

Pek çok kişi gitti İstanbul’dan. Geçen yıl ilk kez aldığında çok göç verdi İstanbul. Şehrimizin nefesi tükeniyor, iflas ediyor. Tekirdağ, yanı başında olmasına rağmen pek ilgi görmüyor, herkes güneye gidiyor. Belki de böylesi daha iyi.

Tüm yazılarını göster