İstanbul Film Festivali’nden sonra Türkiye’de düzenlenen en önemli ikinci film festivali olarak anılan Adana Film Festivali’nin 25’incisi sürerken, Yeşilçam’ın çok iyi olan ‘iyiler’ini ve çok net olan ‘kötüler’ini konuşuyoruz.
Bu zamanın ruhuyla izlediğimizde Yeşilçam’ın kötü adamları bile bir nedenle masum ve sevimli görünüyorlar. Belki kötülükleri çok net olduğu için… Belki kötülükleri bile bir naiflik içerdiği için… Günün entrika içinde entrika planlayan, büyük prodüksiyon kötülerinden farklılar. Daha düzler kötülüklerinde, berraklar.
‘Tecavüzcü Coşkun’ lakaplı Coşkun Göğen ve adı duvarlara yazılan ‘Gazozcu Nuri’ diye anılan Nuri Alço ile karşılaşınca, geçmişin kötülüğü net adamlarıyla bir söyleşi yapmaya karar verdim. Bakın birkaç ‘kötü adam’ neler söyledi.
* Herkes iyi olmak ister. En azından kendini iyi göstermek… Siz kötü karakterleri canlandırdınız hep. Bu büyük bir cesaret değil mi?
Coşkun Göğen: Cesaret işi değil aslında. Kendini bilmekle ilgili. Ben bir tecavüzcü olmadığımı biliyorum. Onların hepsi roldü ve rol yaptım. Kişi kendini bilirse kötü adamı oynamaktan da çekinmez. Bu bir iş sonuçta. Ekmek parası!
Nuri Alço: Sinemacıyız biz. O bir roldü ve bizde bize verilen rolü oynadık. O rolü kişiselleştirmedik. Gerçek hayatla film seti aynı değil ki!
* İkiniz de eli ayağı düzgün adamlarsınız. Jön olabilirdiniz. İyi adamı oynayabilirdiniz.
C.G.: Biz kendi tarzımızın jönüyüz zaten.
N.A.: Bu rolleri bize zaten yakışıklı adam olduğumuz için verdiler.
* Epey fanlarınız da var.
N.A.: Evet gençler çok seviyor. Çok matraklar. Ben de elimden geldiğince onların esprilerine karşılık veriyorum. Benimle fotoğraf çektiriyorlar. Çoğunlukla da ellerine gazoz alıyorlar. Gülüp, eğlenip poz veriyoruz. Halktan kopuk biri hiç değilim. Halkın gösterdiği sevgi hiç bitmiyor.
C.G.: Sokakta insanların gösterdiği sevgiden yürüyemiyoruz hâlâ. Beni en çok bu sevgi ayakta tutuyor.
KARAKTER YAPIŞIR ÜZERİNE
* Şimdi sempatik bulunuyorsunuz ama Yeşilçam’ın pek çok film ürettiği yıllarda, yani siz yoğun olarak kötü adamı oynarken de böyle ilgi, sevgi görüyor muydunuz?
C.G.: Ben 500 filmde oynadım. Yediğim küfür aldığım paraya değmedi. Ancak o zaman da insanlar yine sevgi ve ilgi gösterirdi. Tabii tecavüz güzel bir şey değil. Gerçek hayatta da değil, inanın rol yaparken de güzel değil.
N.A.: İzleyici onun bir rol olduğunu biliyor zaten. O rolü oynarsın ve biter.
* O dönem sanırım yönetmenler de bir aktörü iyi veya kötü adam olarak kabul eder, onun oyunculuğunu zorlamazdı. İyi adamları hep aynı isimler canlandırdı, kötü adaları da öyle.
C.G.: Evet, bu çok doğru. Bir kez o rolü biçti mi yönetmen değişikliğe gitmezdi. Bir filmdeki kötü adamı başka bir filmde iyi adam yapmazdı. Rol oyuncunun üzerine yapışırdı. Ben aslında dansa ilgim ve fiziğim nedeniyle ilk başlarda farklı filmlerde oynuyordum. Hippi Coşkun daha sonra tecavüzcü Coşkun oldu.
* Yönetmenler risk almazlardı yani.
N.A.: Öyle de denebilir.
* Rol üzerinize yapışınca, bu sizin normal günlük hayatınızı nasıl etkiliyor?
N.A.: Oyuncu sette oynar ve çıkar. Rolden çıkamamak lafına inanmıyorum ben. Bir deliyi oynadın diyelim, ondan sonra hayatını deli olarak mı geçiriyorsun? Hayır!
C.G.: Ben filmdeki rolümde tecavüz ediyorum. Yönetmen “Kestik” deyince o bitiyor. Ben ondan sonra Coşkun’um. Rolü gereği tecavüze uğrayan, setten sonra tecavüze uğramaya devam mı ediyor? Hayır! Aynı şey işte! Bir de bizim sahnelerimiz gerçekten zordu ve tekrarı çekilmezdi.
KÖTÜ ADAMLARI İYİ BİLİYORUZ
* Peki kötü adamlara nasıl çalıştınız?
N.A.: Kötü insanları gözlemledim. Bu benim çok işime yaradı. Seyirciye kötüyü iyi vermek lazım. Böylece kötüyü tanıyor ve gerçek hayatta kendini ondan koruyabiliyor. Bu kadar kötülük konuşmuşken, ben gerçek bir kötü gün dostuyumdur.
C.G.: Filmdeki kötü adalar nerede? Gece kulüplerinde, barlarda. Ben o dünyayı iyi biliyordum. Onları iyi bildiğim için kötü adamı çok iyi oynadım. Oynadığım kötü rollere tamamen profesyonel bir iş gibi baktım ve izleyici kötüyü iyi tanısın, ondan sakınsın istedim. Bence bizim bir de öyle bir misyonumuz vardı. İnsanları kötülere karşı uyardık. Bizim oynadıklarımız sosyal filmlerdi. Uyuşturucu, kapkaç, cinayet gibi konulara odaklanıyordu.
* Nuri Alço, sizin beyaz yakalı bir geçmişiniz de var.
N.A.: Evet, ben Eskişehirliyim. Orada doğdum, büyüdüm. Bankada ve ilaç şirketinde çalıştım. Biz gerçek sinema emekçileriyiz. Aynı gün dört filmde çalıştığımızı bilirim.
İLK ÖDÜLÜM BU OLDU
* Coşkun Göğen, siz Adana Film Festivali’nde bu yıl 24 sinema emektarıyla birlikte özel emek ödülü aldınız.
C.G.: Demetciğim biliyorsun benim 40 yaşındaki kızım 7 hafta önce vefat etti. Kızım bana “Baba seninle sokakta yürüyemiyorum. İnsanların ilgisinden, sevgisinden adım başı duruyoruz ama bir tane bile ödülün, plaketin yok” derdi. Ben 1963’te Yeşilçam’a berber çırağı olarak adım attım. 5 TL’ye figüran olarak oynamaya başladım. Bunca yıl, onca emek, yüzlerce film tek bir ödülüm bile yok. Adana Film Festivali, ilk kez bana ödül verdi. Bizi bağrına bastı. Diğer, ödül alan 24 arkadaşımın çoğu da ilk kez ödül sahibi oldu. Günlerdir Adana’da bir aradayız ve hepsinin ne kadar mutlu olduğunu görüyorum.
* Size emektar ödülü yok mu Nuri Bey?
N.A.: Ben seneye onur ödülü alacağım.
EVSİZ; PARASIZ PULSUZ
* Pek çok Yeşilçam emektarının kötü koşullarda yaşadığını ve maalesef sefalet içinde hayata veda ettiğini görüyoruz. Bu çok üzücü. Ancak neden böyle?
N.A.: Oyuncuların hiçbiri sigortalı çalışmadı. Emekli olamadılar dolayısıyla. O zaman koşullar böyle değildi. Zorluklar içinde çalıştık. Sponsorluk kavramı yoktu örneğin. Aldığımız parayı mecburen kıyafete yatırırdık. Telif haklarını biliyorsunuz zaten. Ben kendi sigortamı dışarıdan ödedim.
C.G.: O zamanki koşullar öyleydi. Sigortasız çalışıldı. Kendi sigortasını dışarıdan ödeyip emekli olan oldu, olamayan olamadı. Şu masada oturan adamlar var ya (özel emek ödülü alan arkadaşlarını gösteriyor) asıl onlarla konuşulmalı. Orada 7-8 tane adam var, sinemaya hayatlarını vermişler. Onların yarısı sakat. Emeklilikleri yok, evleri yok, paraları yok. Bu da ayrı bir dram. Yakup Yavru şanslıydı, arkadaşlarının arasında vefat etti. Allah razı olsun Adana Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’den, cenazeyi kaldırdı, bütün gerekenleri yaptı. Bu emektarların çoğu yalnız yaşıyor, bir başına ölüp gitmekten korkuyor.